Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’unYüce Divan’da yargılanması gerektiğine yönelik taleplerin Yargıtay içtihatlarıyla da mümkün olmadığı ortaya çıktı. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında görev suçu ile kişisel suç kesin çizgilerle birbirinden ayrılıyor. İnternet Andıcı’nın Başbuğ’un görev suç olduğu bu sebeple özel yetkili mahkemelerde yargılanamayacağı ileri sürülüyor. Ancak hukukçular darbe ve darbeye teşebbüsün hiç kimsenin görevi olamayacağını vurgulayarak bu tezin anlamsızlığına dikkat çekiyor. Yargıtay’ın içtihatları da hukukçuları teyit ediyor.

ADAMA YARALAMA GÖREVİ YOK

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004 yılında verdiği bir kararda sınıfta disiplinsizlik yaptığı gerekçesiyle disiplin kuruluna verdiği öğrencinin arkadaşları ile öğretmenin kapısına dayanması üzerine öğretmenin öğrencilerine bıçakla saldırmasını görev suçu olarak kabul etmedi.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında “Olayda sanık öğretmene yasal düzenlemeler çerçevesinde ‘adamyaralama’ gibi verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Böyle bir görev söz konusu olmadığına göre, olayda görev sebebiyle işlenen bir suç, 4483 Sayılı Yasa gereğince yapılması gerekenbir ön inceleme de söz konusu değildir. Eğer aksi düşünce kabul edilecek olursa, öğretmen olan sanığın, yakınıcıya karşı etkili eyleme kalkışma suçunu işlemeyip, öldürmesi halinde dahi (suçüstü hükümleri dışında) 4483 Sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerekecektir ki bu da yukarıda belirttiğimiz, yasa koyucunun amacına uygun değildir” ifadelerine yer verildi. 

AVUKATIN HAKARETİ KİŞİSEL SUÇ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007 tarihli bir başka kararında arkadaşını gözaltından çıkartmak için alkollü olarak karakola giden bir avukatın karakolda polis memurlarına hakaret etmesini ‘kişisel suç’ olarak değerlendirdi. Kararda “Esasen eylem sırasında sarhoş olduğu da gözlemlenen kişinin, velev avukat dahi olsa ancak ve sadece kişisel suçundan söz edilebileceği, bu hal karşısında, durumdan telefonla haberdar edilen nöbetçi cumhuriyet savcısının, avukatın işlediği kanaatine vardığı kişisel suçu itibariyle, polis karakolunda alıkonulması ve alkol denetimine tabi tutulması yönünde talimat vermesinde, hukuka aykırılıktan ve görevde yetkiyi kötüye kullanmaktan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır” denildi. 

MÜDÜRÜ TEHDİT ETTİ

Bir başka olay: Lisedeki tören sırasında yakınan öğretmeni amiri “sizinle sonra görüşeceğiz” diye tehdit etti. Öğretmen tehdidin amiri tarafından yapılmış olması nedeniyle üzerinde korku ve üzüntü yarattığı iddiası ile kamu davası açtı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004 tarihli kararında sanığa yüklenen tehdit suçunun görev nedeniyle işlenen suçlardan olmadığına hükmetti. 

MUHTARIN ÖLDÜRÜLMESİ 

Aynı yıl köy ihtiyar heyeti kararıyla hayvan otlatmanın yasaklandığı yerlerde, hayvan otlattığı için önceden cezalandırılan bir kişiyi yasak bölgede olay günü yine hayvan otlatırken görüp yanına giderek tartıştıktan sonra tabanca ile ateş edip öldürmekle suçlanan köy muhtarının görev sebebiyle suç işlemediğine karar verdi. Yargılanması için izin alınmasına gerek olmadığının altını çizdi. Yargıtay 2002 yılında verdiği bir kararda ise avukata saldırılmasını memura karşı işlenen görev suçu olarak kabul etti. Kararda “Olay tarihinde evine haciz işlemi için gelenavukat ile yanındakilere silah çeken sanığın, “ben buradanmal kaldırtmam” şeklinde tehditle haciz işleminin, dolayısıyla kamu görevinin yapılmasına engel olduğu sabittir” denildi. Yargıtay, avukatın haciz işlemine gitmesinin avukatın görevi olduğuna işaret ederken bu sıradameydana gelebilecek suçu ‘görev suçu’ kapsamında ele alıyor.

İŞTE ANAYASA’NIN 145. MADDESİ


“Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar herhalde adliye mahkemelerinde görülür.”

YARGILAMAYI SIFIRLAMA PLANI

Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanmasına yönelik tartışmanın altından ilginç bir plan çıktı. Başbuğ’un Yüce Divan’a gönderilmesi halinde ‘İnternet Andıcı’ davasında yargılanan bütün sanıkların da Yüce Divan’a gitmesi zorunlu olacak. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan tüm soruşturmalar ile İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından yapılan tüm yargılamalar sıfırlanarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeni bir iddianame hazırlanacak. Ardından yeni bir yargılama başlayacak. 

ANDIÇÇILAR’IN SARILDIĞI KARAR

Anayasa Mahkemesi, 1993 yılında Bayındır eski Bakanı Safa Giray ile Cengiz Altınkaya’nın yargılandığı davada Yüce Divan kapsamında olmayan Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu’nu da yargıladı. Anayasa Mahkemesi, Giray ile Altınkaya hakkında açılan davayı Coşkunoğlu hakkında açılan dava ile birleştirirken “CMK’nın birbirini tamamlayan 2. ve 3. maddelerinde bir suçtan dolayı her ne sıfatla olursa olsun birden çok sanığın yargılanması değişik mahkemelerin görevlerine girse bile, haklarındaki ceza davalarının birleştirilerek yüksek görevli mahkemeye verilmesine olanak tanınmaktadır. Aynı konu ile ilgili kişilerin değişik yargı yerleri yerine bir dava içinde ve aynı yargı yerinde yargılanmalarında ve böylece olayların birlikte ele alınarak değerlendirilmesinde kamu yönünden olduğu kadar yargılanan kişiler açısından da yarar bulunduğu kuşkusuzdur” dedi. Başbuğ’la ilgili planla İnternet Andıcı davasının tümüyleYüce Divan’a taşınmasının amaçlandığı ileri sürülüyor.

Cihaner davasındaki stratejiyle aynı

İlhan Cihaner’le ilgili davada da benzer bir süreç işlemişti. Yargıtay 8. Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan ileYargıtay üyesi Fatih Arkan arasında geçtiği iddia edilen görüşmede, planın nasıl uygulamaya konulacağı şöyle deşifre olmuştu: “Fotokopi bile olsa birleştiririm, basarım tahliyeyi. Sonra biraz uzatıp dosya kapatılacak. Bunu yaparsan Yargıtay başkanısın.” Bir süre sonra Cihaner davası Yargıtay’a alınarak tüm sanıklar tahliye edildi.

GÜNDEL: HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİL

Yargıtay eski savcılarından Ahmet Gündel, İlker Başbuğ hakkındaki davanın Yüce Divan’da görülmesinin hukuken mümkün olmadığını söyledi. Gündel, “Ancak, Başbuğ hakkındaki davanın Yüce Divan’a taşınması halinde konuyla ilgili davaların Yüce Divan’da birleştirilmesi gerekir. Ancak bu konudaki kararı Anayasa Mahkemesi verecektir. Birbiriyle bağlantılı davalar yüksek mahkemede birleştirilir” dedi. 

145. MADDE UNUTULUYOR 

Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla ceza yargılaması yapmasının sakıncalı olduğuna da dikkat çeken Gündel şöyle devam etti: “Ben bu davanın özel yetkili ağır ceza mahkemesinde görülmesi gerektiğini savunuyorum. Anayasa Mahkemesi’ndeki üyelerin büyük çoğunluğu ceza hukuku ile ilgisi olmayan isimlerdir. Anayasa Mahkemesi’nin ceza yargılaması yapması mümkün değildir. Ayrıca Anayasa’nın 145. Maddesi gözlerden uzak tutuluyor. Bu maddeye göre asker kişilerin işlediği bazı suçlar mutlaka adli yargıda görülecektir. Bu unutulmasın.”

