Haftanın en önemli konusu Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesiydi.

Kararın etkileri hala konuşuluyor ve konuşulacak.

Cuma günü ülkemizde ve birçok ülkede yapılan gösterilerin etkisiyle Amerika’nın da üyesi olduğu ve veto hakkı bulunduğu Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Turmp’ın hilafına karar aldı.

Yani Amerikalı temsilci Trump’ın aleyhinde oy kullandı.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın çağrısıyla toplanan İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı ise, aldığı kararla Doğu Kudüs’ü katılımcı tüm ülkelerin imzasıyla Filistin’in başkenti ilan etmesi ülkemizin gücünü göstermesi bakımından önemlidir.

Gelişmişlik düzeyi orta ölçekli bile sayılmayan ülkenin liderinin çağrısıyla, 58 ülkeyi olağan üstü toplayıp oy birliği ile böyle önemli bir kararı kaç devlet aldırabilir?

Ülkem için orta ölçekli bile sayılmayan derken ülkemi aşağılamak gibi bir niyetim yok.

Kastım şu; ekonomik, sanayi, ticari, askeri ve entellektüel bakımından yerimizi tespit etmektir.

Bu sınırlı güce rağmen tarihten getirdiğimiz güç ve durduğumuz yerin meşruiyeti kararın alınmasında önemli olmuştur. Bu cesareti gösteren ve risk alan lider Erdoğan’dır.

Milletimizin, yapılan seçimlerde liderine sahip çıkarak ne kadar doğru bir seçim yaptığı anlaşılmıştır sanırım.

Hatırlayın! Bir çok yazımda Türkiye’nin dış politikada cesaret göstermesi ve inisiyatif alması gerektiğini yazmıştım.

Zira ülke olarak, bölgenin ve dünyanın geleceğine kayıtsız kalmamız düşünülemez ve tarihin bize yüklediği sorumluluktan kaçamayız.

Bize umut bağlamış Türk-İslam dünyası ve mazlumların umudunu boşa çıkarma lüksümüz yok ve asla bize öğretilen-dayatılan korkularla hareket edemeyiz.

Dünya “üç günlük” ve “üç günlük dünya için” küresel adaletsizliğe razı olamayız.

Herkesin bildiği ama söylemediği “Dünya beşten büyüktür.” sözünü söyleyen liderin arkasında durmak vazifemizdir.

Şükürler olsun ki, milletin, hakkın ve adaletin emrinde bir liderimiz var.

Bu imkân değerlendirilmeli, şarlatan ve korkakların şamatasına itibar edilmemelidir.

Bölgemiz ve dünya yeniden dizayn edilmek isteniyor, yapılacak düzenlemede ülkemizin “figüran devlet” olmasına gönlümüz razı değildir.

Yaşanan gelişmelere ve konuşulan liderlere bakınca, dediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Bugün dünyada demokrasi vardır ama belirleyiciler liderlerdir.

Türk-İslam dünyasının konuşulan lideri Erdoğan, Avrupa’nın Putin, Amerika’nın ise Trump’tır.

Bu sebeple her türlü melanet ve pusu lider Erdoğan üzerine yapılmaktadır.

Erdoğan’ın siyasi iradesine karşı kurulan tuzaklar ve özellikle 17- 25 sürecinde gösterdiği ferasetli dik duruşu, yol arkadaşları ve ailesi üzerinden iktidarı devirme planlarını, tüm risklere rağmen boşa çıkaracak feraset ve dirayeti göstermesi onun liderliğini perçinlemiştir.

15 Temmuz kalkışmasından sonra hain FETÖ’nün emniyet ve yargı yapılanmasının etkisiyle, yargıya teslim edilecek bakanlar üzerinden iktidarın devrileceği aşikârdır.

Lider tehlikeyi görmüş, bakanlarını hainlere kurban vermeyerek, tuzağı bozmuştur.

Tuzaklara teslim olmamak, kelle isteyene kelle vermemek liderlik işidir.

Lider Erdoğan üzerinden ülkemize yapılan operasyonu bozmak, lidere sahip çıkmak sırf bu sebeple bile milletimizin birinci vazifesidir.

Ancak; lider uhdesinde toplanan gücü kesinlikle millete karşı kullanmamalı, milletten aldığı gücü millete karşı kullanma hevesinde olanlara fırsat vermemelidir.

Yani, lider devlet fetişizminden uzak durarak faşizme izin vermemelidir.

Faşizm dediğim; devlet bürokrasisi ve siyasetçinin kendini milletin üstünde görme politikalarını eleştirilmez sayması, itiraz eden ve farklı düşünenleri hain ilan etme kolaycılığına tevessül etmesidir.

Millet üzerinde vesayet kabul edilemez, buna seçilmişlerin vesayeti de dâhildir.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA