Aydınpost’ta 22.01.2020 tarihinde, Maren Enerji Genel Müdürü Mehmet Şişman, Ahmet Gözen’le canlı yayında açıklamalar yaptı.

Bu yazımızda, programın usulü ve yöntemi hakkında yorum yapmadan, Mehmet Şişman’ın yaptığı açıklamaları ve gerçekleri açıklayacağım.

1)Mehmet Şişman, yaptıkları jeotermal enerji santrallerinin kurulması ve test aşamasında, herhangi bir reenjeksiyon kuyusu dahi bulunmazken, kuyunun test edilmesi için kuyuların çalıştırıldığını, bu süreçte saatte 250-300 ton suyun çıktığını, bu suyun 35 dereceye düşürülerek doğaya salındığını, test sürecinin 10-15 gün sürmesi gerektiğini, fakat sorumlu davranarak en fazla 48 saat çalıştırdıklarını, sulama ve tarım dönemlerine dikkat ederek kuyuların tek tek test edildiğini, yönetmeliğin eksikliği bulunduğunu, bunun kendilerinin yanlışı olduğunu ifade etti.

Mehmet Şişman, bu beyanlarıyla açıkça suç işlediklerini ve suç işlediğini ikrar etmiştir.

Her santralde en az dört kuyu bulunmaktadır.

Her kuyudan saatte 250-300 ton jeotermal sıvı doğaya bırakılmaktadır.

Her kuyu 10-15 gün süreyle test edilmesi gerekmektedir. Fakat, kendi açık ikrarıyla 48 saat çalıştırdıklarını kabul etmesi nedeniyle, bu beyanı doğru kabul ederek 48 saat jeotermal sıvının doğaya bırakıldığını dikkate aldığımızda bir günde bir kuyudan 300 tonx24=7.200 ton, 2 günde 14.400 ton jeotermal sıvı doğaya bırakılmaktadır.

Her santralde en az 4 kuyu olduğunu kabul edersek.

Mehmet Şişman, sadece bir santral için 14.400x4= 57.600 ton jeotermal sıvı doğaya bırakıldığını kabul etmiştir.

Maren enerjinin Aydın’da 8 adet JES’nin faaliyette olduğunu düşünürsek bugüne kadar en az 57.600x8=460.800 ton jeotermal sıvı doğaya bırakılmıştır.

Yani, 460.800.000 kilogram jeotermal sıvı bırakılarak, Aydının topraklarının, havasının, suyunun zehirlenmesine neden olunmuştur.

Yönetmelikte bu jeotermal sıvının reenjekte edilmesini zorunlu kılan bir hükmün bulunmaması, bu ağır metallerle yüklü zehirli sıvının doğaya salınmasını haklı hale getirmez. Kanunlar normlar hiyerarşisi içerisinde Yönetmeliklerin üstündedir.

TCK’nun 181 maddesi çevrenin kasten kirletilmesinin suç olduğunu belirlemiştir. Buna göre;

“(1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü içerir.

Bu nedenlerle, Mehmet Şişman bu beyanlarıyla 1,5 yıl öncesine kadar jeotermal enerji santrallerinin sadece test aşamasında bile, çevreye, telafisi imkansız zararlar verdiğini, çevreyi ağır bir şekilde kirlettiğini kabul etmiştir.

Bu, TCK 181 ve 182.maddeleri uyarınca birçok kez üst üste işlenmiş çevrenin kasten kirletilmesi suçudur. Bu yayını ilgili Cumhuriyet Savcılarının dikkate alması gerekmektedir.

Aydında faaliyette olan 28 santral ve yüzlerce kuyu içinde aynı durum geçerlidir. JES’nin sadece test aşamasında yarattığı olağanüstü kirliliği bir an için düşünün. Aydın Valiliği ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkililerinin bu durumu bilerek ses çıkarmaması da ayrı bir suçtur.

2)Mehmet Şişman yaptığı açıklamada jeotermal enerji santrallerinin 3572 Sayılı İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun’un 2. maddesi’nin b bendi gereği “İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı”ndan muaf olduklarını, bu hususta Manisa 1.İdare Mahkemesi’nin emsal bir kararı olduğunu açıkladı.

Öncelikle, 3572 Sayılı İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun 2/b maddesi ne diyor bir bakalım.

