Tarım alanındaki üretici ve işletmecilerin artık yabancı paralar karşısında TL’nin erimesi sonucu sektörün ana girdileri gübre, mazot ve yem fiyatlarındaki aylık hatta haftalık artışlar adeta başını döndürüyor.

Nasıl döndürmesin?

Bir mahalledeki bir grup besici bir kamyon yem almak için aralarında birleşirler, parayı fabrikanın hesabına yatırmalarının ardından ne sonra arayan bir görevli yemin çuvalının zamlandığını, buna göre:

1-Çuval başına 10 TL yatırmaları halinde siparişlerinin gönderileceğini,

2- İstemeleri halinde yeni fiyatlar üzerinden yeni sipariş oluşturulacağını,

3-Son olarak da paralarının iade edilebileceğini bildirir.

İktidar cephesinden bakıldığında yaşananlar karşısında Tarım Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda zarar eden çiftçinin olmadığı belirtildi.

Bir iktidar partisi milletvekili çiftçinin borcuna karşılık traktörünü, tarlasını satmak zorunda kalmasını muhalefetin algı yaratmasıyla açıkladı.

Çiftçinin ve besicinin yaşadıklarını “ayranı yok içmeye tahtırevanla gider ekin biçmeye,” sözleriyle savurganlıklarına ve hesap bilmezliklerine bağladı.

Başbakanlık da yapmış bir siyasetçi ise fiyat artışlarını “ABD’de enflasyon 0’dan(sıfırdan) yüzde 7’ye çıktı ve yedi kat, bizde ise yüzde 10’dan yüzde 20’ye iki kat arttı,” sözleriyle açıkladı.

Demem o ki, iktidar yetkililerine göre gerek üreticinin gerek tüketicinin yaşadıkları gayet normal, her şey yolunda, sözü edilen olumsuzluklar muhalefetin kopardığı yaygaradan ve bu yönde kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algıdan başka bir şey değildir.

Peki, muhalefet cephesi çiftçinin, hayvancının yaşadıkları karşısında ne çözüm öneriyor, vaktinde ya da olası bir erken seçimde iktidar olurlarsa yaşanan sıkıntıları nasıl sonlandıracakları konusundaki, varsa, planları nedir?

İşin doğrusu ne CHP’nin ne İYİ Parti’nin ne de diğerlerinin fiyat artışlarını eleştirmenin ötesinde derli, toplu kamuoyunun inanacağı somut bir önerilerinin olduğu görülmedi.

Eskiden siyasetçiler rakiplerinden farklı olmayan sorun çözme önerilerini “rakiplerimiz kopya etmesin diye şimdi söylemiyoruz, siz onları seçimden sonra göreceksiniz”,yalanı ile seçmene yuttururlardı.

Oysa günümüzde bilinç düzeyi yükselen seçmen oy vereceği partiyi belirlemede sorun çözme konusundaki somut vaatlerini ölçü alıyor.

Eylül ayından bu yana ibrenin muhalefete doğru çevrildiği doğrudur ancak bu yönelme halktaki muhalefetin sorun çözme yeteneğine duyulan inanç ve beklenti değildir, iktidarın yanlışlarıdır.

Muhalefetin bıraktığı bu boşluğu Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu doldurmak istemiş olacak ki, geçtiğimiz günlerde Efeler/Gölhisar Mahallesi’ni ziyaret ettiği haberi basında yer aldı.

İtiraf etmeliyim, her zaman halkın içinde olması gereken bir belediye başkanın bir mahalleyi, bir il başkanın ya da milletvekilinin bir ilçeyi ziyaretine olağanüstü anlam yüklenmesine anlam verememişimdir.

Bundan daha doğal ne olabilir, bir yerel siyasetçi bu tür ziyaretleri yapmıyorsa asıl onun bir haber değeri taşıması gerekir.

Bu da demek oluyor ki, siyasetçiler halktan o kadar kopuklar ki, basit bir mahalle ziyareti bile gündem olabiliyor.

O toplantıda dile getirilen Aydın gibi bereketli toprakları olan bir yerde hiç bulunmaması gereken tencereyi kaynatamayan aileler ve yatağına aç giren çocuklar varsa bunda payı olanlardan biri de aslında büyükşehir belediyeleridir.

Bu anlamda yetki alanını il idari sınırlarına kadar genişleten büyükşehir yasasının asıl amacı destek için göstermelik sınırlı sayıda üreticiden portakal, patates gibi meyve ve sebze satın alarak yoksula dağıtmak değildir.

Tarıma asıl destek kuracağı şirketler aracılığı ile üreticiye yem, tohum, gübre gibi hem kaliteli hem ucuz girdi sağlamaktır.

Ayrıca eksik alt yapı hizmetlerini tamamlayarak, kuracağı ulaşım ağıyla taşra insanının kente ulaşımını kolaylaştırmak suretiyle kırsaldan göçün önüne geçmektir.

Kentteki işsize yönelik de Milli Eğitim gibi kurumlarla işbirliği yaparak açacağı meslek içi kurslarla insanları meslek sahibi yapmaktır.

Nitelikli çalışanlar için de dış yatırımcı bulmaktır.

İçte ve dışta fuarlara katılmaktır. Bu yolla marka ürünler yaratılmasına öncülük etmektir Bu amaçla fuarlar düzenlemektir.

Bu sistemde devletin görevi ise havaalanı, liman, otoyol, demiryolu gibi makro düzeydeki büyük yatırımlardır.

Bunlar dışında kalan baraj, ilçeler arası otoyol, Ege Et benzeri orta ölçekli yatırımları gerçekleştirebilmesi için gerek ilçe belediyelerinin paylarından gerek İller Bankası aracılığı ile büyükşehirlere büyük paralar aktarılıyor.

İş bilenin kılıç kuşananın misali, gerisi başkanın becerisine ve vizyonuna kalıyor. Bu da siyasetçinin bir hikâyesi, hayali olmasıyla alakalı bir konudur.

Milletin derdini kendine dert edinen üç grup muzdarip vardır, siz muzdarip yerine konumuz gereği iktidar ya da muhalefete ait olması fark etmez siyasetçiyi koyabilirsiniz.

BİR: Kendinden başkasını ne gören ne de acısını duyan istismarcılar,

İKİ: Milletin sıkıntı ve acısını yüreğinde hisseden, derdiyle dertlenen hizmet eri, idealistler,

ÜÇ: İnsanlığın ızdırabıyla yanıp tutuşan yüksek ahlak sahibi yani kendini aşan insanlar…

Bizdekilerin hangi sınıfta yer aldığının kararını ise siz verin…

Herkese iyi haftalar…