Yurt dışında 30 yıl yaşadıktan sonra geçen yıl Türkiye’ye dönen Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden Kemal Burkay, Avrupa Birliği’nin desteklediği haber kanalı Euronews’in İstanbul’da sorularını yanıtlarken, hükümetin izlediği açılım politikasının başlangıçta umut verdiğini, kendisinin de bunu desteklediğini anlattı. Burkay, politikanın dönüm noktasının 34 PKK’lının Habur’dan Türkiye’ye giriş yapması olduğunu savunurken şöyle dedi:

"Habur olayında hükümet geri adım attı. Ama bu sadece hükümetin kusuru değil. Biliyorsunuz açılım politikalarına karşı CHP’den, MHP’den ve hatta ordudan tepki geldi. Hükümet destek alması gereken yerlerden gereken desteği alamadı. Mesela en başta Kürtler’den; BDP ve PKK kesiminden gereken desteği alamadı. Onlar bu süreci kolaylaştırıcı değil, bir bakıma zorlaştırıcı tutum izlediler. Türkiye’de sol kesim belki şu dönemde pek güçlü değil; yine de belli bir etkinlikleri var. Ama onlar da çeşitli nedenlerle destek olmadı. Yani AK Parti’ye karşı bir tutum öne çıkarıldı. Açılım politikaları sanki ABD güdümündeymiş gibi gösterildi. Öyle olunca hükümet de bu tepkiler karşısında çekildi. Bence daha cesur, tutarlı olmalıydı. Ne yazık ki bu kararlılığı gösteremedi. Daha sonra referandum süreci yaşandı ardından bir seçim süreci yaşandı. Seçimden sonra yine bir umut vardı. Diyalogun başlaması açılım sürecinin yeniden canlanması ve belki barışçıl çözümler için yeni adımlar atılması gerekiyordu. Ne yazık ki bu da olmadı. Burada da ben BDP-PKK kesiminin çok önemli hatalar yaparak buna yol açtığı kanısındayım. Tabii CHP de sürece destek vermedi. Seçimden sonra hem CHP hem BDP parlamentoyu boykot etti. Sonra CHP geri adım attı ama BDP boykotu sürdürdü. Bununla da kalmadı. PKK, Silvan ve Çukurca olaylarıyla zincirleme giden eylemler başlattı. Bunu Kürtler de beklemiyordu. BDP’ye oy veren seçmen kitlesi de BDP’nin parlamentoda yeni anayasanın gerçekleşmesi için çaba göstermesini bekliyordu. Ne yazık ki öyle olmadı. Boykot ve arkasından silahlı eylemler başladı. Bu hükümetin tavrını sertleştirdi."
Kemal Burkay, bunların üzerine diyalog sürecinin kesildiğini ve askeri operasyonların yeniden başlatıldığını anlatırken, "Yani bir çeşit eskiye dönüyoruz izlenimi doğdu. Nitekim son günlerde dil çok sertleşti. Gerek hükümetin dili gerek BDP’nin dili gerekse CHP’nin. Adeta elbirliğiyle çok daha zor bir ortama, yani çözümsüz bir ortama doğru götürülüyor ülke. Oysa yapılması gereken bu değil. Ben dolayısıyla hem muhalefetin tutumunu yanlış buluyorum. Yani hükümet de bir çeşit muhalefete ayak uydurarak sertleşti. Bu şekilde sorunların çözülmesi mümkün değil" dedi.

Burkay, Diyarbakır milletvekili Leyla Zana’nın "Kürtler silah bırakmamalı, silah Kürtlerin sigortasıdır" sözlerinin bu son derece yanlış olduğunu, silahların Kürtler için sigorta olmadığını aksine çözümü zorlaştırdığına inandığını söyledi.