YILMAZ: TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Başbuğ’un tutuklanmasını “Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devleti içerisinde bu süreci en kısa zamanda neticelendirmek Türkiye’nin lehinedir’’ şeklinde değerlendirdi. Trabzon Valiliği’ni ziyaretinde gazetecilerin konuyla ilgili sorularını cevaplayan Yılmaz, masumiyet karinesine dikkat çekti. Yılmaz, “Hukuk devletinin birçok ilkeler var ve bu ilkelerinden bir tanesi de masumiyet karinesi. Masumiyet karinesi, herkesi aksi mahkeme kararıyla ispat edilene kadar masum kabul etmek gerekir. Ne kadar kısa sürede hukuk devletinin gereği olarak masumiyet karinesi de göz önüne alınarak bir karara bağlanırsa bu Türkiye’nin lehine olur. Uzatıldığı zaman ortaya çıkacak yorumların hiçbirisinin Türkiye’ye katkı getirmeyeceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

DESTİCİ: HUKUK HERKESE DOKUNUR

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, İlker Başbuğ’un tutuklanmasının hukuki bir mesele olduğunu söyledi. Destici, ‘’Hukuk herkese dokunabilmelidir’’ dedi. 

CUNTA ANAYASASI VAR

Destici, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin suni gündemlerle meşgul edildiğini, ülkenin birinci gündem maddesinin bitirilene kadar terör, ikinci gündeminin de yeni anayasa olması gerektiğini söyledi. BBP’nin hazırladığı anayasa teklif metnini Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e ilettiklerini ve kamuoyu ile paylaştıklarını anlatan Destici, ‘’Yeni sivil bir anayasa istiyoruz çünkü, mevcut anayasanın en çok ve en büyük darbesini yemiş bir hareketiz. Cuntacıların 3 yılda yaptıklarını 28 yıldır ülkeyi yöneten siyasiler yapamamıştır. Bu ayıp, bütün siyasilerin üzerindedir’’ dedi. Destici, Başbuğ’un tutuklanmasını ise şöyle değerlendirdi: ‘’Ne utanç verici bir olay ne de bazı kesimlerin yaptığı gibi kazanılmış bir zafer gibi görüyoruz. Başbuğ’un tutuklanması hukukun işidir, hukuk herkese dokunabilmelidir. Hukuk, cumhurbaşkanına, başbakana, genelkurmay başkanına da dokunmalıdır ama, millete pervasızca saldıran, vatandaşları bölen eylemler ve söylemlerden kaçınmayan PKK’nın sözde milletvekillerine, PKK’nın dilli şeytanlarına da dokunmalı.” 

28 ŞUBAT VE 27 NİSAN TALEBİ 

Destici, hukuk sürecinin 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtıra sahiplerine işletilmesini de beklediklerini vurguladı. BBP lideri, 28 Şubat sürecinin 1980 askerî darbesi kadar ağır bir süreç olduğunu, sorumlularının cezalandırılması gerektiğini sözlerine ekledi.

ÖZTRAK: İDDİA VARSA SORUŞTURULSUN

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’la ilgili iddiaların soruşturulması gerektiğini söyledi. Öztrak, ‘’Böyle bir davada böyle bir iddia varsa tabii ki soruşturulsun, ama tutuklanarak mı soruşturulması gerekiyor’’ dedi. Başbuğ’un hükümet tarafından atandığını hatırlatan Öztrak, ‘’Hükümet, Başbuğ ile birlikte 2 yıl çalıştı. Eğer o dönemde, Başbuğ bir darbe hazırlığı içindeyse, hükümet de buna göz yumarak, suç ortağı durumuna düşmüştür” diye konuştu. Adaletin, kurumların itibarını zedeleyerek işletildiğini ileri süren Öztrak, ‘’Halbuki, yargılanmanın çok daha medeni şekilde yapılmasına imkan verecek yöntemler var. Nedense bu yöntemlere hiç bir şekilde başvurulmuyor’’ ifadelerini kullandı.

