Anayasa Mahkemesinin, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal kararına katılmayan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç karşı oy gerekçesinde, 'Kurucu iktidar yetkisini daraltacak olan, ancak ve ancak yine bir kurucu iktidar olabilir. Anayasa Mahkemesinin ise kurucu iktidarın çizdiği hukuksal sınırlar dışına çıkması durumunda kurucu iktidar yerine geçeceği kaçınılmazdır' dedi.

'MAHKEMEMİZ YENİ ŞEKİL ŞARTI ÖNGÖRMÜŞ'
Kılıç, karşı oy gerekçesinde, 'Anayasa'nın 148. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin 1982 sonrasında verdiği kararlarına rağmen, Mahkememiz 148. maddeye ek yaparak yeni bir şekil şartı öngörmüş ve buradan açtığı yolla Anayasa değişikliklerini esastan incelemiştir' görüşüne yer verdi. Kılıç, şunları kaydetti:

'Çoğunluk görüşünde asli kurucu iktidarın önceki Anayasalarla bağlı olmaksızın yarattığı yeni Anayasa, temel düzen normu haline geldiği andan itibaren, tüm Anayasal kurum ve kuruluşların meşruiyetlerinin dayanağı haline geldiği, Anayasa'nın öngördüğü ve öğretide kurulu iktidar olarak tanımlanan yasama, yürütme, yargı organları ile bunların alt birimlerinin asli kurucu iktidarın yarattığı 'hukuksal otorite'nin sınırları içinde hareket etmelerinin, işlem ve eylemlerinin hukuksal geçerlilik kazanabilmesinin ön koşulu olduğu, Anayasa'nın 6. maddesinde (Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz) dendiği, kurulu bir organ olarak yasama organının da sistem dışı yetki kullanımının hukuksal açıdan geçerli olmayacağının kabulü gerektiği belirtilmiştir.



ANAYASA MAHKEMESİ KURALLARDAN İSTİSNA DEĞİL
Ancak bunun yasama organı gibi 'kurulu' bir iktidar olan Anayasa Mahkemesi için de evleviyetle geçerli olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Anayasa'nın 6. maddesinde hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanamayacağı ifade edilirken veya 11. madde uyarınca Anayasa kurallarının yasama, yürütme ve yargı organları ile tüm idare makamlarını bağlayıcı temel kurallar olduğu belirtilirken, Anayasa Mahkemesi bunlardan istisna edilmemiştir.'

Bir denetim organı olarak da Anayasa Mahkemesinin ulusun onayladığı Anayasa'nın somut kuralları çerçevesinde kurulduğunu, Anayasa'ya ve ulusa karşı sorumluluk bilinci içinde görev yapmak zorunda olan bir Anayasal organ olduğunu vurgulayan Kılıç, şöyle devam etti:

'Anayasa'nın çizdiği sınırlar içinde yetki kullanması, Anayasa Mahkemesinin kararlarının da hukuksal açıdan geçerli olmasının önkoşuludur. Anayasakoyucunun öngördüğü hukuk devleti ilkesi, yalnızca hukuk kuralı koyan iktidarların değil, bu kuralları uygulayan ve yorumlayan kurumların da Anayasal çerçeve içinde kalmaları gerektiğini göstermektedir.

MAHKEME ANAYASAL SINIRLARI AŞMAMALI
Bir denetim organı olan Anayasa Mahkemesinin, hukuk dışına çıktığı iddia edilen otoriteleri denetlerken, bu denetiminin hukuka uygunluğu konusunda tüm kuşkulardan arınma zorunluluğu vardır. Anayasal sınırları aşarak denetime başladığı yerde, denetlenen otoritelerden herhangi bir farkı kalmaz. Hukuk düzeni dışına çıkan otoriteyle aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamaz. Denetimin meşruiyeti denetleyen organın hukuksal meşruiyet sınırları içinde hareket etmesine bağlıdır.'

DEMOKRASİ DIŞI GİRİŞİMLER GÜNDEME GELİR
Başka bir anlatımla ilk üç maddenin dışındaki maddelerle değiştirilemez hükümlere dinamik bir yapı kazandırılarak siyasal yapının temel tercihlerinin meşruiyet temelleri güncelleştirilmiş olur. Değiştirilemez kurallar dinamik bir dönüşüme tabi tutulmadığı takdirde tıkanan hukuksal yollar nedeniyle demokrasi dışı girişimlerin gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Çoğunluk görüşü, Anayasa'nın gelecek kuşakların sorunlarına cevap verme olanağını ortadan kaldırmakla, esasen kendisi değiştirilemez hükümleri işlevsiz hale getirmiştir.'

ARTIK HİÇBİR ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YAPILAMAYACAK
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üye Sacit Adalı karşı oy gerekçesinde, Anayasa Mahkemesi heyetinin çoğunluğunun, şekil yönünden değil esasa girerek karar verdiğini, bunun da yetkisi dışında olduğunu kaydetti.

Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerindeki değişikliklerin 'salt biçim yönünden' incelenmesi halinde, 'basitçe, ortada 148. maddenin şartlarına aykırılık bulunmadığı belirtilerek' dosyadan el çekilmesi gerekeceğini ifade eden Adalı, gerekçesinde şu hususlara yer verdi:

'Halbuki, şekli aykırılık tartışmaları aşılmış, yapılan düzenlemenin 2. maddeyi dolanarak veya dolaylı olarak değiştirdiği yorumlarına girmekle normun bizzat ve kaçınılmaz tarzda esastan incelenmesine geçilmiş olmaktadır.

Bundan sonra her türlü gerekçenin gayet rahatlıkla içine girebileceği derecede geniş anlamları olan demokrasi, laiklik, sosyallik kavramları uyarınca ve bunlarda Anayasa Mahkemesi'nce her zaman farklı yorumlamaya gidilebileceği ihtimaliyle artık hiçbir Anayasa değişikliği yapılamayacak, teklif edilemeyecek, akla dahi getirilmeyecektir.

Bu suretle, bırakalım Anayasa'yı yeniden yapmayı, en küçük değişiklikte dahi karşısında değiştirilemez üç madde bulunacaktır.'


-ADALI: “TÜRBAN TEHLİKESİ HAYALİDİR, EĞİTİM HAKKI GERÇEK”

Anayasa Mahkemesi Üyesi Sacit Adalı, üniversitelerde türban serbestisini öngören Anayasa değişikliğini iptali kararına, “Bir türlü gelmeyen, ne zaman geleceği belli de olmayan ama devamlı tekrarlayarak, üsteleyerek, taze tutularak hemen geleceği varsayılan soyut ve hayali bir tehlike uğruna somut bir eğitim hakkının gasbına göz yumulmaktadır” diyerek karşı oy kullandı.

-“BU KARAR İLE ARTIK ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YAPILAMAZ”-

Adalı, bu karar sonrasında her türlü gerekçenin “gayet rahatlıkla içine girebileceği derecede geniş anlamları olan” demokrasi, laiklik, sosyallik kavramları uyarınca ve bunlarda her zaman farklı yorumlamaya gidilebileceği ihtimaliyle “artık” hiçbir Anayasa değişikliğinin yapılamayacağını ileri sürdü. Adalı, “Anayasa"nın yeniden hazırlanması da yalnızca ve sadece asli kurucu iktidarın işi olacak, tali kurucu iktidardan artık hiç bahsedilmeyecektir… Bu nedenle hukuk devletinin idame ettirileceği, dinamik toplumun böyle mutlu kılınacağı zannedilecektir” görüşünü savundu.

-“10. VE 42. MADDEDEKİ DEĞİŞİKLİKLER ANAYASAYA AYKIRI DEĞİL”-

Anayasa"nın kendini temel ilke değişikliklerine karşı korurken bunlar dışındaki tüm maddelerde değişime izin vererek hem ilkeleri hem de bir bütün olarak kendini zamanın şartlarına uyarlayabilme yeteneğine sahip olması gerektiğini söyleyen Adalı, “Kanunlar ve anayasalar abesle iştigal etmez. Anayasa"nın 4. maddesiyle ilk üç maddedeki değişiklik yasaklanmakta iken, eşitliğin ve eğitim özgürlüğünün vurgulanmasından öte gitmeyen 10. ve 42. maddelerdeki değişikliğin 4. madde kapsamında olduğunu ileri sürmek fevkalade zorlama bir yorum olmaktadır” görüşünü savundu. Söz konusu iki maddedeki ilavelerin, kişi hak ve hürriyetlerinin geliştirilmesi maksadına dönük olduğunu söyleyen Adalı, “AİHM kararlarında ve Anayasamızın temel felsefesinde de bunları sınırlama değil mümkün olduğunca genişletme arzusu yattığı, böylece, lâikliği zedeleyerek Anayasa"ya aykırı olmadığı anlaşılmaktadır” görüşünü ileri sürdü.

-“HUKUK BELLİ KİŞİLERİN YARARINI DÜŞÜNEMEZ”-

Adalı, hukuk devletinde yasakoyucuların yalnız yasaların Anayasa"ya değil, Anayasa"nın da hukukun evrensel temel ilkelerine uygun olmasını sağlamakla yükümlü olduğunu ifade ederek hukukunu istikrara da hizmet ettiğini söyledi. İstikrarın özünün hukuki güvenlik ve öngörülebilirlikle mevcut olabileceğine işaret eden Adalı, “Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise, kuralların genel, soyut, açık ve anlaşılabilir olmalarına bağlıdır. Hukuk devleti, yasaların kamu yararına dayanması ilkesini de içerir. Buna göre, "özel çıkarlar için veya yalnızca belli kişilerin yararına olarak herhangi bir yasa kuralı konulamaz" şeklinde belirlemektedir” açıklamasında bulundu. Hukuk devletinde ne çoğunluğun azınlığa ne de azınlığın çoğunluğa karşı dayatması olamayacağını söyleyen adalı, yetki, görev ve sorumluluk paylaşımının arızasız demokrasiyi oluşturduğunu kaydetti.

-“NİYETLERİ ÇÖZMEYE ÇALIŞMAK PROBLEMİ ÇÖZÜMSÜZLEŞTİRİR”-

Adalı, söz konusu türban tartışmalarının somut eğitim hakkını engellediğini ifade ederek, kişilerin yaptığı hareketin kanunda suç teşkil etmesi karşısında ancak mahkeme kararıyla suçlu sayılacağını vurguladı. Adalı, karşı oy yazısında şunları söyledi:
“Böyle olunca, muhtemel, potansiyel, hayalî suçlu kavramı arkaik kalmaktadır. Bir türlü gelmeyen, ne zaman geleceği belli de olmayan ama devamlı tekrarlayarak, üsteleyerek, taze tutularak hemen geleceği varsayılan soyut ve hayali bir tehlike uğruna somut bir eğitim hakkının gaspına göz yumulmaktadır. Birilerinin itilip kakıldığı ve ikinci sınıf sayıldığı, buna karşılık ayrıcalıkların ve keyfiliğin arttığı bir zeminde "hukuk güvenliğinden", "eşitlikten", "var olmaktan" bahsedilmesi hayli zordur. Devamlı şekilde niyetleri sezmeye çalışmak, varsayımları ve olasılıkları bahane etmek problemi çözümsüzleştirmektedir. Hukuk devletinde işlemler, vehimler, tahminler veya kehanetler üzerine değil Anayasa ve yasalara uygun somut gerçeklikler üzerine bina edilir. Bu gerekçelerle, Anayasa"nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerin Cumhuriyetin 2. maddede belirtilen temel niteliklerini dolaylı bir şekilde değiştirdiği ve işlevsizleştirdiği iddiasının gerçekte asıl hukuk devletinin dolanarak ihlâl edildiği anlamına ulaştığını görüyor, bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.”(ANKA)