Burkay, şöyle devam etti: "Hele bu aşamada silahların hiçbir hizmeti olmayacağı kanısındayım. Öteden beri şu andaki kazanımları bile PKK’nın silahlı mücadelesine bağlayan kesimler var. Bu iddiaları doğru bulmuyorum. Bu son derece yanlış bir görüş. PKK silahlı eylemleri başlatalı 30 yıl oldu. Kürt halkı bir şey kazanmadı. Bence hem Kürt halkı hem Türkiye çok şeyler kaybetti. Kürt hareketinin silahlı mücadeleye eden, terörize edenlerin kim olduğu şimdi daha net ortaya çıkıyor. Bakın şu günlerde darbeciler yani onlardan sağ kalanlar Evren ve Şahinkaya yargılanıyor. Haklarında müebbet isteniyor. Maraş olayları, Çorum olayları, 1 Mayıs olayları dahil bir çok olayların arkasında cuntanın olduğu anlaşılıyor. Demek ki darbe yapanlar, militaristler aynı zamanda Kürt sorununu da terörize etti. Ondan sonra yaşadıklarımız ise açık. Türkiye çok büyük kayıplara uğradı. Kürt halkı büyük kayıplara uğradı. Milyonlarca insan sürgün, perişan oldu. Daha da önemlisi 40-50 bin insan hayatını yitirdi. Bunun iki taraf açısından da sonuç vermesi mümkün değil. Kürt hareketini şiddete iten cunta ve savaşçı güçler, militarist güçler bununla bir şey kazanmış olmadı. Bununla bitirmediler Kürt sorununu daha da büyüdü, ağırlaştı daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Buna karşı çözümü silahlı eylemde gördüğünü söyleyen PKK da herhangi bir sonuca ulaşmadı. Hatta Öcalan yakalanıp tutuklandıktan sonra bana göre tümüyle teslim oldu. Örgütü de onu izledi."

Kemal Burkay, şu anda PKK ve BDP’nin demokratik özerklik isteğini dile getirdiğini, bu durumda sınırlara, herhangi bir bayrağa gerek olmadığını kaydederek, "Resmi dil Türkçe olsun. Öyle ise bu kadar asgariye çekilmiş talepler için dağda silahlı güç bulundurmaya ne gerek var? Ölme ve öldürmeye ne gerek var? Biz bunu Kürt halkı olarak pek ala siyasal çalışmamızla barışçıl demokratik yöntemlerle yapabiliriz. Şu 2012 yılında dünya koşulları buna çok uygun. Arap baharı yaşandı. Görüyoruz ki kitlelerin mücadelesi önem kazanıyor. Üstelik bu haklı bir mücadele. Özgürlük talebi. Onun için diyorum ki silahlar Kürt halkının sigortası değildir hiçbir zaman olmadı. Hele bu aşamadan sonra hiç değildir. Böyle bir iddiayı son derece yanlış ve tehlikeli buluyorum" dedi.

Kemal Burkay, bugüne kadar Kürt sorununun doğru tanımlanmadığını, doğru çözüme gidilmediğini, Kürtlerin belli haklarının verilmesi gibi bir anlayış bulunduğunu, Kürtlere "Eşitlik temelli bir çözüm" gerektiğini, sorunun etnik; dil ve kültür farklılığından, geçmişten gelen bir sorun olduğunu savundu. Burkay, "Bana göre eşitlikçi bir federasyon en gerçekçi çözümdür. Bunu 70’ten beri savunuyorum. Eşitlik temelinde Kürtlerin hakları tanınırsa ayrı bir devlete gerek kalmaz. Kürtlerle Türkler birlikte yaşamayı sürdürebilirler, etnik sorun ortadan kalkar ve barış içinde yaşayabiliriz . Bu aşamada devletin muhatap olarak alacağı Kürt kesimini temsil eden ciddi kitlesel bir güç olduğu kanısında değilim. BDP, PKK kesimini böyle bir muhatap olarak görmüyorum. Çünkü bu hareket PKK hareketi başından beri kusurlu, kuşkulu doğdu. Kürtlere de güven vermeyen bir hareketti. Ama zaman içerisinde güç topladı. Şimdi izlediği politikalar bakımından da güven vermiyor" diye konuştu.

Burkay sözlerinin son bölümünde Genelkurmay’dan sonra hükümetin belli kurumlar vasıtasıyla, Abdullah Öcalan ile diyalog kurduğunu, bu sürecin sabote edildiğini, BDP’nin PKK etkisinden sıyrılamadığını, hükümetin istediği takdirde istenen hakları tek taraflı tanıyabileceğini, ancak Türkiye’de hiçbir kesimin buna hazır olmadığını kaydederek, "Onun için bu silahların susması, PKK’nın silahları tek yanlı olarak da susturması Kürt hareketinin Kürt siyasetinin önünü açacaktır. O korkuyu o baskıyı kaldıracaktır" diye ekledi. (dha)