Türkan Ay, Dilruba ve Ahmet Tuna Tekin. Hem Tekin hem de Ay ailesinin evlerinde sözlerin tükendiği bir an yaşanıyor. Anne Leyla Tekin, “Her sabah ezanında kalkıp parka baktım, gelecekler diye bekledim” diyor.

Aklımızda üç çocuk var: Türkan Ay, Dilruba ve Ahmet Tuna Tekin. Şeker toplarken kaybolan ve bir buçuk yıl sonra Yozgat"ta gömülü bulunan üç küçük çocuk. Bir vahşet hikayesi... Tecavüz, bıçaklama, boğma...

Sözlerin tükendiği, sessizliğin külçe gibi omuzlarınıza çöktüğü anlar vardır. Dün hem Tekin hem de Ay ailesinin evinde bu anları yaşadık fotomuhabiri arkadaşım Hüseyin (Özdemir) ile...
Çocukların da katil zanlısının da adresi Kayseri Talas ilçesi Yenidoğan mahallesi...

Talas"ta yoğun olarak Erciyes Üniversitesi"nin öğrencileri kalıyor. Yenidoğan Mahallesi de sakin ve güvenli bir yer. Çocukların geç saatlere kadar sokakta oynadıkları, kapıda odunların, ayakkabıların rahatlıkla bırakıldığı bir mahalle...
Daha doğrusu 21 Eylül 2009"a kadar öyleydi. Çocuklar kaybolduğundan bu yana herkes tedirgin. Ne çocuklarını tek başına dışarı bırakıyorlar, ne de kimseye güveniyorlar.

"Dilendiriyorlar sandım"

Dilruba ile Ahmet Tuna Tekin"in evi oyun parkının tam karşısında. Sabahın erken saatlerinde apartmanın kapısındayız. Salıncaktan sallanan, top oynayan çocukların çığlıklarından başka ses yok sokakta. Tekin ailesinin evinden ise yalnızca acının sesi duyuluyor. Anne Leyla Tekin bir odada, baba Hamza Tekin diğer odada taziyeleri kabul ediyorlar.

Ağlamaktan gözyaşları tükenmiş olan Leyla Tekin söze başlıyor: “Her sabah ezanında kalkıp parka baktım, gelecekler diye bekledim. Dün sabaha kadar... Rüyama girdiler kaç kere. Dilruba, "Anne beni çekip içeri aldı" dedi. Ben kaçırdılar, dilendiriyorlar sandım. Kim ne istesin üç çocuktan?..”

Çocuklar, o gün 17.00"de çıkmışlar evden, aileler onları 18.00"de aramaya başlamış. Çocukların öldürüldüğü evin önünden de defalarca geçmişler, defalarca isimlerini haykırmışlar. “Öyle soğuk soğuk bizi dinledi demek ki!” diyor Leyla Tekin: “Hep düşünüyorum, acaba sonra aramızda dolaştı mı, bizi gözledi mi? Ne çektiğimizi gördü mü?”

"Teselli cümlesi yok"

Biz konuşurken sürekli kapı çalıyor, yeni biri giriyor içeri. Herkes suskun, başsağlığı dilemek bile insanın canını yakıyor. Kimsenin teselli cümlesi kuracak hali yok.

Hele ki Leyla Tekin"in sürekli tekrarladığı soruya cevap verebilmek imkansız: “Boğulurken bağırdılar mı? Anne mi dediler, baba mı dediler?”

Salonun bir köşesinde duran kutlama çiçeği ise göze batıyor. Meğer Leyla ve Hamza Tekin"in büyük oğullarından bir torunları olmuş beş ay önce. Dilruba ile Ahmet Tuna"nın hiç göremedikleri yeğenlerinin adı Kübra.

Acı da bir insan olmuş bu evde oturuyor sanki. Leyla Tekin"in, Hamza Tekin"in yüzlerindeki ifadeyi anlatmak güç. Hamza Tekin çocukları kaybolduğundan bu yana iki kez kalp krizi geçirmiş. Şimdi de sükuneti hayra alamet gibi durmuyor. Leyla Tekin, “Üzülmesin, yine kriz geçirmesin diye gizli gizli ağladım” diyor. Ama, bugün kendini kontrol edebileceği bir gün değil.

Özlem Ay"ın 8 yaşındaki kardeşi İkbal annesiyle ablasının fotoğrafına bakıyor...

3 gün önce Türkan"a beyaz ayakkabı aldı
Anne Özlem Ay, yavrusu Türkan"a elbiseler, tokalar, nazar boncuklu saç lastikleri ve ölüm haberi gelmeden üç gün önce beyaz ayakkabılar almış, gelecek diye...

Türkan Ay"ın ailesi bir süredir Talas"a uzakta, Hürriyet mahallesinde oturuyor. Sokağa girince Ay ailesinin hangi apartmanda oturduğunu kestirmek zor değil. Kapının önünde oturup sigara üstüne sigara içenlerin yüzlerindeki derin acı size yolu gösteriyor.

Daireyi bulmak için feryatları takip ediyoruz. “Türkan"ım, yaktın bizi” diye ağlayan, babaannesi. Bir odada yedi kadın bir arada oturup ağlıyorlar. Caddeye bakan odada ise pencereden dışarı bakan, kalbindeki acı gözlerine sinmiş gencecik bir kadın oturuyor.

