Sözlüklere baktığınızda kibir ya da kibirlenme için; “kendini herkesten üstün tutma, büyüklenme” anlamını görürsünüz. Mütevazı için; “gösterişsiz, alçak gönüllü” tanımlarını görürsünüz.

Bir insan çevresindekilere göre daha zengin olabilir. Daha bilgili de olabilir. Herhangi bir kurum ya da kuruluşun müdürü, yani yöneticisi de olabilir. Hatta o yerin seçilmiş veya atanmış en büyük yöneticisi de olabilir. Çok önemli bir demokratik kitle örgütünün, siyasi bir partinin, bir meslek odasının başkanı da olabilir. Hatta allame-i cihan olabilir. Ama temelinde insandır. Bugün takındığın sıfatlar yarın olmayabilir. İnsan ilişkilerinde mütevazı olmak gerekir. Hani bir padişah hikâyesi vardır. Padişah geçerken bazıları bağırır; “mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var”.

Şimdi bu kadar yazıyı neden yazdım? Elbette etrafımızdaki kibir abidelerinden bıktığım için. Aşağıda birkaç örnekle durumu anlatacağım.

Geçen aylarda dernek etkinliğimiz için farklı yerlere ziyaretlerde bulunduk. Bu ziyaretler çerçevesinde bir yerden randevu istedim. İsteğimize olumlu yaklaştılar. Görüşme günü geldiğinde sabah sekreteri aradı, görüşmek istediğimiz kişinin rahatsızlandığını söyleyip başka bir gün gelmemizi istedi. Bizde durumu olumlu karşılayıp yeni belirlenen günde görüşme için yola çıktık. Tam gideceğimiz yere varacakken yine sekreteri arayıp görüşeceğimiz kişinin rahatsızlandığını, bizi daha sonra arayacağını söyledi. Ama o günden sonra bir daha aramadı. Biz yine gönül koymadık, kendisinden başka bir konu için tekrar randevu istedik. Olumluyu bir yana bırakın olumsuz bir cevap dahi alamadık. Olumsuz bir cevap bile cevap vermeyecek kadar kibirle karşılaştık.

Yukarıda yazdığım oldukça ayrıntılı bir örnek. Bu örnek gibi değişik olayları hepimiz yaşamışızdır. Kısaca açıklayacak olursak;

Değişik dönemlerde siyasi çalışmaların içinde bulunduk. Bu çalışmalarda çeşitli kademelerdeki il ilçe yöneticilerin seçilmesinde katkıda bulunduk, ya da süreci yakından izledik. Seçim sürecinde bizden biri gibi davranan, “biz” kavramını özümsemiş gibi davranan kişiler nedense seçildikten sonra burnundan kıl aldırmayan, ben egosuyla neredeyse patlayacak durumlara geldiler. Sadece bu yöneticiler mi, elbette değil. Belediye başkanı, dernek başkanı, oda başkanı gibi birçok örgütte benzer durumlarla karşılaşanınız çok olmuştur. Hatta açık kapı politikası izleyeceğim derken seçildikten sonra o kapıdan içeriye giremediğiniz de olmuştur. Kibir bunların kalplerini esir almış, kendinden başkasını görmelerini engellemiştir.

Kibirli insanların egoları yüksektir. Genellikle kendilerini dahi görmezler. Sürekli kıyas ve yarış içindedirler. Yetenekli olsalar bile bir süre sonra kendilerini yeterli görmelerinden dolayı hayatın gerisinde kalırlar. Başkalarının hataları ile fazlasıyla ilgilenip sürekli kendilerini ön plana çıkarırlar. Bulundukları ortamlarda her şeyi kendilerinin çözebileceğinden dem vurup övünürler. Daha birçok meziyetlerini sıralayabiliriz. Ama en önemli özellikleri dostluktan uzaktırlar, kendilerini vazgeçilmez görürler ve kaf dağını kendileri yaratmışlardır.

Ludvig Van Beethoven’in dediği gibi; “Önemli olan, büyük ve iyi görünmek değil, gerçekten büyük ve iyi olmaktır”.

”Kibir, insanın düşüncesidir; söze dökülen onun pek küçük bir parçasıdır.” (Montaigne)

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA