Beren Saat ilk filmi 'Güz Sancısı'nda Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden biri olan Zeliha Berksoy"la birlikte rol alacağını duyunca korkmuş.

Milliyet Cafe, Güz Sancısı'nın oyuncuları Zeliha Berksoy ve Beren Saat ile bir röportaj gerçekleştirdi.

'Beren Saat: “Zeliha hanımın set arkadaşlığı çok şekerdi. İnsanı geren bir hali yoktu.” Saat"e birkaç tavsiye vermesi dışında hiç müdahale etmeyen Berksoy “Elena çok naif bir karakter. Beren de onu gayet güzel oynadı, role çok yakıştı. Tomris hanım çok isabetli bir seçim yapmış” diyor

Beren Saat fotoğraf çekimleri sırasında Zeliha Berksoy"a “styling” yapıyor. Hırkasını düzeltiyor, takılarını ortaya çıkarıyor. Berksoy bir yandan Saat"in fiziğine ve oyunculuğuna methiyeler düzüyor bir yandan da “Beni güzel çekin” diyor: “Giderek annem Semiha Berksoy"e benziyorum. O da foto muhabirlerine böyle söylerdi.”
İki Ankaralıyla, Beren Saat ve Zeliha Berksoy"la buluşma nedenimiz Tomris Giritlioğlu"nun yönetmenliğini yaptığı “Güz Sancısı” filmi.

Zeliha Berksoy konservatuvarda 35 yıldır öğrenci yetiştiriyor. Öğrencilerinin çok saygı duyduğu ama korktuğu, çekindiği de bir hoca. Berksoy"la oynayacağınızı duyduğunuzda ter bastı mı?
Beren Saat: Açıkçası korktum en başta. Ama tanışınca korkulacak bir şey olmadığını anladım. Zeliha hanımın en çok benimle karşılıklı sahnesi vardı. Bu benim için çok heyecan vericiydi. Berksoy"un hocalığı muhakkak başkadır ama set arkadaşlığı çok şekerdi. İnsanı geren bir hali yoktu. Sahnelerimiz karşılıklı paylaşarak ortaya çıktı.

“Beren"in duruşu güzeldi; daha güzel olsun diye bir-iki şey söyledim”

Arada hocalık yaptı mı size?
Beren S.: Dışarıdan gördüğü bazı şeyleri ders gibi değil de arkadaş gibi söylediği olmuştur.
Zeliha Berksoy: Beren çok rahat oynuyordu. Duruşu güzeldi daha da güzel hale gelsin diye bir-iki şey söyledim.

Beren Saat"in oyunculuğunu nasıl buldunuz?
Zeliha B.: Daha önce birkaç kez dizide izlemiştim Beren"i. Karşı karşıya oynamamıştık hiç. Beren çok akıcı oynuyor. Oyuncu sezgileri kuvvetli. “Güz Sancısı”nda büyük kavga ve çekişme sahnelerimiz vardı. Başarılıydı. Elena çok naif bir karakter. Beren de onu gayet güzel oynadı, role çok yakıştı. Tomris hanım çok isabetli bir seçim yapmış.

Oyuncular “Karşındakinin iyi oynaması senin rol yapmanı kolaylaştırır” derler. Zeliha Berksoy"la oynarken işiniz kolaylaştı mı?
Beren S.: Kolaylaşmaz mı? Ortada tecrübe var sonuçta. Ben Zeliha Berksoy"la başka nerede karşılıklı oynama şansına sahip olabilirdim ki? Dizilerin, filmlerin okul niteliğinde görevi var. Çok faydasını görüyorum. Zeliha hanım hiçbir şey öğretmedim dese de, “Burası biraz şöyle olsa” diyerek yaptığı ufak tefek eleştirilerle, fikirlerle beni geliştirdi.
Zeliha B.: Beren"le karşılıklı su gibi oynadık vallahi.

Beren hanım, “Güz Sancısı” ilk filminiz. Galada ilk kez kendinizi beyazperdede izlediğinizde beğenmeyip salonu terk etmek mi istediniz yoksa “Bu işi becermişim” mi dediniz?
Beren S.: Oynadığım dizileri her hafta izlerim ve kendimi mutlaka eleştiririm. “Böyle yapmamalısın, ama bu iyi” gibi. Bir sonraki hafta da hatamı düzeltmeye çalışırım. Gala gecesi kendimi epey ağır eleştirdim. Perdenin ne kadar büyük olduğunu, neleri yapmamam gerektiğini gördüm, kendi adıma o gece bir ders çıkardım. İkinci sefer izlediğimde ise kendime ve filme sevgi dolu yaklaştım. Canı gönülden sevdim “Güz Sancısı”nı.

Sokakta “Güz Sancısı” hakkında nasıl yorumlar yapılıyor? Dizilerinizi izleyen seyircilerle filmi izleyen seyircinin tepkileri farklılık gösteriyor mu?
Beren S.: Geçenlerde ben kafede otururken biri yolunu değiştirdi, yanıma geldi, film için beni tebrik etti. Türbanlı bir kız kara çarşaflı annesiyle gelip filmle ilgili düşüncelerini paylaştı. Galada filmi izleyen bir Rum bastonuyla yanıma geldi, “O dönemde benim de dükkanım yanmıştı. Bu filmi çekmenize nasıl izin verdiler?” dedi. Bu yorumların diziye göre manevi hazzı daha yüksek.

Rum fahişe Elena ilk sinema filmi için iddialı, çok konuşulacak bir rol. Senaryoyu elinize alıp karakteri incelediğinizde bu rol gözünüzü korkuttu mu?
Beren S.: Dört yıl önce senaryoyu ilk kez gördüğümde biraz tedirgin oldum. Ama Elena çok nadiren gelebilecek bir rol. O yüzden benim için büyük bir şans olduğunu görmek korkularımı tamamen yok etti. Son yıllarda çekilen filmlerde seyirciyi ve oyuncuyu çok heyecanlandıracak az sayıda rol var. Eğer oyuncu heyecan verici o rolün hakkını verdiyse o karakter kariyerinde önemli bir yer ediniyor. Özgü Namal için “Mutluluk” ne kadar özeldir mesela. O rol gerçekten oyuncuya performans alanı sağlayan bir roldü. Elena"nın da bu tip bir rol olduğunu düşünüyorum.

“Yasemin"den Elena"ya dönüşürken sekiz kilo verdim”

Filmdeki rolleriniz için nasıl bir fiziksel değişim geçirdiniz?
Zeliha B.: Saçlarımı siyaha boyattım. Ona göre makyaj çalışıldı. Göğüs taktılar. Kendimi değiştirmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Senaryoyu okuduğumda anılarımdaki Rum kadınlar canlandı hemen. Çocukluğumda komşularımız hep Rumlardı. Kafamda onların görüntüsünü yakaladım.
Beren S.: Rol için kilo verdim. Çünkü “Hatırla Sevgili” sürecinde Yasemin yaşlandıkça ben kilo almıştım. Elena için onlardan kurtuldum. Tam sekiz kilodan. Tomris hanım Elena"ya hep çocuk kadın derdi. Bu yüzden olabildiğince az makyaj yapıldı bana, saçlarım doğal halinde kullanıldı.

“Filmde annemin takılarını kullandım”
6-7 Eylül olayları sırasında yanılmıyorsam siz dokuz yaşındaydınız. Hafızanızda nasıl bir yeri var o günlerin?
Ben annemle Ankara"da oturuyordum. Annem devlet operasında çalıştığı için orada yaşıyorduk. Okulumun yaz tatili bitmemişti, 6-7 Eylül 1955"te Kadıköy"deki evimizdeydik. Babamın, amcamın, teyzemin konuştuklarını anımsıyorum. Bu olay evde infialle karşılandı. “Bu nasıl olur, nasıl bir rezalet, nasıl bir vandalizm” diyorlardı.

40 yılda onlarca karaktere büründünüz. “Güz Sancısı”nın babaannesinin şimdiye kadar oynadığınız rollerden bir farkı var mıydı sizin için?
Bu rol yoğun bir karakter rolü. Daha önce hiç Rum, Ermeni, Yahudi gibi karakterleri canlandırmamıştım. Bu tür bir Rum diyalekti yapmamıştım, Anadolu diyalekti yapmıştım. Kadının büyük acıları, kırgınlıkları var. Oğlunu kaybetmiş, gelini gitmiş. Sevdiği adamla birlikte değil. Torununu bir fahişe olarak çalıştırıyor. Kendi torununu sunmak kolay şey değil. Torununun Türk çocuğa aşık olmasını istemiyor. Onun kırılmasını istemiyor, imkansız bir aşk olarak görüyor. Artık çalışmayacağı için de korkuyor tabii. Ağır bir karakter, oynanması da çok boyutlu, çok yönlü. Çelişkileri çok fazla.