Kucağında çocuğunun fotoğrafı, yaşlar gözünden sicim gibi akıyor. Adı Özlem Ay, 27 yaşında. 15 yaşındayken doğurduğu, türlü zorluğa göğüs gererek büyüttüğü, hatta beraber büyüdüğü kızı Türkan"ın ölüm haberini aldı bir gün önce. Bir annenin en zor anı...

"O gün bugün mü?"

Bir buçuk yıl boyunca gelecek diye bekledi kızını. Her sabah kalkıp, “O gün bugün mü?” sordu. Türkan geldiğinde giysin diye ona elbiseler, tokalar aldı. “Saçı uzamıştır bebemin, gelince bu tokaları takar” derken, nazar boncuklu saç lastiklerini gösteriyor Özlem Ay. Bir de Türkan"ın ölüm haberi gelmeden üç gün önce aldığı beyaz ayakkabıları.

Peki, şimdi ne olacak bunlar?

“Saklayacağım. Ne kimseye veririm, ne de küçük kızıma kullandırırım. Kaybolduğunda üstündeki elbiseleri de istiyorum.”

Ay ailesi artık kızlarının kaybolduğu mahallede oturmuyor. “Her gün Türkan"ın oynadığı parkı, gofret aldığı bakkalı görmeye dayanamadım” diye anlatıyor Özlem Ay.

Emniyet evlere baksaydı

Kayseri Emniyet"ine kızgın, olayı çözmekte aciz kaldıklarını düşünüyor: “O gün çocukları her yerde aradık. Nerede kayboldukları belli. Evlere baksalardı, hiç değilse bebeğimin bedenini bulurdum, soğuk yüzünü öperdim. Şimdi elime 4-5 kemik verecekler.”

Türkan"ın 8 yaşındaki kardeşi İkbal de evin içinde dolaşıyor.

Sonra da soruyor: “Annemin eskiden iki çocuğu vardı. Şimdi kaç çocuğu var?”

Aslında o gün İkbal"in de çocuklarla şeker toplamaya gideceğini söylüyor Özlem Ay. Ama, ablası onu yanına almak istememiş, bu yüzden bugün hayatta İkbal.

Çocuklarını sevdiğini düşününce ürperiyorlar
Katil zanlısının evinin önünde polisler bekliyor. Adliyenin kapısında onu linç etmeye gelenler, buraya da gelirler diye...

Kapı zilinde zanlının adı yazmıyor. 7 numara, boşluk. Apartman sakinleri çok tedirgin, kapıyı açmıyorlar. Bir şekilde içeri giriyoruz. Yukarı çıkarken çocukların bavullar içinde bu asansörde taşındıklarını düşünüyorum, ürperiyorum.
Uğur Veli Gülışık"ın karşı komşusu Uğur Korkmazyürek ısrarlarımıza dayanamayıp açıyor kapıyı. Kapının ardından bakan eşinin gözleri ağlamaktan şişmiş. “Şoktayız” diyebiliyor ancak. Onların da 5 yaşında bir çocukları var. Gülışık"ın birkaç kez evlerine gelip çocuklarını da sevdiğini düşündükçe...

İlahi ve arabesk dinlerdi

Uğur Korkmazyürek"e göre Gülışık kendi halinde, sıradan biri. Köyünden bir kızla evlenip Almanya"ya gittiğini, beş yıl kaçak yaşadığını, sonra da sınır dışı edildiğini söylemiş. Hep evlenmek ister, sık sık bu amaçla köye gider, hiçbir kızı beğenmeden geri dönermiş. İki kız arkadaşını tanımışlar bugüne kadar.

Korkmazyürek, “Evine gelip giden çoktu. Teybin sesini sonuna kadar açar, ilahi dinlerdi. Arkasından da arabesk. Annesi de arada sıra gelir, oğluna bakardı. Onun da kaygısı oğlunu evlendirmekti. Hatta anne mahallenin ayakkabı tamircisine gidip, "Mahallede bildiğin kız varsa oğlumla evlendir" bile dedi” diye anlatıyor.
Korkmazyürek"in verdiği şu bilgi ise dikkat çekici... Gülışık, olaydan bir süre sonra taşınan alt kat komşuları Fadime Temeltaş"a gidip, “Köye gideceğim, yüklü eşyam var” demiş ve bavul istemiş. Temeltaş, vermemiş. Çocukların apartmana girdiklerini de görmüş. Polisin Gülışık"a ulaşmasına yardımı olmuş.

Odaları geleceklermiş gibi aynen duruyor...

En acısı ise Dilruba ile Ahmet Tuna"nın odaları... Bıraktıkları gibi duruyor 18 aydır. Hatta her şey hazır, onları bekliyor. Yataklarının üzerinde elbiseleri, okul çantaları, beslenme kutuları... Hani her an gelecekler de “Anne önlüğüm nerede?” diyecekler gibi. Tekin"lerin evinden çıkıp son duraklarına doğru ilerledikleri yolu takip ediyoruz. Arada en fazla 300 metre var. Dört aydır mahalleyi ablukaya alan polis, yine her yanda. Hatta, Tekin ailesinin evini korumak için Talas Belediyesi de özel güvenlik ekibi görevlendirmiş.

MİRAÇ ZEYNEP ÖZKARTAL / Milliyet