Lozan'a neden İsmet Paşa gönderildi (2)

Abone Ol

Meğer İngilizlerin isteği ile görüşmeler bir hafta ertelenmiş, ama Türk tarafına haber verilmemiştir.

(Aslında haber verilmiştir ama diplomatik bir dille değil.  İstanbul’daki bir İngiliz yetkilisi sözlü bir şekilde konferansın ertelendiğini Türk tarafına bildirir. İsmet İnönü ise bunu kabul etmez. Böyle ciddi bir konuda karşıdaki devleti de ciddiye alarak, diplomasiye uygun bir lisan ve yöntem ile bunun yapılmasını istemiştir. Bu yüzden de bunu haber olarak kabul etmemiş belirlenen tarihte Lozan’a varıp kıyametleri koparmıştır.)

İsmet Paşa bu durum karşısında öyle bir kızar ki, hemen gazetecileri toplar ve yapılan saygısızlığı bir basın toplantısı ile dünya kamuoyuna duyurur. Taraf ülkelere de sert bir nota gönderir.

Bu tavır ve davranışla İsmet Paşa, yüz yıllardır kendisini hep üstün gören ve bunu burada da her fırsatta göstermek isteyecek olan Batı’ya, artık bunun böyle olmadığını, karşılarında zaferler kazanmış bir Türk komutanının olduğunu hatırlatmış olur.

Açılışının 20 Kasım 1922’de yapılacağı konferansın belirlenen program akışında, sadece ev sahibi İsviçre Konfederasyon Başkanının konuşması vardır. Fakat İsmet Paşa Fransızlardan öğrenir ki,  İngiltere baş delegesi Lord Curzon’ da bir konuşma yapacaktır.  Bunun taraflar arasındaki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu düşünerek kendisi de hemen o akşam bir konuşma metni hazırlar. Fransızlar bunun hoş olmayacağını İsmet Paşa’ya anlatmaya çalışırlar ama ikna edemezler.

İsmet Paşa’dır bu. Ertesi gün Curzon’un ardından kürsüye çıkar, yüzlerce gazeteci, yüzlerce izleyici ve diğer delegelerin önünde tüm dünyaya, üstüne basa basa Türklerin haklı davasının bağımsızlık, eşitlik, adalet ve barış olduğunu ifade eder.

Toplantı masasında Lord Curzon Türklere, siz buraya Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup devleti olarak Mondros’tan geldiniz diye küçümsemeye çalışırken, İsmet Paşa ise gözlerini Lord Curzon’un gözlerine dikerek, bizler buraya bu Lozan’a, dört yıllık bir bağımsızlık Savaşı’ndan sonra sizin ateşkes isteğiniz üzerine ve sizlerle imzaladığımız bir Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan geldik der. 

Bu Mondros-Mudanya meselesi sık sık tekrarlanırken, İsmet Paşa’ da her fırsatta Türk delegelerini mağlup bir devletin delegeleriymiş muamelesi yapmaya çalışan İngilizlerle ısrarla mücadele edecektir. 

Mesela görüşmelerin ilk gününde toplantı masasına oturacaklardır. Yerler önceden belirlenmiştir. İsmet Paşa bakar ki Türk delegelerinin yeri Romanya, Yugoslavya, Yunanistan gibi küçük ülkelerinin yanındadır. Bu duruma hemen itiraz eder. Ve oturma düzeni istediği gibi değiştirilir.

Bir tek bunlar da değildir.

İsmet Paşa ve heyeti Lozan’da Ermeni suikastçılar ve Çerkez Ethem tehlikesiyle de karşı karşıyadır. O yıllar Ermeni suikastçıların nam saldığı yıllardır. Talat ve Cemal Paşa’yı Avrupa’nın göbeğinde öldürmüşlerdir. İsmet Paşa’nın da öldürülecekler listesinde yer aldığı istihbaratı alınmıştır.

Bu tehlikelere karşı İsmet Paşa ve heyeti yüzlerce değil, sadece yedi asker tarafından korunarak kelle koltukta mücadele eder.

Görüşmeler kesintiler ile birlikte sekiz aydan fazla sürer. İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti, hükümet başkanı Rauf Orbay ve Atatürk ile sürekli telgraf yolu ile haberleşirler. Karşılıklı 1600’den fazla telgraf çekilir.

Nihayet 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanır.

Lozan Konferansının ne demek olduğunu ve konferans sonunda imzalanan antlaşmanın milletimiz için ne anlama geldiğini şüphesiz en iyi, Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ifade eder. Nutuk’taki ifadeleri şöyledir:

Lozan barış masasında ele alınan meseleler, yalnız üç dört yıllık yeni devreye ait ve onunla sınırlı kalmıyordu. Yüz yılların hesabı görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların içinden çıkmak elbette o kadar basit ve kolay olmayacaktı.

… 18 Temmuz 1923 tarihli telgrafınızı aldım. Hiç kimsede kararsızlık yoktur. Elde ettiğiniz başarıyı en sıcak ve en içten duygularımızla tebrik etmek için, antlaşmanın şekline göre imza edildiğinin bildirilmesini bekliyoruz…

…Gerçekten de dört yıllık barış mücadelemiz, milletimizin şanına layık bir barış ile sonuçlanmış bulunuyordu. 24 Temmuz’da imza edilen antlaşma 24 Ağustos 1923’te Mecliste onaylandı.

Burada üzücü olan şudur ki, İsmet Paşa ve delegeler Türk Milleti için hayati önem taşıyan bir antlaşmanın görüşmelerini yaparken, Başbakan (Vekiller Heyeti Reisi)  Rauf Orbay ise kendisinin yerine İsmet Paşa’nın seçilmesini kişisel bir kin sebebi yapmış, Ankara’dan gösterdiği tavır ve davranışlarıyla İsmet Paşa’nın şahsında Türkiye’yi zor durumlara sokmaktan bile çekinmemiştir.

Hatta öyle ki; Lozan Heyeti Türkiye’ye doğru yola çıktığında muazzam bir karşılama töreni tertip edilir. Türkiye Başbakanı Rauf Orbay ise Atatürk’ten izin isteyerek, İsmet Paşa’yı karşılamak istemediğini, kendisini tutamayacağını, bu yüzden Ankara’dan ayrılarak Sivas’a seçim bölgesine gitmek istediğini söyler.

Atatürk bu durumun yakışık almayacağını, ama çok istiyorsa eğer Başbakanlıktan istifa etmesi şartıyla Sivas’a gidebileceğini söylediğinde, Rauf Orbay sırf İsmet Paşa ile karşılaşmamak için Başbakanlıktan istifa eder.

İlginç değil mi?..

Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, Lozan görüşmelerinde de yalnızca dış düşmanla uğraşılmaz. Bağımsızlık, Milli Egemenlik, Vatan, Cumhuriyet, Millet, Fedakârlık ve Barış gibi kavramların özünü anlayamamış kendi insanlarımızla da uğraşılır. İşin zor ve acı kısmı da zaten budur.

Sonuç olarak;

Ülkemizde devlet adamlarına karşı beslenen sevgi ve nefretin, çoğunlukla atadan dededen miras kaldığı ve bunun da değişmesinin imkânsıza yakın olduğu maalesef acı gerçeklerimizdendir.

Bundandır ki İsmet İnönü’yü seversiniz ve ya sevmezsiniz bilemem.

Ama Lozan’daki İsmet Paşa budur.

Sağlıcakla…

 

 

 

{ "vars": { "account": "UA-18838004-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }