Epeydir sizi ekranlarda göremedik. Artık döndünüz, tebrikler!

En son dört yıl önce oynamışım. Çok uzun zaman olmuş. ‘Hababam Sınıfı’ndan sonra durdum. Önüme benim çizgilerimin dışında bir proje gelince “Hayır” diyemedim. Çok değişik bir rolle sinemaya döndüm, ters köşe bir rol; Alzheimer hastası birini oynuyorum.

Alzheimer hastası bir babayı canlandırmak size ne hissettirdi?

Çok özel ve çok zor bir roldü. Çok ağladım, aşırı duygulandım. Alzheimer zor bir hastalık. Filmde Tolga Yüce, kızımın erkek arkadaşını oynuyor. Kötü bir rolde. Düşün, ben hastayım ama buna rağmen ona tepki gösteriyorum. Bir baba olarak kızımı sahipleniyorum, korumaya çalışıyorum. Babalık hissi, çocuğuna karşı bir koruma refleksidir. Onun dışında hemen her şeyi unutuyor, hatta bazen insanlardan nefret ediyor. Allah kimsenin başına vermesin. Sahnede içten ağladığım anlarda kamera arkası bile ağlıyordu.

BİZ YAŞAYAN TARİHİZ, BİZİM KIYMETİMİZİ BİLSİNLER

Umut filminin konusu nedir?

Alzheimer hastası bir adamın ve ailesinin başından geçen ilginç olaylar var filmde. Beni ilk keşfeden kişi İzzet Öz’dür. Beş yılı aşkındır bir kitap üzerinde çalışıyordu ve o kitap çıktı. Bütün geçmişini bu kitapta birleştirdi ve kitabın çoğunda ben varım. Çünkü TRT’nin siyah beyaz döneminde birlikte çalıştık. İlk şov programını Derya Baykal’la sundum. Biz bir tarihiz. Yıl 1976… Siz bile doğmamıştınız. Bizim kıymetimizi bilsinler; biz yaşayan tarihiz. Bizler gibisi daha gelmeyecek. Bizler gidince daha çoook ararlar. Değerimiz yaşarken bilinsin. Siyah beyaz dönemi biz renklendirdik.

SURİYELİ ÇOCUKLARIN HALİNE ÇOK AĞLIYORUM

Duygusal biri misiniz?

Çok ağlarım. Aşrı duygusalım. Ben haberlerde bile ağlarım. Beni bilinçli olarak kötü ve sevimsiz göstermeye çalışıyorlar. Suriyeli çocukların haline çok ağlıyorum. Benim Diyarbakır’da kuaför kardeşim var. Akrabam olmayan ama sevdiğim bir kardeşim. Çadırda yaşayan yetim çocukları yıkıyor, tıraş ediyor, saçlarına yeni modeller veriyor. Bunu misyon edinmiş. Buna ağlanmaz mı? Ben bunu haberlerde gördüm ve o çocuğu buldum. Diyarbakır’a gittim. O çocuk beni sakal tıraşı etti.

Dönem dönem linç ediliyorsunuz. Bu size ne hissettiriyor?

Alıştım artık çabuk sindiriyorum. Yıllardır yaşıyorum bunu. Canlı yayınlarda başıma neler geldi… Bunların üstesinden gelen tek insanım. Dünyada da tekim. Mehmet Ali Erbil halen Mehmet Ali Erbil. Beni sevenler hâlâ karşılaşınca ‘parmaktan sonra’ yapar.

HOMOFOBİK DEĞİLİM AMA…

En son açıklamanızda “Cinsel yönelim önemli değil” dediniz ama LGBTQ+ bireylerin sapkın olduğunu söylediniz. Bu çelişkili bir açıklama değil mi?

Ben o sapkınlığı öylesine demedim. Ben kaç yıldır onlarla birlikteyim. Benim canım ciğerim arkadaşlarım var ama bir erkek evlat babası olarak oğlumu onlardan korumak isterim. Buna da saygı duyulmasını isterim. Homofobik biri asla değilim. Bütün o arkadaşlarım beni sever.

Sağlık konusunda iktidara övgüler dizdiğiniz için linç yediniz en son!

Yalan mı? Muazzamlar. Ben bile ilacımı şu an bulabiliyorum. Eskiden acil kapılarında ölüyordu hastalarımız. Benim kimseye yaranma çabam yok. Doğruya doğru, yanlışa yanlış. Benim iktidara yaptığım eleştiriler ne olacak peki? Nasıl yalaka, yandaş oluyorum? AK Parti’nin en kızgın, en başarılı olduğu döneminde hangi delikanlı eleştirebilirdi? Ben yaptım ben. En küçük hatalarını bile söyledim. Ben güçten korkmam, doğru neyse o! Dilimden çok çektim. Hiç de akıllanmıyorum.

KEŞKE İMKANIM OLSAYDI DA ÇOCUKLARIMIN ANNELERİNE BEŞER EV VERSEYDİM

İki kızınız var. Zor mu kız babası olmak?

Bana hiç o zorluğu göstermediler; kızlarım çok düzgün ve asil. Bir kere problem yaşatmadılar bize. Çok kültürlü, donanımlı anneleri var; bunu annelerine borçluyum. Nergis Hanım, Tuğba Hanım, Muhsine Hanım çok değerli benim için. Keşke imkanım olsaydı da beşer ev verebilseydim hepsine. Ben bilmezdim ama ilk eşim bankada kaç param var bilirdi. Düşünebiliyor musunuz, nasıl müthiş bir güven ve sevgi… Biz boşanalı 40 yıl oldu ama ben hastalandığımda 24 saat hastaneden ayrılmamıştı.

Demek ki eşlerinizi çok yaralamamışsınız. Kadınlar kolay affetmez çünkü…

Yok, hiçbir zaman ses tonumu bile yükseltmedim ben. Ben bir kadına asla saygısızlık yapmam. Evime yemeğe geldiğinizde üç-dört eski eşimi aynı sofrada görebilirsiniz. Bu bir güzelliktir. Hiçbiriyle kavgalı değiliz. Hanımlar arasında da çocuklar arasında da hiç kutuplaşma yok. Ülkede bile bu birlik yok. Tüm eşlerim de diğer çocuklarımı kendi yavruları gibi sever sayarlar. Onları yetiştirmeye çalışırlar. Bu örnek olmalı. Ben örnek bir baba ve kocayım. Dört evlilik geçirdim, hiçbir eşime elimi kaldırmadım, sesimi yükseltmedim.

BAZI ERKEKLERİN YANINDA BEN BİR MELEĞİM

Ama evliliklerinizde dikiş tutturamadınız…

Onu başaramadım evet. O müessesede zayıfım ve hatalar yüzde 99 benden kaynaklıydı. İster çapkınlık de, ister erkek kimyası… Adına ne denir, bilmiyorum. Karışık bir kimya ama bir tek bana özgü değil. Yüzde 80 öyle. Evliliklerimi yürütemedim belki ama bazı erkeklerin yanında ben bir meleğim. Bazı evli adamlar var; bir metresi, üç ayrı garsoniyeri ve sevgilileri oluyor. Benim evliliklerim boyunca ayrı ev tutmuşluğum olmadı.

Çok aldattınız, değil mi?

Evet, aldattım. İtiraf ettim ama o bir rüyaydı.

ŞARTLAR UYARSA BİR DAHA EVLENMEK İSTERİM

Tekrar evlenmeyi düşünüyor musunuz?

Hiç öyle büyük konuşmam. Şartlar uyarsa bir daha evlenmek isterim.

“Bir nafaka daha öderim” diyorsunuz!

Seversem elbette onu da yaparım. Ne olacak ki? Artık bundan sonra anlaşmalı evlenirim. Ön sözleşmeli… Bak bunu daha önce hiç düşünmemiştim, evlilik sözleşmesi iyi fikir. Çok seversem gözüm görmez. Ben aşık olunca ölümüne aşık oluyorum. Gözüm görmüyor hiçbir şeyi. Mal mülk umurumda olmaz.

Eski eşlerinizden görüşmediğiniz var mı?

Bir tek Sedef Hanım’la görüşmüyorum. 20 yılın ardından zaten yeni evlenmiş kendisi.

ÜÇ AY KOMADA KALMIŞ İNSANIM, ÖLÜM KORKUM YOK

Hastalığınız ne durumda?

Arada uğruyor! Üç ay komada kalmış insanım, ölüm korkum yok. Çocuklarımın ve eşlerimin acı çekmesi beni korkutur, ölüm değil. O kadar çok ambulans gördüm ki alıştım hastalığa...