Filmde kullandığınız takıların bir bölümü anneniz Semiha Berksoy"a aitmiş.
Filmdeki dönemi yansıtırken annemin 1950"lerde taktığı takıları kullandım. Filmdeki takılar, kostümler çok güzel seçilmişti. Ama ben bir oyuncu olarak karakteri daha rahat taşıyabileyim diye takılarımı evden getirdim. Kostümler dikilirken annemin eski elbiselerden getirip örnekler verdim.

Önceki röportajlarınızda karşıma hep şu cümle çıktı: “Dizilerde, filmlerde tiyatrocular oynasın.” “Güz Sancısı”nın başrolündeki Beren Saat ve Murat Yıldırım okullu değil, alaylılar. Fikriniz değişti mi?
Tiyatro oyuncularının filmlerde, dizilerde yer alması o yapımı çok farklılaştırıyor. En azından her şey daha inandırıcı oluyor. Oynadıkları şey daha derinlikli, kapsamlı. Alaylılar da kendi yeteneklerini kanıtlayıp dizilerde, filmlerde pişiyorlar. Onlar da yapıma başka bir tat, derinlik veriyor. Onların oyunculuklarını da önemsiyorum. İlk tiyatro geleneğimizdeki Darulbedayi"den tutun diğer kurumlara hepsi alaylı oyuncular tarafından yaratılmıştır. Türk tiyatrosunun büyük ustaları alaylıdırlar.
Benim önerim şu: Başrole popüler oldukları için gelenler var. Dizi tutsun diye... Tabii ki olacaktır. Onlar işleyişi aksatmıyorlar. Mesela Beren “Hatırla Sevgili”de oynadı. Gayet güzel oynadı. Ama Okan Yalabık bana sorarsanız daha farklıydı. Ayda Aksel de, Avni Yalçın da. Onlar meseleyi toparlıyorlar.

Öğrencilerinizin okurken dizilerde, filmlerde oynamasını yasaklıyor musunuz?
“Mezun olduktan sonra” diyorum. Her yıl 22 ders alıyorlar. Akademik tiyatro eğitimi sabah başlar akşama kadar devam eder. Sonra da prova yapıyorlar. Hakkıyla tiyatro eğitimi gören bir öğrencinin zaten vakti yok. Hafta sonu bile çalışıyorlar. Dizi oyunculuğu yapmak isteyen öğrencinin tiyatro öğrenciliğine inanamam ben. Ya eğitim alacaksın ya da piyasaya gireceksin. Tercih meselesi. Bu kadar çalışıp bu bölüme girmişsin, “Tiyatro oyuncusu olmak istiyorum” diyorsun. O zaman bunun hakkını ver. Sinema ve dizi sektörüne girince ayrı bir dünyaya giriyorsunuz. Zaten daha gencecik çocuksun, iki ayrı dünyaya girecek kadar ruhun geniş mi? Ne oluyor? Yozlaşma oluyor, kafası dağılıyor.

Röportajı yaptığımız Nişantaşı"ndaki Semiha Berksoy Opera Vakfı"nda önümüzdeki günlerde yeni projeler gerçekleştirilecek.
Burası önümüzdeki dönemde çocuk akademisi olarak kullanılacak. Opera ve tiyatro eğitimleri verilecek. Atölye çalışmaları ve seminerler düzenlenecek. Annemin adını yaşatmak için bir de müze kurmak istiyorum. Annem yaşasaydı 2010 yılında 100 yaşında olacaktı. Annemin eserlerini, belgelerini, mektuplarını, kostümlerini içerecek müzeyi 2010"a yetiştirmeyi umut ediyorum.

“Tomris Giritlioğlu genç ve tecrübesiz oyunculara başrol vermek konusunda cesur”

Yıl 2004. Türkiye"nin Yıldızları Yarışması"ndan ikinci oluyorsunuz ve sonra Allah size “Yürü ya kulum” diyor. Bu kadar kısa süre içinde popüler dizilerde, üzerine bir de filmde başrol oynayacağınızı tahmin edebilir miydiniz?
Süreç benim beklediğimden çok hızlıydı. Yarışma sırasında bana söylenen bir şey vardı: “Televizyonda ancak şu yaşlarda başrol oynayabilirsin.” Ben o yaşlara gelmeden çok önce başroldeydim. Yarışmadan sonra Tomris Giritlioğlu ile tanışmak bir şanstı benim için. Tomris hanım diğer yapımcılara göre genç ve tecrübesiz insanlara başrol vermek konusunda cesurdu. Belki de kendi yönetmen gözüne güveniyordu. Tomris hanım o süreci hızlandırdı.
Tüm bunlar olmadan önce hayallerimdeki iş oyunculuktu. Hayallerim büyüktü, benden oyuncu olabilir diye kocaman hayaller kuruyordum.

