Unutmayalım, siyasetçinin yakıtı ilk başta meslek odaları ve diğer dernek, vakıf türü sivil toplum örgütleridir, sonra seçmendir

 

Aydın’da Ülke genelinde yaygın meslek odalarından şubesi olmayan yoktur sanırım.

Ziraat Odası ve Esnaf Odasının bütün ilçelerde, Ticaret Odası ve Ticaret Borsası’nın ise Efeler yanında Söke, Nazilli, Kuşadası, Didim gibi büyük ilçelerde de şubeleri vardır.

Bu da demektir ki, her iş kolunda çalışan esnaf, tüccar ve tarımsal faaliyette bulunan üreticinin, çiftçinin kayıtlı olduğu bir odası bulunuyor.

Kısaca örgütlü bir toplumuz. Ayrıca odalarımız hem zengindir hem de yeterli konfora sahiptir.

Çoğunun mülkiyeti kendine ait binası, başkanlarının dolgun maaşı ve makam aracı vardır.

Başkanların gerek maaş gerek konfor açısından kıyaslandığında bir genel müdürden ya da bir şirketin tepe yöneticisinden farkı yoktur dense yeridir.

Hatta konforda o kadar ilerideler ki, bazıları burnumuzun dibindeki Kuşadası ve Didim yerine yılda bir yönetim kurulu toplantılarını, pandemi öncesi,  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapmayı gelenek haline getirmişlerdir.

Ayrıca içlerinden bazı başkanlar o kadar başarılılar ki, emekli olduktan ya da bir nedenle iş yerini kapattıktan sonra bile mobil esnaf (seyyar) örnek, mobil marangoz, mobil berber, mobil kahveci sıfatıyla görevlerinin başında kalmaya devam etmişlerdir.

İçlerinden, kendi başını onaramayan gelin başı onarmaya kalkışır misali milletvekilliği, BŞB Başkanlığı hayali kuranlar, kamuoyu oluşturmak için bunu fısıltı gazetesinden yayanlar bile çıkmıştı.

Ama ne gariptir ki, o kıdemli ve bu denli başarılı başkanlar örnek esnafın bir çırak meselesini bile kalıcı bir çözüme kavuşturamamışlardır.

Keza Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin 30 milyon TL harcayarak yaptırdığı ve özel okul statüsünde eğitim, öğretimini üstlendiği okulun hazır yapılmış bir benzerini anlı, şanlı bir sivil toplum kuruluşu iç donanım eksiklerini tamamlayarak Aydın’da hizmete açamamıştır.

Diğer taraftan Aydın son yirmi yıldır bir jeotermal havzasıdır ama ilgili yasada bu enerjinin seracılıkta ve termal alanda nasıl kullanılacağı belirsizdir.

Konuya çare olarak ya yeni bir yasa ile düzenlenmesi ya da mevcut yasaya eksikliği giderecek maddelerin eklenmesiyle çözümü gerekmektedir.

Ama ne var ki, Ziraat Odaları bu konuda sessizdir.

Kaldı ki, iktidar partisinden eski bir Ziraat Odası Başkanı milletvekilidir. Konunun bu güne kadar gündeme gelmemiş olması Ziraat Odalarının ilgisizliği yanında Aydın’ın kimsesizliğine bir göstergedir.

 Sahipsizlikte başta gelen nedense aslında demokratik bir kurum olan bizdeki meslek odalarının kendilerini gerek üyeleriyle ilişkileri gerek üyelerin sorunlarına yaklaşım tarzı itibariyle söz gelimi bir Vergi Dairesi, bir Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) gibi kamu kurumu gibi görmeleridir.

Odalar mevcut durumda temsil etmekte oldukları meslek üyelerinin sadece kayıtlarını tutar, isteyenlere belge verir, hepsi o kadar.

Oysa meslek odaları gerek genel olarak halkın gerek temsil etmekte oldukları meslek grubunun sorunlarını çözme adına siyaset kurumu üzerinde demokratik baskı oluşturmakla görevli yegâne sivil toplum örgütleridir.

Onların asli görevleri arasında genel ve yerel seçimlerde iktidar ve muhalefet ayrımı yapmaksızın her partiden gerek milletvekili gerek belediye başkan adaylarıyla toplantılar yapmak da vardır.

Bu toplantılarda adayların kendileriyle ilgili sorunlar hakkında neler düşündüklerini birinci ağızdan öğrenmek hem sorunların çözümü açısından gereklidir hem de adayın verdiği sözlerin ilerisi için bağlayıcılığı yönüyle önemlidir.

Bu tür meslek odaları siyasetçi buluşmaları seçimlerle sınırlı tutulmaz, çözümü gereken sorunları canlı tutmak için yeni bir seçim yapılıncaya kadar yeri geldiğinde veya belli aralıklarla devam ettirilir.

İşin reel politiği bu…

Ama Aydın’daki meslek odalarında ve diğer sivil toplum kuruluşlarında işler reel politiğin dışında cereyan eder.

Eğer meslek odaları reel politiğin bir gereği demokratik baskı görevlerini hakkıyla yerine getirseler siyasetçiler de mesailerini küçük işlere harcamak yerine asli görevleri olan Aydın’ın sorunlarına ayırmak zorunda kalırlar.  

Unutmayalım, siyasetçinin yakıtı, ilk başta meslek odaları ve diğer dernek ve vakıf türü sivil toplum örgütleridir, sonra seçmendir.

Bunun karşısında siyasetçi mümkün olduğu kadar gerek seçimlerde gerek sonrası için kendini bağlayacak sözler vermekten uzak durmayı yeğler.

Olaya bu açıdan bakınca bir siyasetçi için en ideal seçim bölgesi Aydın’dır.

Ne de olsa Ege insanı anonim yaşamaktan hoşlanmaz, telefonunda bir milletvekili numarasının kayıtlı olması bile onu mutlu etmeye yeter.

Milletvekilini ya da belediye başkanını yapıp ettiğinden sorgulamak ise âdeti değildir.

O nedenle bizde meslek odaları ve diğer sivil toplum örgütleri dut yemiş bülbül gibidir. Kamuoyunun yani Aydın halkının desen ağzı vardır, dili yoktur.

Onlar sesini çıkarmayınca halk da susar. O takdirde de siyasetçi suyun yaylan tarafından geçmeyi tercih eder.

Bunların sonucu bir adayın hiçbir söz vermeden en kolay seçim kazandığı tek yer Aydın’dır dense konu abartılmış olmaz, sanırım.

Bir siyasetçi bu şekilde kolay seçim kazanınca seçilmesinin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen bir basın toplantısıyla da olsa halka hesap verme gereği duymaz.

Denizli’den, Afyon’dan Karadeniz’den olup da milletvekili seçilmek için Aydın’ı tercih etmeleri halkının ve meslek odalarının siyasetçi karşısındaki bu munis tavrı olmalı.

Rahmetli Tayfun Talipoğlu bile milletvekili seçilmek için 81 il içersinden Aydın’ı tercih etmişti.

Demem o ki, Aydın’ın beyin göçü, kalifiye işsizlik, fakirlik ve yoksulluk, tarım ve hayvancılıkla ilgili problemlerinin, çevre kirliliği, trafik, park yeri sorunu vs meselelerinin tek sorumlusu siyasetçiler değildir.

Meslek odalarının ve diğer sivil toplum kuruluşlarının da en az siyasetçiler kadar o sorumlulukta payı vardır.