Her şeyin çok hızlı yaşanıp tüketildiği zamanlardayız, öyle ki, yaşananların damakta tat bırakan bir ruhu yok artık.

Plastik ve metal dolu her tarafımız.

Bütün bunlara medeniyet diyeceksek eğer, bu medeniyetin adını “Hırdavat Medeniyeti” koymak abartılı olmaz.

Ne kullanılan eşya ne de ilişkilerimiz damakta tat bırakmıyor artık!

Eskiler, eskiler dedimse en çok yarım asır evvel yaşayan insanlarımızın, bütün yokluklara rağmen hayattan aldıkları tadı alamıyoruz.

Bir Ramazan ayını ve akabinde bayramı daha, eskiye özlemle geçirdik.

Ramazan ayı boyunca iftarlar verdik.

Hemen hemen hepsi “Gösteri Çağının” tezahürü gibiydi.

Tabir caizse, hep “Tribünlere oynadık”

Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, çekilen özçekimlerin amacını anlamak ve yorumlamak için çok zeki olmaya gerek yok.

Ülkeyi yönetenlerin en tepesinden, en alttaki siyasilere kadar bu mübarek iftar zamanlarında yapılan propagandalar…

Gerçekten yürek acıtıyor.

İlimizde yapılan iftarlarda da durum pek farklı değildi.

Büyükşehir Belediyesi Ramazan iftarları vermek için hummalı bir çalışma içindeydi.

Mahalle mahalle, ilçe ilçe Ramazan kazanları kuruldu, yemekler pişirildi, davetlilerin hizmetine sunuldu.

Allah kabul etsin!

Eski zamanlar demiştim ya;

işte o eski zamanlarda insanlar oruç tutmasa bile, iftar vaktine kadar bekleme edebini gösterir, oruçluya saygı duyarlardı.

Büyükşehir Başkanı Sayın Çerçioğlu’na bildirmekte fayda görüyorum.

İnsanlarımızın birlik beraberlik içinde oruç açması isteniyorsa eğer,

herkese açık yapılan Ramazan sofralarında oruç tutmadığı halde, Ramazan sofralarına teveccüh eden insanlarımızın, iftar saatini beklemesi, en azından oruçluya saygı göstermesi ve birlikte iftar açılması için, görevliler tarafından nezaketli bir dil ve üslupla uyarılmalı veya hatırlatıcı pankartlarla yol gösterilmelidir.

Bütün bunlara rağmen, istenen sonuç elde edilemiyorsa, herkese açık Ramazan sofraları uygulamasından vazgeçilmesi isabetli olabilir.

Toplumu bir tarafıyla onarmaya çalışırken, diğer tarafıyla tahribat yapmamalıyız.

Ki, toplumumuzun kaybettiği insani ve İslami değerlerin beslediği ruhumuzu yeniden ve bugüne uygun şekilde ihya ve inşa edebilmeliyiz.

Üzülerek tespit ettik;

Mübarek ayda bile siyaset, doğasının dışına taşarak toplumu böldü, kutuplaştırdı.

Bir belediye başkanlığı üzerinden toplumsal ayrışmanın fitilini ateşledik.

Seçimleri ölüm kalım meselesine dönüştürdük, adeta ülkemiz ve vatandaşlarımızı “İhanet-Sadakat” eksenine oturttuk.

Terbiye ve nezaket sınırlarının dışına çıktık.

Hava limanlarında protokole uygulanan VİP üzerinden devletin valisine sinkaflı sözler sarf etmek, kahramanlıkla eşdeğer tutulur hale gelmiş durumda.

Devlet memurlarının yazılı kurallara göre hareket etmesinin doğurduğu haklı veya haksız tüm uygulamalar iktidar ve özellikle Cumhurbaşkanına mal edilmektedir.

Yani, devlet tarafından haksızlığa uğradığını düşünen herkes, itirazını doğrudan muhatap olarak İktidar ve iktidarın başı Cumhurbaşkanına yöneltmektedir.

Bu yük kaldırılabilecek bir yük olmadığı gibi doğruda değildir.

Evet, anladık.

Bu ülkede siyaset kurumunun üstünde vesayet kurumları olmamalıdır.

Ancak vesayet kurumu olmayacak diye, seçilmişler, hangi düzeyde olursa olsun kendilerini yasaların üstünde de görmemeli, hatta buna tevessül dahi edememelidir.

Demokrasimizin en güçlü kurumu, toplumun bütün kesimlerinin temsil edildiği TBMM olmalıdır.

Hepimiz bu toplumda yaşıyoruz.

Toplumda meşruiyet duygusunu zedeleyecek tutum ve tavırlardan en evvela siyasetçiler kaçınmalı, meşruiyetini sorgulatacak hal ve tavırlardan uzak durmalıdır.

Siyaset kurumunun önderlerine sesleniyorum!

Ramazan gibi ilahi boyutu yüksek ve kadim değerimiz bile, siyasette yumuşama sağlamıyorsa “Tehlikeli sulara” açılmışız demektir.

Bir an evvel bu sulardan çıkmalı, bizi fırtınadan koruyacak limanı hep birlikte bulmalıyız.

Bunun için öncelikle, empati ve adalete iltica etmeliyiz.

Kazanmak her zaman kazanmak değildir.

Bilinmesinde fayda var.

Vesselam...

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!