“Konservatuvara girmek istiyordum ama ailemin yönlendirmesiyle işletme okudum”

Sizin en büyük hayaliniz bir filmde oynamak mıydı?
Evet. Sinema yapmak istiyordum. Sinema benim kendimi çok kötü hissetiğim anlarda hep can simidim oldu. Sinemaya gitmek, film izlemek vazgeçilmezimdir. Sinemaya aşığım. Bir de 10 yaşından beri konservatuvara girmek istiyordum, oyuncu olmak istediğimi o yıllarda biliyordum. 14 yaşında Ankara Koleji"nde okurken okulun düzenlediği müzikallerde başrol oynuyordum. Ailem beni başka yola yönlendirdi. İşletme okudum. Ama bir şekilde yine yolumu buldum.

1980"lerde doğanlar ve büyüyenler apolitik kuşak olarak anılıyor. Siz de 84"lüsünüz ama “Hatırla Sevgili” ve “Güz Sancısı” sayesinde yakın tarihi yaşıtlarınızdan çok daha iyi biliyorsunuzdur artık. Değil mi?
Bilgi olarak bu yapımlar bana çok şey kattı. Yaşıtlarıma göre daha çok belgesel izledim, kitap okudum.
O zaman yaşamış karakterlerle empati kuruyorum. O dönemdeki gibi giyiniyorum, onların yaşadığı evlerde çekim yapıyoruz... Bir koreografi bile olsa, rol gereği de olsa etrafınızdaki insanlar size saldırdığında, etraftaki camı çerçeveyi indirdiğinde belgesel izlemekle, kitap okumakla yaşanamayacak bir farkındalık yaşıyorsunuz. Ruhsal bir sarsıntı geçiriyor insan. “Hatırla Sevgili”deki işkence görme fikri bana çok uzaktı. Bir hücrede tartaklanmak, darp izleri... “Güz Sancısı”nda 6-7 Eylül atmosferinin havasını koklamak beni sarstı.

1950"lerdeki “Güz Sancısı”nın Elena"sından 2000"lerdeki “Aşk-ı Memnu”nun Bihter"ine dönüştünüz. Her ikisi için de elinizde bir “kılavuz” vardı. Filmin ve dizinin yola çıktığı romanlar...
İki rol arasında ciddi farklar var. Biri hayattan çok fazla haberdar olmazken diğeri hayatı tüm katmanlarıyla görüyor. Cinselliğinin farkında olan ve olmayan iki kadın Bihter ve Elena. Bihter sinsi, Elena çocuksu. Oynadığı rolü anlatan bir romanın olması oyuncuya çok fazla bilgi veriyor. Normalde herhangi bir senaryoda elde edemediğiniz iç sese, karakterin düşüncelerine kitapla birlikte hakim oluyorsunuz. Çok zengin bir malzeme ile yola çıkıyorsunuz.

“Bazen ülkedeki tüm gazeteleri toplatmak istiyorum”

Sizinle röportaj ayarlamak için çok uzun zamandır peşinizdeyiz. Neden bu kadar zor ikna ediliyorsunuz?
Bir küskünlük var da ondan. Daha önce dergilere moda çekimleri yapıyordum ama artık yapmak istemiyorum. Çünkü bir moda çekiminde, konsept dahilinde çektirdiğim bir kare dört yıl sonra oynadığım filmle ilgili söylediğim siyasi bir cümlenin yanına koyuluyor. Üstelik tepesinde de bana ait olmayan biraz da pornografikleşmiş bir başlıkla ikide bir karşıma çıkınca bu işe üzülmeye başladım. Çünkü asla istemediğim bir imaj yaratılıyor. O fotoğraf başka bir konu için çekilmiş, söylediğim cümleler sohbet içinde başka amaçla söylenmiş, tepedeki başlık benim lafım değil... Bu beni çok rahatsız ediyor. Bunları gördüğüm an utançtan yerin dibine girmek istiyorum. Ülkedeki bütün gazeteleri toplatmak istiyorum.

Keşke bu küskünlüğünüzü bir yerde açıklasaydınız. Kaprisli olarak algılanmanıza neden oluyor açıklama yapmamanız.
İnsan kendini görmek istemediği bir şekilde görünce inciniyor. Çok incindim, bu yüzden açıklama yapmadım belki de...!

H2