Sitelerdeki haberler kapatma davasında delil oldu

Genelkurmay eski BaşkanıOrgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasına neden olan internet sitelerinde yer alan haberler AK Parti’nin kapatılması davasında delil olarak kullanılmıştı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın ‘Apronda namaz şov’ haberini irtica.org isimli internet sitesinden alarak kapatma davasının ek klasörleri arasına koyduğu ortaya çıkmıştı. Yargılama sırasında hakim Hüsnü Çalmuk, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı siteyi ciddiye almış. AK Parti kapatma davası için delil toplamış. 23 Ekim2007’de irtica.org sitesindeki ‘Apronda namaz şov’ haberi kapatma davası iddianamesine delil olarak koymuş” ifadelerini kullanmıştı. 

GÜL’Ü ENGELLEMEK İÇİN

İnternet Andıcı iddianamesinde Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde olumsuz yazıların bu sitelerde yer aldığı belirtiliyordu. İddianamede “Bu süreçte adaylığı kesinleşen Abdullah Gül’ün de cumhurbaşkanı adayı olmasını, ayrıca seçim sonrasında cumhurbaşkanı olmasını eleştiren yazılar yayınlandı. Yine AK Parti’ye açılan kapatma davasını destekleyici mahiyette yazı ve haberlere yer verildi” deniliyordu. İnternet Andıcı iddianamesine göre Genelkurmay tarafından kurulan internet sitelerinde yer alanbazı haberlerin başlıkları şunlar: “TRT’de irtica hortladı, Türkiye irtica tehdidi altında, AKP’nin türban planı çalıştı, AKP’de kadına yer yok, Atatürkçü cumhurbaşkanı istiyoruz, Çankaya Cumhuriyet ile hesaplaşma yeri değil, Yargı kuşatmada, Köşk’e çıkarsa ılımlı İslam denemesi başlar, Tesettür otelleri 4 kat arttı, Türban Köşk’e çıkmamalı, AKP türbana dolandı, Adım adım irticai yaşama doğru,Halk eğitim merkezinde çarşaflı aile eğitimi, İran’da örtü okula sinsice girdi,Otobüste namaz baskısı, MEB’in broşüründe veliler türbanlı, AKP yumuşakça İslamlaştırıyor, Türkiye’nin yönü İran’a doğru, AKP laik sistemi dilim dilim doğruyor, Ergenekon, büyük bir provokasyon, Resmen karşı devrim.”

Paksüt: Başbuğ’la 3 kez görüştüm

13 Mayıs 2008’de Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün, AK Parti hakkında kapatma davası açılmadan kısa bir süre önce (4 Mart 2008) dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’u karargâhında gizlice ziyaret ettiği ortaya çıktı. Taraf Gazetesi’nin haberine göre, 75 dakika süren görüşmede, güvenlik kameralarına karartma uygulanırken, komuta kademesi boşaltıldı. Taraf’ın haberinden bir gün sonra Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu, görüşme bilgisini kendisinin de aldığını ancak Paksüt’ün bunu kesin bir dille yalanladığını açıkladı. Paksüt, Kavaklıdere Tenis Kulübünde basın toplantısı düzenleyerek, başkan vekili olduktan sonra Başbuğ ile 3 kez görüştüğünü duyurdu.

Gizli belgeyle deşifre olan müdahale

Genelkurmay’ın 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale stratejisi Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş’ın ofisinde ele geçirilen 51 No’lu DVD’de yer alan bir belgede çıkmıştı. Belgenin altında dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak’ın imzası bulunuyordu. ‘Gizli’ ibareli belgede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un, danışmanı Nuran Yıldız’ı parti liderlerine göndererek seçim sürecini yönettiği öne sürülüyordu. CHP, DYP ve Anavatan’a Meclis’e girmemeleri yönünde talimat verildiğini gösteren belgede, Başbuğ’un Anavatan lideri Erkan Mumcu’ya şu mesajı ilettiği belirtiliyordu: “Anayasa Mahkemesi’yle konuştuk, AKP’yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç’tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Yeni oluşum sözü veriyoruz.” Mumcu, Yıldız’ı tanıdığını ancak böyle bir görüşme yapmadığını açıklamıştı.

HABER: BİLAL ÇETİN-BUGÜN GAZETESİ