Rebekka Haas Çetin, Posta'ya röportaj verdi. İşte röportajdan öne çıkan açıklamalar:

Siz aslında herkesin tanıdığı ama hakkında çok az şey bilinen birisiniz. Kapalı devre yaşıyor gibisiniz. Bu bir seçim mi?

Bravo! Ne doğru bir tespit. Ama seçimden çok benim karakterimle ilgili. Ben biraz utangacım… Benim için hiçbir şey yüzeysel olmamalı. Arkadaşlarımla her zaman samimi ve derin bir bağ kurabilmeliyim. Ama beni tanımayan biri utangaç olduğumu bilemez. Ve dışarıdan bakarak o da yüzeysel bir bakışla bunu kibir zannedebilir. Bu farkındalığa ulaştığımdan beri daha dikkatli davranmaya, kendimi doğru ifade etmeye çalışıyorum.

Genel olarak yaşadığınız hayattan mutlu musunuz?

Şu anda hayatımın en güzel zamanını yaşıyorum. Eskisinden daha rahat ve mutluyum. Eskiden hayat bana biraz fazla geliyordu. Bir eksiklik var hissi yaşıyordum. Kısa zamanda mutlu oluyorsun, sonra en küçük zorlukta o hissini kaybediyorsun… Şimdi aynı sorunlar yine var. Hayat yine zor ama insan araştırarak, öğrenerek sorunlarla baş etme yöntemi geliştirebiliyor.

Bunu nasıl sağladınız?

Bir iç yolculuk başladı içimde. Gerçeğe olan aşkım nedeniyle dikkatimi toplamak için durdum, kendimi duraklattım. "Şu andaki gerçek, yönetilmeyen deneyimim nedir?" gibi sorular sorarak, araştırarak hayatla ilgili birçok cevap buldum. Artık kendimi bütün hissediyorum. Arada hiçbir filtre olmadan, kendimi, hayatı ve başkalarını yargılamamaya çalışıyorum. Ama bu uzun bir süreç oldu. İçe doğru bakmak ve o yolculuğun sonuçları öyle hemen yansımıyor hayatınıza.

27 yıldır Türkiye'de yaşıyorsunuz. Karakterinizin Alman yanları mı daha baskın yoksa artık Türk gibi mi hissediyorsunuz?

Hala Alman yanlarım daha baskın. Türklerin çok güzel taraflarını kendime ekledim, o ayrı. Zaten bu yüzden Türkiye'de bu kadar mutlu oldum. Bilinçaltında bir eksiklik hissettim kendi ülkemde ve Türklerin sıcakkanlılığıyla bir kardeşlik bağı kurdum. Burada ilişkiler daha sıcak ve kardeşçe. Türkiye'yi çoook seviyorum…

Genç yaşta bambaşka bir kültürün içine girmek sizi nasıl etkiledi?

İlk geldiğim zaman iki yerde de evim vardı. Hem Berlin'de hem burada yaşıyordum. Sonra tamamen Türkiye'ye yerleştim. Artık burayı iyi tanıyorum. Başka bir kültürle tanışmak bence insanı daha esnek yapıyor, daha fazla bant genişliği verir. Kendi kalıplarınızın dışına çıkıyorsunuz. İmkanı olan herkes, bir dönem, tamamen diline, kültürüne yabancı olduğu bir ülkede yaşamalı.

Hiçbir konuda zorluk çekmediniz mi?

Her zaman olumlu şeyleri öne çıkarmaya çalışırım. Ama tabii ki rahatsız olduğum konular var. Sokakta erkeklerin bakışlarından rahatsız oluyorum. Mesela İtalya'daki gibi keyifle bakmıyorlar. Rahatsız edici bir bakış var burada. Mevsim kış da olsa, üzerimde palto da olsa, kapüşonlu da olsam yine karşılaşıyorum o bakışlarla ve bu durumdan son derece rahatsızım. Sokakta yürürken kendimi rahat hissedemiyorum. Huzursuz oluyorum.

Bu neyden kaynaklanıyor sizce?

Görünenden daha derin sebepler olduğu kesin. Düşünün ben olgun bir insanım, evliyim, çocuklarım var. Ben bile bunu yaşıyorsam… Belki siz burada, bu kültürle yetiştiğiniz için benim kadar garipsemiyor olabilirsiniz ama ben bu şekilde büyümedim. O yüzden buna kesinlikle alışamadım, alışmak da istemiyorum. Biz kadınlar olarak o bakışlara alışmayacağız, erkekler karşısındakini rahatsız etmeden bakmayı öğrenmeliler. Ne zaman yurtdışına gitsem o bakışlar bir anda kayboluyor. Kendimi rahatlamış ve özgür hissediyorum. Sanki pencereyi açarsın ve derin, ferah bir nefes alırsın ya… Öyle hissediyorum.

Sizce Almanya'da bir çocuk nasıl yetişiyor da öyle bakmamayı öğreniyor?

Almanya çok iyi bir örnek çünkü çocukları yetiştirme açısından özgür bir ülke. Cinsellikle ilgili erken yaşta simge veya kalıp koymadan bir özgürlük sunuyor ve insanların cinsellikle ilgili üzerlerindeki baskıyı alıyor. Tüm problem baskıda ve gizlilikte. Hele ki cinselliği günah gibi algılamak en büyük problem.