“7. Koğuştaki Mucize” 4 milyon barajını geçti. Neler söyleyeceksiniz bu başarıyla ilgili?

- Öncelikle filmimizi izleyenlere çok teşekkür ediyoruz. Bu sayının daha da artacağını düşünüyorum. Çünkü gerçekten çok güzel bir iş yaptık. “Son 17 yılın en çok izlenen yerli draması” olmuş. Böyle bir işin içinde olmak onur verici.

Bu başarının sırrı ne sizce?

- Yönetmenden yapımcıya ve teknik ekibe kadar filmde yer alan herkes, gereken gayreti fazlasıyla gösterdi. Ortaya şahane bir iş çıktı. Bu başarı tüm ekibin.

Senaryoyu ilk okuduğunuzda, gişe rekorları kıracağını düşünmüş müydünüz?

- Bu filmin çok başarılı bir senaryosu var. Ve okuduğumda da çok iyi bir film olacağını, vicdanlara dokunacağını ve hatta seyirciyi ağlatacağını anlamıştım. Ekipteki herkes gerçekten o kadar iyi oynadı ki, senaryoda yazılı olan tüm duyguları seyirciye birebir geçirebildik. Şimdi aldığımız yorumlar da bunu gösteriyor.



AĞLAMAK İYİ GELİR

Oyuncuların başarılı performanslar sergilemesinde yönetmenin de rolü olmalı...

- Kesinlikle. Gerçekten şahane bir adamdır Mehmet Ada Öztekin. Ne çekeceğini, oyuncuyu nasıl yönlendireceğini iyi bilir. Kafasında kurduğu matematikle bizi öyle güzel yönlendirdi ki, sahnelerin tam da istediği gibi olmasını sağladı.

Yönetmen oyuncu yönetimi konusunda ne kadar başarılı olsa da, iş oyuncuda bitiyor değil mi?

- Tabii ki oyuncu da kendi kafasında o matematiği kuruyor; karaktere nasıl can vereceksin, nasıl bakacaksın, nasıl tepkiler vereceksin... Hatalarımız, eksiklerimiz olabilir tabii ki. Bunlar normal. Ama şu ana kadar gerçekten çok iyi yorumlar aldık.

Hepsi olumlu muydu?

- Kötü bir eleştiri duymadım. Filmden çıkan bütün seyirciler çok mutlu. Benim konuştuğum herkes “İçe dokunan bir iş olmuş” dedi.

Evet, sinema salonlarında gözyaşları sel oldu...

- Ağlamak da bazen iyi gelir insana. Biz bile Memo’nun hikayesini seyrederken ağladık.



YÜREĞİNDE FIRTINALAR KOPAN BİR ADAM

Gelelim sizin canlandırdığınız Yusuf karakterine...

- Yusuf enteresan bir karakter. Koğuştaki en yaşlı abilerden biri. Çok az konuşan, fakat yüreğinde fırtınalar kopan bir adam.

Nedir o fırtınaların nedeni?

- Onun da bir baba-kız hikayesi var. Kandırılmış bir karakter Yusuf. Ve kızıyla ilgili büyük bir vicdan muhasebesi yaşıyor. Memo’nun kızı koğuşa geldiği zaman, duyguları daha da depreşiyor. Ve bir karar vermek zorunda kalıyor.

Nasıl bir karar bu?

- O kadarını da artık anlatmayayım. Seyirci filmde izlesin.

Yusuf’un o suskun hali, sizi zorladı mı? Çok konuşmayan bir karakteri oynamak zor olmalı...

- Neredeyse ilk defa bu kadar az konuştuğum bir işte oldum. Ama ben sözsüz oyunları da severim. Susarken bile bir şeyleri anlatabilirsiniz çünkü. Zorlanmadığımı söyleyemem. Ama hikayeye hakimdim, nasıl oynayacağımı kafamda kurmuştum. O yüzden çok sıkıntı yaşamadım.

YÖNETMENE “KARAKTERLERİ BİRAZ KİRLETELİM” DEDİM

Detayları kafanızda önceden kurmuşsunuz. Bu konuda yönetmene önerileriniz oldu mu?

- Oldu. Mesela dişlerimizi sarıya boyayalım, karakterleri biraz kirletelim dedim. Düşünün, sıkıyönetim döneminde cezaevindesin. Dört duvar arasında tüm umudunu yitirmişsin. Neredeyse her gün dişlerini fırçalayan adamlar olmaz burada. Koşullar ne kadar kirli olursa o kadar inandırıcı olur. Yönetmenimiz de “Mesut öyle söylüyorsa bir bildiği vardır” demişti. Ekipteki birçok arkadaşımız da uyguladı bunu hatta. Bunlar önemli detaylar. Karaktere ne kadar detay katabilirsen o kadar iyi.

Her ne kadar hayali bir dünya da olsa, cezaevindeydiniz. Nasıl etkiledi bu durum sizi?

- Ben 12 Eylül dönemini yaşamış biriyim. Abim, ablam cezaevinde birkaç yıl geçirdi. Geçmişte çektiğimiz bazı filmler için cezaevine gidip kader mahkumlarıyla görüştüğüm de oldu. Allah kimseyi düşürmesin. Eğer içeride kendine iyi bakmazsan, orası seni çürütür. Ben hep şunu söylüyorum; özgürlükle dalga geçilmez. İnsan özgürlüğünü kaybettiği zaman pişmanlıklar başlar, “keşke”ler başlar. Dört duvar arasında yıllar geçtikçe bunun vicdani sorumluluğunu yaşamaya başlarsın. İşte o vicdan meselesi, insanı ya yaşlandırır ya da öldürür.

Sizin hayatta “keşke”leriniz, pişmanlıklarınız var mı?

- Var tabii... Ama benim pişmanlıklarım genellikle dost sandığım insanlardan kaynaklanan şeyler.

Ne gibi?

- Genelde maddi konular. Delikanlı adam, aldığı borcu geri vermek zorunda. Vermeli ki, sonra gerektiğinde tekrar isteyebilsin. Beni gerçekten kötü durumlara düşürdüler. Çünkü ben, elimde ne varsa paylaşan bir insanım. Yunus Emre “Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil” demiş. Ben de bu sözü benimsemiş biriyim. Ama iyilik yapınca cezanı buluyorsun maalesef...

BABİL DİZİSİNDE TUTKULU ÂŞIK ROLÜNDEYİM

“7. Koğuştaki Mucize” ses getirdi. Yeni diziniz “Babil” de yolda. Bu yıl sizin yılınız diyebilir miyiz?

- (Gülüyor) Gerçekten içime çok sinen işler ikisi de.

“Babil”den bahsedelim mi biraz da?

- Digiturk’ün beIn Connect platformunda yayınlanacak. 13 bölüm çekeceğiz şimdilik. Çekimlere başladık. Kadro şahane. Halit Ergenç, Ozan Güven, Aslı Enver, Birce Akalay, Nur Fettahoğlu... Hepsi gerçekten çok başarılı isimler.

Siz hangi karakteri canlandırıyorsunuz?

- Enteresan hikayesi olan bir karakter. Ama sürprizi bozmamak adına çok detay veremiyorum.

Kötü bir karakter mi peki?

- Kötü demeyelim ama âşık bir adam. Âşık adam sevdiği için her türlü kötülüğü yapabilir, birçok insanı ezip geçebilir. Bu da öyle bir âşık. Sevdiğine tutkuyla bağlı. “Babil”in çok güzel bir iş olacağını söyleyebilirim. Başladık bakalım, hayırlısı...

SOKAKTA KÜFREDENLER KAFAMA VURANLAR OLDU

◊ Sizi genelde kötü adam rollerinde görüyoruz...
- “Kötü adam” rolü üzerime yapıştı. Ama şöyle de bir özelliğim var benim; sevilen bir kötü adamım. Evet seyirciyi gıcık ediyorum, sinir ediyorum ama bir yandan da samimi buluyorlar beni.

◊ Sokakta nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Şimdiye dek küfreden, sırtıma, kafama vuran bir sürü kişi oldu! (Gülüyor) Ama sonra tanışınca, beni daha iyi tanıyınca özür diliyorlar. “Kusura bakmayın biz hiç böyle bilmiyorduk” filan diyorlar. Hayatta kimseye karşı önyargılı olmamak lazım. Önyargı hataların anasıdır.

GEÇ EVLENDİM AMA İYİ Kİ EVLENMİŞİM

◊ Şafak Hanım’la evliliğiniz nasıl gidiyor? Memnun musunuz evlilik hayatından?
- Memnunuz. Bir kızımız var, onu büyütüyoruz. Berfin Cano adı. Bütün enerjimiz onun üzerinde. Ben biraz geç evlendim, şimdi iyi ki evlenmişim diyorum.

◊ “Keşke daha erken evlenseydim” diyor musunuz?
- Erken evlenseydim nasıl olurdu bilmiyorum ama bizim meslek evliliğe izin vermiyor. Koşturmaktan bir türlü vakit bulamadık bunlara.

◊ Kızınızın oyunculuk yapmasını ister misiniz?

- Şu anki şartlarda çok da istemem açıkçası. Ama o büyüdüğü zamana kadar şartlar değişirse neden olmasın? Bizim kızımız fena oyuncu zaten. Ne numaralar yapıyor! Çok zeki, çok yetenekli. Mutlu olacağı, seveceği işi yapsın.