Aynanın karşısında ağlardım, benim gözyaşlarıma güvenilmez

Müjde Ar"la buluşmak üzere evine doğru gidiyorum. Aklıma “Anne ben de Müjde Ar"ın kırmızı bikinisinden istiyorum” dediğim günler geliyor. Arabanın camını açıyorum, orman havasını içime çekiyorum. Gözümün önüne küçüklüğüm geliyor; daha sonra Ah Belinda, Teyzem, Asiye Nasıl Kurtulur, Dağınık Yatak v.s... Evlerde videolu günler... Müjde Ar"ın filmlerinde hep kadın olmaya dair mesajlar...

Benim çıkardığım sonuç şu o yıllarda; asla ama asla erkeklere güvenme ve mutlaka kendine güven, ayaklarının üzerinde dur, kimseye ezdirme kendini. Yıllar önceydi, Ankara"da gazetecilik yaptığım dönemde Hilton Oteli"nde tanışmıştım Müjde Ar"la. O zaman beni çok şaşırtmıştı, anlattıkları hâlâ aklımda. “Chat yapıyorum” demişti, o yıllarda Sabah Gazetesi"nde internet bağlantısı yoktu. Müjde Ar her dönem yeni ve farklı bir şeyler yaptı. Şimdilerde NTV"de Önder Açıkbaş"la birlikte yaptığı “Güzel Haberler” adlı yeni programıyla her hafta izleyicilerini şaşırtıyor. Evini elimle koymuş gibi buluyorum. Bahçe kapısından içeri giriyorum, mis gibi bir kek kokusu burnuma geliyor. Matrak, muhalif, hoş sohbet, cesur, yenilikçi ve anaç bir kadın Müjde Ar benim gözümde. Çay saati buluşmasında daldan dala atlayarak konuşuyoruz.

Uzaklaştınız bir dönem televizyon ekranından. Daha sonra kadınlar kulübü içinde karşımıza çıktınız. Ve yine ekrandasınız. Bu kez bir erkek partneriniz var. Sizi ne motive etti TV"de program yapmaya?

NTV motive etti. Cem Aydın, Ömer Özgüner ve Çiğdem Anad motive etti. Ben uzun zaman ekranlardan uzak kaldım. Dizi de yapmadım. Yaptıklarım da hatır gönül işleri oldu çoğunlukla... Buna rağmen kırgınlıklar da yaşadım.

* Ne gibi?

Dizi ortamında insan ilişkileri daha süratli, keskin ve kibarlıktan uzak. Ben de pek çok insanı tanımıyorum. Ben zaten bu dizilerin popüler olmaya başladığı ilk dönemde “Aman ben bu olaydan uzak durayım” dedim. NTV ortamı ise ilk girdiğim andan itibaren bana farklı geldi.


Cinsel konular tabu, hâlâ töre cinayetleri var

* Oyuncu olmanın avantajları var değil mi?

Var. Sahneden ve tiyatroculuktan gelen de bir rahatlığım var. 4,3,2,1 dendiğinde de müthiş rahatlıyorum, o ışıkların altında değilim de sanki evimdeyim. Kendini evindeymiş gibi hissetmezsen program akmaz.

* “Türkiye derya, her gün farklı bir olay, her gün ayrı bir hareketlilik var. Bu açıdan baktığımızda da konu bulmakta zorluk çekmiyoruz” mu dersiniz, yoksa “Yıllardır birçok şey de değişmiyor, hep aynı şeyleri konuşuyoruz” mu?

30 senelik sinemacılığım var; 55 yaşındayım, bir tecrübem de var. Toplumda bu işlere dikkat etmeye başladığımdan beri değişmeyen onlarca olay var. Mıh gibi çakılı kalıyor bazı şeyler. Erkeğin kadına bakışı değişmiyor. Cinsel konular hâlâ tabu, hâlâ töre cinayetleri var, hâlâ sokakta “Karıma baktın” diye çekip vuruyorlar adamı... Diğer yandan da Türkiye"de konu eksilmiyor. Aç gazetelere bak, rutin işler var, kadınlar hakarete uğruyor, dayak yiyor, resimler çok değişmiyor. Ben hayata ironik bakmayı seviyorum. İşin matrak yanını görmek istiyorum. Yoksa hayat zaten çekilmez.

Okan"ın reyting sırrını bilmem benimki siyaset, cinsellik, para

* Geçen hafta bizim ekte Okan Bayülgen"le bir röportaj vardı. Okan Bey o röportajda “Biri seksi, biri çok akıllı, biri saygıdeğer, biri saygı duyulmayan ve biri aptal 5 konuğu karşıma oturtuyorum” demiş. Dalga mı geçti artık bilmiyorum. Reyting sırrını böyle açıklamış. Var mı sizin de böyle bir sırrınız?

Bence böyle bir matematiği yok. İyi bir talk şovcu konuksuz da program yapabilir. Ben herhangi bir obje üzerine 2 saat konuşabilirim. Konuklu programlarda izleyici beklentisi oluyor, izleyici “Bugün kimler gelmiş” diyerek konuğa bakıyor. Bazen çok iyi bir konukla program iyi olmuyor, bazı isimlerle de beklemediğiniz kadar eğlenceli programlar yapıyorsunuz. “Ben iyi bir talk şovcu çıkar izleyiciyi alıp götürür” derim. Burada “Okan kötüdür” asla demiyorum, aksine bu işi en iyi yapan kişi Okan... Onun belki kendine ait böyle bir yolu var bilemiyorum. Ancak iyi konuk-kötü konuk diye bir şey var.

* Türk izleyicisini hangi konular yakalıyor?

Dünyanın her yerinde insanlar aşağı yukarı aynı şeyleri konuşuyor. Evlilik, siyaset, cinsellik, para... Şu anda Amerika"da Obama ile ilgili çok program var.

12 Eylül"den sonra mizah inişe geçti Özal döneminde sertlik geldi

* Türkiye"de siyasi figürlere dokunulamıyor. Başbakan mizahtan pek hoşlanmıyor...

Türkiye"de 12 Eylül sonrasında mizah inişe geçti. Eskiden gazino şovlarında yapılan her şey siyasiydi. Ben Demirel"le ilgili yüzlerce şov izledim. Özal döneminde sertlik geldiğini biliyorum. Belli şeylerle dalga geçilebiliyordu. Bu yaz Amerika"da Obama ile ilgili onlarca şov izledim, yani anlatamayacağım kadar farklı şeyler konuşuluyor.

Angelina Jolie"nin evlatlık aldığı çocukları için “S....mış en kötü b..k rengi” diyorlar. Bunları söylüyorlar. Bu ırkçılık. Ben duyunca buz gibi oldum.

* Sizce bu aralar neden diziler bu kadar popüler?

Tutan dizinin reklam geliri aşağı yukarı bir dizinin haftalık maliyetinin 4-5 katı. Sektör olarak bakınca bu çok iyi bir gelir. Özel televizyonlara bakınca dönem dönem bazı şeyler moda oluyor. Bir ara yarışmalar vardı. Ben önümüzdeki dönemde eğlence programlarının artacağını düşünüyorum. Dizilerin sayısı çok arttı, kimsenin zamanı yok, bazı iyi işler de arada kaynıyor.

Annemin sayesinde farklı ortamlarda büyüdüm, matrak yanım hep vardı

* Siz kaç yaşında oyunculukla yoğrulmaya başladınız? Bir röportajınızda annenizin sizi daha 5 yaşındayken taklit yapmaya teşvik ettiğini okumuştum.

Doğru. Annem gardırobun aynasını açıp bana “Ağla” derdi, ağlamaya başlardım aynaya bakarak. 5 dakika sonra “Kahkahalarla güleceksin” derdi, gülerdim. Bizim gözyaşlarımıza güvenilmez.

* Sizin matrak bir yanınız var. Bu sanırım genlerinizden geliyor...

Evet, annem de öyleydi. Ben annemin sayesinde farklı ortamda büyüdüm. Matrak yanım hep vardı. Evimizin müdavimleri Müjdat Gezen, rahmetli Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Suna Selen"di. Ben 5-6 yaşlarındayım. İki soba vardı evde, sobaların etrafında gırgır şamata olurdu. Öyle bir ortam içindeydik. 13 yaşımdayken kaşlarımı almıyordum, bir beden eğitimi öğretmenimiz vardı, tutturdu “Sen kaşlarını alıyorsun” diye. Sabahları beni kapıda büyüteçle beklerdi, kaşlarıma bakardı. Bir gün annemin koltuk altlarını aldığı şeyle kaşlarımı kazıyıp okula gittim. Böyle bir tiptim.

Dizi izlemeyi kendi adıma kayıp olarak görüyorum

* Siz liseyi birincilikle mi bitirdiniz?

Evet, Hacettepe Üniversitesi"ni kazandım ama parasızlıktan üniversiyete gidemedim. Bu arada evde de acayip bir ortam vardı. O sırada annem evli, üvey babam var. Sürekli kavga ediyorlar. Sobanın üzerinden makarna tenceresi havaya uçuyor, makarnalar benim tarih kitabıma yapışıyor filan... Tiyatrocu çocuğuyum, parasızız. Sanırım bir an önce paçayı kurtarayım isteğiyle dersleri çalışıyordum.

* Aşk-ı Memnu dizisi yayınlanmaya başladığında sizden görüş almak istemişler, “İzlemiyorum” demişsiniz. Dizileri izlemiyor musunuz?

Dizi izlemeyi kendi adıma kayıp görüyorum. Elimin altında kitaplar var. O dizilerden izleyip de çıkaracağım bir sonuç yok. Dramatik yapıları bildiğim için sıkılıyorum. Bir dizi çekiyorduk 6"ncı bölümde hâlâ kadın aynı lafı ediyor. “Bu kadın bu lafı neden sürekli ediyor?” diye sordum, “Yeni izlemeye başlayanlar için...” dediler. “Ben bu lafı iki bölüm daha söylersem deliririm” dedim. Ama işin mantığı böyle... Farklı dizilerde de aynı laflar ediliyor. Ben yalnızca Nip Tuck"u izliyorum. O da bir senaryo şahaseri... Bir de Two and Half Men"i izliyorum.

Nurgül Yeşilçay"da star ışığı var, filmi götürecek parlaklıkta

* Bu benim yorumum. Sizden sonra Türk sinemasında aklıma tek gelen isim Hülya Avşar. Star ışığı taşımak anlamında... Daha sonra çok sayıda genç isim hem dizilerde hem de sinema filmlerinde yol aldı, onlarda star ışığı görüyor musunuz?

Hülya ile ilgili söylediğin doğru... Bir dönem TV yoktu, her şey sinemadaydı. O yüzden de çok farklıydı. Televizyondan star olunmuyor. Amerika"da da olunmuyor. Biz biraz karıştırıyoruz. Bir sinema filmini götürecek parlaklıkta olmak başka bir şeydir. Bu yalnızca bence Nurgül Yeşilçay"da var. Star ışığına sahip olmak başka bir şey. Dizi oyuncularını sinemada izlediğimde sanki ekrandan filme misafir gelmişler diye bakıyorum. O peliküle Nurgül giriyor.

* Ya yeni sinema filmleri onları nasıl buluyorsunuz?

Film izlemeye bile vaktim yok. Ancak İki Dil Bir Bavul, Kıskanmak ve Bornova Bornova"yı izleyeceğim. Beni heyecanlandıran bir şey olunca izliyorum. Her çıkan filmi izlemek için sinemaya koşmuyorum.

Sevişme soruları hep sorulurdu önemli olan bence sonuç

* Siz yeni bir filmde oynamayı istemiyor musunuz?

Şu anda sinema filmi çekmekle ilgili isteğim de yok. Bir furya var bu dönemde, gişe yapan film yapma telaşı var herkeste. Hak veriyorum yapımcılara. Şu anda sinema izleyicisi de yönlendiriliyor. İyi bir film yapsan bile çok nefes tüketmen lazım, bunun iyi film olduğunu anlatmak için çok nefes lazım. Birkaç film senaryosu geldi, belki birinde oynayacağım onun da senaryosunu düzeltiyorlar. Eskiden film çekmediğimde mutsuz olurdum, ama şimdi öyle değilim. Geçen sene 3-4 film izledim. Çok sıkıldım. Baygınlıklar gelerek filmin sonunu zor getirdim.

* Siz de çok sevişme sahnesi çektiniz, size de zamanında “Nasıl çektiniz bu sahneleri” diye sorarlar mıydı?

Sorarlardı. Bu hep vardı. Burada medyayla bir alışveriş var. Ama bence bunlara takılmamak lazım.

* “Takoz, yastık var mıydı” diye soruyorlar mıydı?

Hep sorulurdu sevişme soruları. Önemli olan bence sonuç... İşe benzer bir şey çıkıyor mu çıkmıyor mu? Ben son yıllarda neredeyse her İran filmini büyük hayranlıkla izliyorum. Güney Kore filmlerini de... Bunlarda bir dil var ve insanı içine çekiyor. Bence Türk sinemasında da bu olacak. “Biz film yaparız bundan da dünyanın haberi olmaz” düşüncesi de beni hiç ilgilendirmiyor.

“Kilo aldım iyi sevişemiyorum” desem...


* TV programınızda yaptığınız şakalar anlaşılıyor mu? Bir programınızda “Kasiyer memelerimi beğendi, çıkardım gösterdim” demişsiniz.

Artık her hafta söylüyorum “Bunlar şaka” diye. Daha ne diyeyim? Kendim için de Nataşa dedim. “Siz bunlara Nataşa diyorsunuz ama bunların çoğu eğitimli... Mühendisler, mimarlar, doktorlar... Bunlara bundan sonra Nataşa değil Müjde deyin” dedim. Her programın bir algılanma süresi var. Program izleniyor, içinden haber çıkarmak isteyenler oluyor, anlaşılmaz bir şekilde bunun içinden ciddi haber çıkarmaya çalışıyorlar. “Kocamın üç tüy saçını yolacağım” derken bunu ciddi söylemiyorum. Bak Elifcim bu hafta da “Zayıf kadınlar iyi sevişir, kilo alınca yatakta insanın performansı düşebilir, benimki düşer” desem, bak neler olacak?

* Sezen Aksu ve Ajda Pekkan ilgili söyledikleriniz onlarla aranızı bozdu mu?

Hiç alakası yok. Onlar bunları ciddiye alacak insanlar mı? İnanılır gibi değil. “Konuttan Kevin Costner çıktı” diyorum. Bunu ciddiye alıyorlar, bu da şaka gibi...

Tek kişilik kanal olmak istiyorum

* Yıllar önce “Chatleşiyorum” demiştiniz bana. O dönemde Sabah Gazete- si"ndeydim. Bizim gazetenin teknik olanakları içinde bu yoktu. Bu arada diğer gazetelerde de yoktu internet bağlantısı. Siz teknolojiyi hep yakından takip ediyorsunuz değil mi?

Evet. O yıllarda ben bunun için gittim, İngilizce öğrendim. Amerika üzerinden bağlanıyordum internete. Ben gidip bunu Ercan Arıklı"ya söyledim. “Gel internet üzerinden yayın yapalım” dedim, bana “Yavrucum hep bu acayip şeyleri sen bulursun, bırak bu işleri” dedi. Hatta bir gün gazeteye yanına gittim, “Bak ileride herkes bankacılık işlerini bile internetten yapacak diyorlar” dedim, “Türkiye o noktaya 2050"de gelir” dedi. Ercan Bey"i çok severdim, Ercan Bey"in teknolojiyle arası hiç yoktu. Bu arada ben o dönemde Atilla Özdemiroğlu"yla birlikteydim. Anadolu Net diye bir iş kurduk ve battık. Hep bir işi ilk yapanlar batar ya, çok erken davranmışız.

* Ya şimdi var mı internet üzerinden bir planınız?

Doğrusu içimden hep şu geçiyor. Tek kişilik kanal olmak istiyorum. Evde geçeyim kameranın karşısına, gelen giden olsun. Bugün sen geldin seninle sohbet edelim, isteyen izlesin. Teknolojiye çok düşkünüm, daha doğrusu yeniliklere düşkünüm, meraklıyım. Yoksa hayat çok çekilmez olurdu. Hep dünyada ne oluyor diye bakmak, bilmek istiyorum.

İfademi değiştiren müdahaleye izin vermedim

* Yıllar önce sizinle röportaj yaptığımda “Estetik ameliyat olur musunuz?” diye sormuştum. Bana “Asla gözümle kaşımla oynatmam” demiştiniz. Bir operasyon geçirdiniz, ne yaptırdınız?

Gerçekten de gözümün çevresini, kaşlarımı elletmedim. Benim ameliyatın burnumun altında... Küçük izler var kulak altımda. İfademi değiştirecek müdahale yaptırmam. Şanslıyım gözümün altı torba olmuyor, yüzüm yağlı.

* Alnınız yapılmış gibi...

Yok yaptırmadım. Şanslıyım yağlı cildim olduğu için orada kırışıklığım yok. Ameliyatım yarım oldu. Çene altını ve gıdıyı toparlattığınızda yüzünüz gençleşiyor. Dolgu maddeleri kötü yapıyor suratı, ifadesi hoşuma gitmiyor. Botoks da yanlış biliniyor. Bir madde var kırışıklıkları gidermek için her yere sıktırıyorlar. Dudağa sıktırdıkları şey de dudakları öne çıkarıyor, uzuyor dudaklar. İyi bir boyun ve çene ameliyatı insanı gençleştirmeye yetiyor. Şeker hastası olduğum için kendime çok dikkat ediyorum. Uzun zamandır güneşe de çıkmıyorum. Kızarmış şey yemiyorum. Ama inan her şeyden öte insanın içini iyi tutması lazım. Bu insanın yüzüne yansıyor.

* Hayatınıza giren erkeklerle sizi Sezen Aksu mu tanıştırdı?

Hep payı vardır. Bir gün evde oturuyorum, sabahın kör vakti Sezen telefonda, “Hemen bana gel” diyor. Atilla Özdemiroğlu o sırada ayrılmış, Sezen"le dertleşmeye gelmiş, sabahlamışlar. Sezen de ona “Tamam sana birini buldum” demiş, telefona sarılmış. Sabah 07.00 gibi... Kalktım gittim, bunlar hiç uyumamış. Orada tanıştık. Yine yıllar sonra Ankara"dayız. Program yapıyoruz. Ercan (Karakaş) da izlemeye gelmiş bizi. Sezen inanılmaz iyi bir gözlemcidir, hiçbir şeyi kaçırmaz. Ercan (Karakaş) için “Bu adam seni izlerken su bile içmedi, sana sırılsıklam aşık” dedi. O günlerde tanıştık Ercan"la da... Ben başta politikacı diye hiç istemedim. Hayata bakışım değişti Ercan"la, evlendik. 14 yıl oldu

* Nasıl değişti?

Benim kendimi taze tutmam Ercan"la ilgili... Hiç umudunu kaybetmeyen, her şeye güler yüzle ve umutla bakabilen biri Ercan. Ben tanıştığımızda öyle değildim. Pesimisttim. Birlikte olduğun insan çok önemli... Ercan hiçbir koşulda moralini bozmayan biri... Benim son 10 gündür çok ciddi sağlık sorunlarım var. Ben herhalde evde tek başına olsam sokağa çıkamam, son 15 gündür sürekli hastanedeyim. Tansiyonum 20"ye 12. Ercan"la hastaneye gidiyoruz geliyoruz.

Sabah bakıyorum Ercan sanki eczaneye ilaç almaya gitmişiz gibi... Bu beni çok rahatlatıyor.

İktidar Kürt Açılımı"na hazırlanmadı


* Siz zamanında Güneydoğu Anadolu Bölgesi"ne gittiniz gezdiniz, Batman"da kütüphane açtınız. Şimdilerde Demokratik Açılım konuşuluyor. Bir anda makasla kesilir gibi durduruldu. Ne düşünüyorsunuz?

30 yıl süren savaş dağdan 40 kişi gelince bitecek değil. Şimdi benim ilgimi çeken konulardan biri şu: Niye siyasi partilerin psikoloji danışma kurulları yok? Hepsinin ihtiyacı var. Namık Volkan"ın kitabını okuyorum(Namık Volkan Amerika"da yaşayan ünlü bir psikanalist). Kitabın adı “Kimlik Adına Öldürmek.” Bu konularda araştırma yapanlar, bu konulara kafa yoranlar, işin uzmanları var. Neden bu insanlardan yararlanılmaz? Bu süreç nasıl tıkanır? Ben görebiliyorum. Birçok insan da görebiliyor. Analitik düşünen bir toplum da olmadığımız için hızla karşı karşıya geliyoruz. Her meselede olduğu gibi çok geniş düşünmediğimiz için bu işlere emek vermiş insanları dahil etmeden yol almaya çalıştığımız için tıkanıyoruz. Hep günlük siyaset yapılıyor. Bu çok yanlış... Neticede bu iş mutlaka çözülmeli. Çok geç bile kalındı. “Kimlik Adına Öldürmek” çok güzel kitap... “Niye dağdan öyle inilmiyor, neden böyle konuşuluyor?” İnan bu kitapta var. Ayrıca bu tip konularda olası olayları sürecin nasıl işleyebileceğini öngören bir bilim var. Bu mesele yalnız bizim meselemiz değil. Ben yeterince hazırlanmadıklarını düşünüyorum. Mademki iktidar buna talip oldu, o zaman hazırlanmalıydı. “Başladım yarın dururum” tazrıyla sorunlar çözülemez.