"Geçen yıl, bir arkadaşımla parktaydık. Biz iki anne oturuyoruz. Onlar da oyun oynuyor. Sonra arkadaşım bana 'Bir adam Su'nun fotoğrafını mı çekiyor?' dedi. Anında fırladım. Yanlarına gittim adam Su'ya 'bir parende at fotoğraf çekeyim' diyor. Yaz mevsimi… Su'nun üzerinde elbise var. Adamın yanına gittim 'hayırdır' dedim. 'Ne var' dedi. Kim olduğumu anlamadı. 'Benim çocuğum' dedim. 'Ha, tamam seninle çekmeyeceğim çekil' dedi Su'ya. Yandaki erkek çocuklarına döndü. 'Sizi çekeceğim' dedi. 'Onlar da benim' dedim.

Sonra benim kim olduğumu anladı. 'Aman be sen de amma şımarıksın' dedi. Sesim giderek yükseldi. Güvenlik geldi, arkadaşlarım geldi, kameralar izlendi. Sonra parkta çekirdek çitleyen 3 kadın bana dönüp 'geçmiş olsun' dedi. 'Hepimize geçmiş olsun' dedim. “O adam o parka Su için gelmedi. Benim çocuğum olduğunu bilmiyordu… O adam o parka 'çocuk' için geldi.

Sen parka çocuk götürmediysen, tek başına orada ne işin var? Biz Su'ya en başından beri tanımadığı birinin yanına gitmemesi gerektiğini öğretiyoruz. 'annene götüreceğim, babana götüreceğim, Orada bekliyorlar… Burada bekliyorlar…' Hayır! 'Biz seni kimseye bırakmayız, gelemeyecek olsak haber veririz…' diyoruz. Ne yazık ki, çocuklarımıza bunu öğretmek zorundayız…”