Hukukçular muhalefete yönelik yasadışı dinlemeler konusunda savcıları göreve çağırırken, iktidarın yargı üzerindeki etkisine dikkat çekerek, toplumda tedirginlik ve huzursuzluğun arttığına vurgu yaptı.

Hukukçular, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu"nun kendisi ve ailesinin yasadışı dinlendiğini açıklaması ve İstanbul Milletvekili Çetin Soysal"ın da 3 bin kişinin yasadışı dinlendiği yönündeki iddiaları üzerine cumhuriyet savcılarını göreve çağırdı. Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, yaşananları da “Muhalefeti yok etme ve sindirme” olarak nitelendirdi.

Hukukçuların değerlendirmeleri şöyle:

Bülent Serim: Yasadışı dinlemelerle ilgili yapılacak çok bir şey kalmadı artık. Çünkü özellikle son Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay ile HSYK"ye bağlı olarak alt mahkemelerin değişmesinden sonra artık tüm hâkim ve savcılar özel yetkili konumuna getirildi. Bu hâkim ve savcılar da HSYK kanalıyla talimatla çalışır duruma getirildi. HSYK de zaten AKP"nin bir kurumu haline dönüştü. Artık yapacak bir şey yok. Dinlemeler yapılıyor. Biliyorsunuz İstanbul ve Ankara cumhuriyet başsavcılarının alt savcılar tarafından dinlenildiği ortaya çıktı geçmişte. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili"nin telefonunun dinlendiği ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu ve Çetin Soysal"ın söyledikleri tabii ki doğru. Bundan sonra elbetteki cumhuriyet savcılarının kendiliğinden devreye girmesi lazım.

"Yargı da dinleniyor"

Ama önce bu 14 kayıtsız dinleme cihazının bulunması lazım. Ama herhalde dinlemeler devam ediyor. Bu ülkede yargıç ve savcıların da telefonları dinleniyor. Bu, bir yaklaşımın ürünüdür. Muhalefetten kaygı duyma ya da muhalifi yok etme, sindirmedir. Bütün bunları üst üste koyduğunuzda elbette ana muhalefet liderinin telefonları dinlenecek. İleri demokrasi diyoruz ama iki gündür ortalık ayakta. Soner Yalçın ve Odatv yöneticilerin gözaltına alındı. Çok iyi muhalefet ettikleri için gözaltına alındılar. Muhalefete tahammülleri yok.

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhangazi Ertekin: Ana muhalefet liderinin böyle bir kaygı içinde bulunması bile hükümeti mutlaka harekete geçirmesi gereken bir durumdur... Türkiye, devletinin toplumu üzerinde sürekli arşiv kurduğu, fişlediği devlet ve iktidar geleneğinden geliyor. Dolayısıyla bütün dinlemeler, bu geleneğin basit ve sıradan parçalarından bir tanesi. Dinlemeler konusu somut olarak neler yapılıyor veya hangi kapsamda yaşanıyor bunu bilmiyorum. Ama burada esas önemli olan toplumun genelinin böyle bir korkunun içerisine girmesidir. Bir korku tünelinin içine girmesi. Bir tedirginlik ve huzursuzluk hali yaşanıyor ve bu giderek de yaygınlaşıyor.

Diğer yandan bunun hukuksal bazı karşılıkları var. Hükümet geçmiş HSYK Yasası"nda müfettişlere dinleme yetkisi verdi. İdari görevlilere idari soruşturma sırasında ceza soruşturmasına ait yetki ve görevleri kullanma hakkı verdi. Bu korkunç bir şeydir.

"Tuz koktu"

Türk Hukuk Kurumu Başkanı Tuncay Alemdaroğlu: Yasadışı dinlemelerin üzerine kim gidecek? Savcı ve mahkemeler... Mahkeme ve savcıların dinleyenleri yapanların kontrolü altında olduğu bir ortamda neyi uygulayacaklar? Yargı maalesef başta başsavcılar olmak üzere anayasa değişikliğinden sonra tamamen yürütmenin denetimi altına girdi. Dinlemeleri takip edecek savcı yok. Yani tuz koktu, tuz... Bunu yuttaşların düşünmesi lazım.

Almanya"da Protestan papazın söylediği gibi... Gestapo onu götürmeye geldiğinde “sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” Türkiye o noktaya doğru gidiyor. Hukukçuların görev yaşananları söylemektir. Bundan sonrası için bizim elimizde sihirli bir değnek yoktur. Düşündüklerimizi halka söylemenin ötesinde yapabileceğimiz bir şey yoktur. Bunun gereğini yapacak, bu konuda gerekli tepkiyi gösterecek 70 milyon insan vardır...

Cumhuriyet