Böyle bir maça konsantre olmak hiç kolay değil. Kazansan da kaybetsen de pazar günü galip gelmek zorundasın. Öyle olunca kafaların bir kısmının Sırbistan maçında olması çok doğal. Yine de sahaya çıktığı zaman elinden geleni yapmaya çalışan, yüzde 100’le verimli olmak için ter döken bazı oyuncularımız var. İşte onların sayesinde oyunun ilk çeyreğinde ve ikinci çeyreğin ilk beş dakikalık bölümünde olağanüstü bir savunma sergiledik.
 
Doğrusunu söylemek gerekirse başta Nowitzki olmak üzere Alman Milli Takımı da turnuvanın başındaki enerjik görüntüsünden çok uzaktaydı. Bizden gelecek indirici bir yumrukla nakavt olmayı bekler gibi bir halleri vardı. İkinci çeyreğin ilk dakikalarında maçı en iyi yaşayan adam Enes Kanter’in Nowitzki’yle Kaman’ı adeta kafa kafaya vurdurarak bulduğu çember altı sayılarıyla 22-10 öne geçmiş ve dizginleri elimize almıştık. Bir dakikaya kalmadan Nowitzki de faul sayısını üçe çıkardı ve kenara gitti. Böyle bir avantajı bir Yunan, bir İspanyol, bir Sırp takımı yakalasa devreyi en az sayı 15 sayı farka bağlar ve maçı orada bitirir ama biz anlaşılmaz bir şey yaptık. Farkı oraya getiren oyuncuları başta Enes olmak üzere kenara çekip adeta rakibi tekrar maça davet ettik. Serbest atışlardaki korkunç yüzdemiz ve nedendir bilinmez bu turnuvada şut atmaya korkarak oynayan Ersan’ın pasifliği de Almanların ekmeğine yağ sürdü. 
İkinci yarının daha 3 dakikası geçmemişti ki skora eşitlik gelmiş ve karşılaşma yeniden başlamıştı. Sonraki bölümde baştaki savunmamızdan da eser kalmadı. Schwethelm gibi daha önce kimsenin adını duymadığı bir oyuncunun antrenman yaparcasına rahat attığı şutlara teslim olduk ve her şeyi pazar gününe bıraktık. 
 
Kazansak yine bir avantaj sağlamış olmayacaktık ama hiç değilse moral bulacaktık. Bu kadar kötü oynayarak 22’de 10 serbest atış kullanarak (Almanya 12/13) ve enerjisi her dakika biraz daha düşen bir basketbolla Sırbistan’ın önüne çıkacağız. Dün kendimiz kaybettik... Kendimizi kaybettik. Yarın bulabilir miyiz?
 
Radikal