“b)Nerede açılırsa açılsın, yakıcı, parlayıcı, patlayıcı ve tehlikeli maddelerle çalışılan işlerle oksijen LPG dolum ve depoları, bunlara ait dağıtım merkezleri, perakende satış yerleri, taşocakları, akaryakıt istasyonları ve benzeri yerlere,” ifadesi yer almaktadır.

Bu madde jeotermal elektrik santralleriyle ilgili bir madde değildir. Madde metninde jeotermal elektrik santralleri geçmediği gibi, içerik yönünden de ilgisi yoktur. Sadece bir algı yaratmak için bu maddede geçen yakıcı, parlayıcı, patlayıcı ve tehlikeli maddelerle çalışılan işlerle oksijen LPG dolum ve depoları, bunlara ait dağıtım merkezleri ifadesine JES’leri dahil ederek zorlama bir yorum getirilmiştir.

Bu işin gerçeği ne?

Bu konuyla ilgili en önemli yasal düzenleme İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliktir.

Önce İkinci Sınıf Gayrisıhhî Müessese ne demek ona bakalım.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliği’nin 4/d maddesi tanımlamış. Maddeye göre ikinci sınıf gayrisıhhî müessese “Meskenlerden mutlaka uzaklaştırılması gerekmemekle beraber izin verilmeden önce civarında ikamet edenlerin sıhhat ve istirahatleri üzerine gerek tesisatları ve gerekse vaziyetleri itibarıyla bir zarar vermeyeceğine kanaat oluşması için inceleme yapılması gereken işyerlerini,” şeklinde tanımlamıştır.

Jeotermal elektrik santralleri Yönetmeliğe göre hangi nitelikte tesislerdir?

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliği ekinde yeralan Ek-2 de jeotermal enerji santralleri 2.sınıf Gayri Sıhhi Müessese olarak belirlenmiştir.

Sonuç olarak jeotermal elektrik santralleri 2.sınıf Gayri Sıhhi Müesseselerdir.

İkinci Sınıf Gayrisıhhî Müesseselerin faaliyete geçebilmesi için İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı alması zorunlu mu?

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliği’nin 23/2-3.madde

İkinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhî müessese açmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler; işin özelliğine göre bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen kriterlere uygun olarak işyerini düzenledikten sonra bu Yönetmeliğin eki Örnek 2’de yer alan başvuru formunu doldurarak yetkili idareye ibraz eder.

Yetkili idareler, ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhî müesseseler için yapılacak beyan ve incelemelerde; insan sağlığına zarar verilmemesi, çevre kirliliğine yol açılmaması, yangın, patlama, genel güvenlik, iş güvenliği, işçi sağlığı, trafik ve karayolları, imar, kat mülkiyeti ve doğanın korunması ile ilgili düzenlemeleri esas alır.” hükmünü içermektedir.

Bu anlamda jeotermal elektrik santralleri, Yönetmelik uyarınca 2.sınıf Gayri Sıhhi Müessese olarak belirlenmiş olup, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı almak zorundadır.

Mehmet Şişman konuşması sırasında JES’nin Bakanlık tarafından geçici kabulünün yapılması sırasında İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatının aranmadığını açıkladı. Ama Bakanlık tarafından kesin kabulün yapılması aşamasında yasal düzenlemelerin ne olduğuna hiç değinmedi.

Bunun gerçeği ve doğrusu ne?

Bir jeotermal elektrik santrali İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı olmadan elektrik üretebilir mi? Yasal olarak bu böyle bir tesisin kesin kabulü yapılabilir mi?

Bu sorunun yanıtını Elektrik Tesisleri Proje ve Kabul Yönetmeliği veriyor.

Elektrik Tesisleri Proje ve Kabul Yönetmeliği’nin 1 maddesi “Bu Yönetmeliğin amacı; elektrik tesislerinin modern teknolojiye, ilgili mevzuat ve standartlara en uygun şekilde kurulup işletilmesi, mevcut iletim veya dağıtım şebekelerine uyumlu olarak bağlanması, can, mal ve çevre emniyetinin sağlanması ile elektrik tesislerine ait proje, onay ve kabul işlemlerinin ilgili mevzuat, standartlar ve şartnamelere uygun olarak yapılması veya yaptırılmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.” hükmünü içermektedir.

Elektrik Tesisleri Proje ve Kabul Yönetmeliği uyarınca elektrik üreten bir tesisin kesin kabul başvurusu yapabilmesi için Yönetmeliğin Ek-12 de yer alan Kesin Kabul Başvuru Kapsamında15.maddede “(Gayri Sıhhi Müessese) İş Yeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı” sunulması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.

Bu nedenlerle, bir jeotermal elektrik santralinin İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı bulunmuyorsa bu santralin kesin kabulünün gerçekleşmesi mümkün değildir.

Bu nedenlerle, Mehmet Şişman’ın beyanları doğru değildir.

Mehmet Şişman yayın sırasında, Manisa 1.İdare Mahkemesi’nin kararını emsal olarak sundu. Bu karar, bir yerel Mahkeme kararıdır. Bu kararın kesinleşip kesinleşmediği, bu kararın Bölge Adiye Mahkemeleri ve Danıştay denetiminden geçip geçmediği belli değildir. O nedenle kesinleşmemiş bir yargı kararı emsal olamaz.

3)Mehmet Şişman yaptığı açıklamada JES ile ilgili olarak Belediyelerden “İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı” aldıklarını, bunu da sadece ilgili Belediye’ye ekonomik olarak destek olmak için yaptıklarını açıkladı.

“Jeotermal enerji santralinin İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı” alma zorunluluğu yoksa, Aydın’da bulunan 28 jeotermal enerji santralinden 5 santral için “İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı” neden alındı?” sorusunu sormamız gerekli.

Bir şirketin yaptığı jeotermal enerji santrali için sadece ilgili Belediyeye ekonomik destek olmak için “İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı” aldığını söylemesi gerçeklikten ve inandırıcılıktan yoksundur.

Bir JES’nin faaliyete geçmesi için ilgili Belediye’den “İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatı” ve “Yapı Kullanma İzin Belgesi” alması yasal zorunluktur. Bu zorunluluk yerine getirilmeden, bu ruhsatlar alınmadan bu santrallerin kesin kabulünün gerçekleşmesi, faaliyete geçebilmeleri ve elektrik üretebilmeleri mümkün değildir.

4)Mehmet Şişman yaptığı açıklamada Denizli’nin “Termal İyi Gelir” sloganıyla termal (kaplıca) turizmine yoğunlaştığını, 3 yılda 5.000.000 turist hedeflediğini, fakat Aydın’da jeotermal kanser yapılıyor denildiğini açıkladı.

Mehmet Şişman, bu beyanlarıyla kaplıca termal kaynaklarla, jeotermal kaynağı aynı şey gibi göstermektedir. Kaplıca-termal su kaynağı, jeotermal kaynaktan çok farklıdır. Kaplıca-termal su insan sağlığı için yararlı iken, jeotermal sıvının canlı organizmalar için zararlıdır.

5)Mehmet Şişman sorulan bir soru üzerine yaptığı açıklamada, Hıdırbeyli Göletine asla jeotermal sıvı atık bırakmadıklarını, sondajın tamamlanmasına rağmen ÇED süreci kesinleşmediği için santralin faaliyete geçmediğini ifade etti.

Aydın 2.İdare Mahkemesi’nin 2017/889 esas sayılı dosyası kapsamında düzenlenen bilirkişi raporuyla, bilirkişi heyeti tarafından, ÇED kapsamında yer alan kuyulardan birinin bütün sürecinin ve sondajının tamamlandığı, bu kuyuların bulunduğu alandan, hemen yakınından geçen ve Hıdırbeyli Göletine bağlanan DSİ tahliye kanalına bağlantı yapıldığı tespit edilmiş, fotoğrafı bilirkişi raporunda yer almıştır.

Gerçek budur!

Merak edenler fotoğrafı inceleyebilir.

Aydın 2.İdare Mahkemesi’nin 2017/889 esas, 2019/676 karar sayılı, 19.09.2019 tarihli kararı hukuki süreci merak eden okurlarımız dipnottan okuyabilir.

Bu nedenlerle Mehmet Şişman’ın Hıdırbeyli Göletine asla jeotermal sıvı atık bırakmadıklarına ilişkin beyanı doğru değildir.

Mehmet Şişman açıklamasında sondajın tamamlanmasına rağmen ÇED süreci kesinleşmediği için santralin faaliyete geçmediğini ifade etti. Bu beyanlardan sonra bir başka soru ortaya çıkmaktadır.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 6/3.maddesi “Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.” hükmünü içermektedir.

Bu madde uyarınca, "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez hükmü yer almasına rağmen, alt yapı çalışmaları, sondaj, çevre düzenlemesi, DSİ tahliye kanalına bağlantı nasıl yapıla bilmiştir?

Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, DSİ bu süreci denetledi mi?

Türkiye Cumhuriyetinde bütün şahıslar ve tüzel kişiler istisnasız olarak hukuk kurallarına uymak zorundadır. Hukuk devleti olmanın gereği de budur.

Takdiri okurlarımıza bırakıyorum.

             TC

         AYDIN

2.İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO         :2017/889

KARAR NO      :2019/676

DAVACI                       :AYDIN ÇEVRE VE DOĞA DERNEĞİ

VEKİLİ             :AV.AKIN YAKAN

DAVALI                        :ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI, Merkez/ANKARA.

VEKİLİ             :…..

MÜDAHİL         :…..

VEKİLİ             :…..

DAVANIN ÖZETİ          : Aydın İli, Germencik İlçesi, Kızılcagedik ve Çamköy Mahalleleri Mevkiinde ……. San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Melih JES, Emir JES ve Nezihe-Beren JES (3X33 MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilerek Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce bildirilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının; hukuka aykırı olduğu, söz konusu projenin kurulmak istenildiği alanda tarım arazilerinin, zeytin ve incir bahçelerinin bulunduğu ve 1/100000 ölçekli Çevre Düzenlemesi Planında da "tarım arazisi ve sulama alanı" olarak kaldığı, çevresel etki değerlendirmesinin idari bir süreç olduğu, bu sürece halkın da katılması gerektiği, yer seçiminin önem arzettiği, 3573 sayılı Zeytinciliğin Korunması ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanuna göre zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis kurulamayacağı, ülkemizde kullanılan teknoloji sebebiyle Jeotermal enerjinin temiz bir enerji olmadığı, jeotermal faaliyetler sebebiyle bitki yapraklarında yüksek miktarda bor kalıntısı oluştuğu, jeotermal tesise yakın mesafedeki incir bahçelerinde yaprak ve meyvelerde yüksek miktarda ağır metaller bulunduğu, ÇED belgesi dosyasındaki acil müdahale planı uyarınca alt yapı çalışmalarının yapılmadığı, olağanüstü durumlar için soğutma havuzunun yapılıp yapılmadığının açıklanmadığı, sondaj alanına soğutma kulesinin yapılması gerektiği, tesisin tarım arazileri ve zeytin bahçeleri içine yapılmak istendiği, kararın Çevre Kanununa aykırı olduğu, yöre halkının jeotermal tesis istemediği, ÇED dosyasında yer alan koordinatlar ile sondaj noktaları koordinatlarının uyumlu olmadığı, işlemin "kamu yararı" unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

SAVUNMA ÖZETİ        : Usule ilişkin olarak davanın ehliyet ve süreaşımı sebebiyle reddinin gerektiği, esasa ilişkin olarak Çevresel Etki Değerlendirmesi konusunda Yönetmelikte yer alan tüm sürecin tamamlandığı, halkın katılımı toplantılarının yapıldığı, inceleme ve değerlendirme komisyonu kurulduğu, ÇED olumlu kararlarından sonra yatırımcının verilen izinlerin getirdiği yükümlülüklere uymak zorunda olduğu, projenin çevreye verebileceği zarararların öngörülerek tedbirlerin alındığı, Menderes Nehrinin kirlilik nedenlerinin çok çeşitli olduğu, sanayi atıkları ile zeytin karasuyunun bunlar arasında olduğu, projede hava soğutmalı sistem kullanılacağından davacının soğutma kulesine ilişkin iddiasının gerçeği yansıtmadığı, alanın imar planlarında Enerji Üretim Alanı olarak düzenlendiği,  uygulama aşamasının Bakanlık tarafından takibinin yapılacağı, jeotermal enerjinin yenilenebilir bir enerji kaynağı olduğu, bunun sebebinin tüm suyun re-enjekte edilmesi olduğu, çevreye herhangi bir zararı olmadığı,  işlemlerin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi savunulmaktadır.

DAVALI YANINDA MÜDAHİL

SAVUNMASININ ÖZETİ           : Yatırımcı konumunda bulunan müdahilin ekonomik yatırım yaptığı, gerekli izinler alındığı, yapılan iş ve işlemlerin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi savunulmaktadır.

DAVALI YANINDA MÜDAHİL

SAVUNMASININ ÖZETİ       :  Uyuşmazlık konusu ÇED raporunun yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun olarak hazırlandığı, bu doğrultuda verilen ÇED olumlu kararının hukuka uygun olduğu belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK  MİLLETİ  ADINA

Karar veren Aydın 2. İdare Mahkemesi'nce duruşma için önceden belirlenen 12/09/2019 tarihinde davacı vekili Av. AKIN YAKAN'ın, davalı idare temsilcisi ……'ın, müdahil ……. Üretim A.Ş. vekili Av. …..'ın, müdahil …… A.Ş. temsilcisi …….'ın geldiği görülerek açılan duruşmada taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek açıklamaları dinlendikten sonra açık duruşmaya son verilerek, dava  dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:

Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek dosyanın esasına geçildi.

Dava; Aydın İli, Germencik İlçesi, Kızılcagedik ve Çamköy Mahalleleri Mevkiinde ……San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan …. JES, …. JES ve ….. JES (3X33 MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilerek Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce bildirilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası' nın 56. maddesinde; "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir." hükmüne,

2872 sayılı Çevre Kanunu'nun "Kirletme yasağı" başlıklı 8. maddesinde: "Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır. Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler." hükmüne,

"Çevresel Etki Değerlendirilmesi" başlıklı 10. maddesinde: "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez." hükmüne yer verilmiştir.

25.11.2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği' nin "Amaç" başlıklı 1. maddesinde; " Bu Yönetmeliğin amacı, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir" hükmüne, "Tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. Fıkrasının h bendinde, Bu Yönetmelikte geçen; ''Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararını ifade edeceği belirtilmiş, "Çevresel etki değerlendirmesi olumlu veya çevresel etki değerlendirmesi olumsuz kararı" başlıklı 14.maddesinde Komisyon tarafından incelenerek son şekli verilen ÇED Raporu, halkın görüş ve önerilerini almak üzere, Bakanlık ve/veya Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile on (10) takvim günü görüşe açılır. Bakanlıkça proje ile ilgili karar alma sürecinde bu görüşler de değerlendirilir. Bakanlık halktan gelen görüşler doğrultusunda, rapor içeriğinde gerekli eksikliklerin tamamlanmasını, ek çalışmalar yapılmasını ya da Komisyonun yeniden toplanmasını isteyebilir. Nihai ÇED Raporu ve eklerinin proje sahibi taahhüdü altında olduğunu belirten taahhüt yazısı ve noter onaylı imza sirküleri beş (5) iş günü içerisinde Bakanlığa sunulur. Kamu kurum/kuruluşlarından imza sirküleri istenmez hükmüne yer verilmiş olup, 2.fıkrasında; Birinci fıkrada belirtilen belgeler, süresi içerisinde gerekçesi belirtilmeden sunulmaz ise, projenin ÇED süreci sonlandırılır, aynı Yönetmeliğin 3.fıkrasında Bakanlık, Komisyon çalışmalarını ve halkın görüşlerini dikkate alarak proje için "ÇED Olumlu" ya da "ÇED Olumsuz" kararını on (10) iş günü içinde verir ve bu kararı Komisyon üyelerine bildirir. Proje için verilen  "ÇED Olumlu" ya da "ÇED Olumsuz" kararı Bakanlık ve Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile halka duyurulur, hükmü yer almaktadır.

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun "Tarım arazilerinin amaç dışı" kullanımı başlıklı 13. maddesinde: "Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla;

            a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,

            b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı,

            c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

            ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri,

            d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar,

            e) Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar,

 f) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları,

            g) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,

            İçin bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir.

            Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir.

            Tarımsal amaçlı yapılar için, projesine uyulması şartıyla ihtiyaç duyulan miktarda her sınıf ve özellikteki tarım arazisi valilik izni ile kullanılır.

            Birinci fıkranın (c) ve (ç) bentleri kapsamında izin alan işletmeciler, faaliyetlerini çevre ve tarım arazilerine zarar vermeyecek şekilde yürütmekle ve kendilerine tahsis edilen yerleri tahsis süresi bitiminde eski vasfına getirmekle yükümlüdürler.

            Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır.

Tarım arazilerinin korunması ve amaç dışı kullanımına dair uygulamaların usûl ve esasları yönetmelikle düzenlenir" hükmü,

3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun'un 20. maddesinde: "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.  Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu hâlde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk Lirası idarî para cezası verilir.  Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir. " hükmü,

03.04.1996 tarihli ve 22600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin (03.04.2012 günlü ve 28253 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen) 4. maddesinde; ''Zeytinlik Saha: Orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan'' olarak tanımlanmış, (03.04.2012 günlü ve 28253 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen) 23. maddesinde ise; Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Ancak; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından  belirlenmesi durumunda; 

a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,

b) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar,

c) Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,

ç) İlgili Bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

d) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar için, yukarıda belirtilen faaliyetlerde bulunmak isteyenler, ilgili Bakanlıkların onaylı belgeleri ile mahallin en büyük mülki amirine başvurur. Müracaat sahibi, çevrede oluşabilecek ÇED raporu ile belirlenmiş zararları önleyecek tedbirleri almak koşulu ve dikim normlarına uygun, eşdeğer büyüklükte il/ilçe müdürlüğünce uygun görülecek alanda zeytin bahçesi tesis eder.

Olumsuz cevap başvuru sahibine yazı ile tebliğ edilir. İzin alınmaksızın yapılan faaliyetlerin yürütülmesi yetkililerce men edilerek, umumi hükümlere göre kanuni takibat yapılır.

Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır. '' hükmü yer almaktadır.

Söz konusu  "Zeytinlik Saha" tanımının ve aynı Yönetmeliğin  23. maddesinin  iptali  istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19.02.2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla, 23. maddenin ilk fıkrasının ''Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.'' cümleleri bakımından davanın reddine; 4. maddede yer alan "Zeytinlik Saha" tanımının ve 23. maddenin diğer kısımlarının iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden Aydın İli, Germencik İlçesi, Kızılcagedik ve Çamköy Mahalleleri Mevkiinde ……. San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Melih JES, Emir JES ve Nezihe-Beren JES (3X33 MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilerek Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce bildirilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu kararının iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü amacıyla mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmış olup, yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 21/09/2018 havale tarihli bilirkişi raporunun incelenmesi neticesinde; farklı uzmanlık alanlarından yeni bir heyet marifetiyle keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup;  yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 17/07/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; "Farklı Bilim Disiplinlerinde Yapılan İnceleme Sonucunda;  

1. Jeoloji Mühendisliği Açısından;  ÇED raporunda belirtilen önlemlerin alınmış olması ve bu önlemlerin ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından denetlenmesi durumunda sahada jeotermal santral kurularak enerji üretimi yapılmasının çevreyi olumsuz etkileyecek riskler barındırmadığı ve dava konusu ÇED olumlu kararının uygun olduğu kanaatine varıldığı,

2. Jeoloji Mühendisliği (Hidrojeoloji) Açısından;  Aydın ili, Germencik ilçesi, Kızılcagedik ve Çamköy mahalleleri mevkiinde ……… San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan …. JES, …. JES ve ….. JES (3x33 MWe) projesiyle ilgili olarak hazırlanmış olan ÇED raporunda, söz konusu etkinlik hidrojeolojik açıdan yeterli düzeyde tanıtılmamıştır ve saha gerçekleriyle tam uyuşmamaktadır. Etkinliğin olası çevresel etkileri ve alınması gereken önlemler de yeterince belirtilmemiştir. Bu nedenle söz konusu etkinliğin çevreye olumsuz etkilerinin olabileceği ve Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının uygun olmadığı kanaatine varıldığı,

3. Elektrik Mühendisliği Açısından; Dava konusu 3 JES’den elde edilecek enerjinin miktarı, kurulacağı yerin tarım arazisi olarak önem arz etmesi ve olası problemlerin yarataca