Geçtiğimiz hafta ortasından hafta sonuna kadar, Ege kıyılarını etkisi altına alması tahmin edilen “kasırga” haberleri ile oturup kalktık. Ajansların bildirdiğine göre daha önce ülkemizde böyle bir kasırga ne duyulmuş, ne de görülmüş bir şeydi. Meydana gelebilecek zararlar afet düzeyinde olabilirdi. Çatılar uçabilir, ağaçlar sökülebilir, pencereler kırılabilir, temelsiz yapılar yıkılabilir, aşırı yağışlar yüzünden daha önce görülmemiş boyutlarda seller olabilir; kısacası fazlaca can ve mal kayıpları yaşanabilirdi.

Bundandır ki valilikler, belediyeler ve sivil toplum kuruluşları vatandaşları sık sık uyardılar. Resmi makamlar ve halk ellerinden geldiğince kasırgaya karşı tedbirler aldılar. Çatılardan, balkonlardan düşüp kırılabilecek antenler ve güneş enerjileri gibi eşyalar sağlamlaştırıldı. Saksılar balkonlardan toplandı, masalar sandalyeler içerilere alındı. Sokaklara park edilmek zorunda kalınan araçlar kapalı otoparklara bırakıldı. Öyle ki paralı otoparklarda yerler kalmadı. Evini arabasını sigorta yaptırmamış vatandaşlar sigorta şirketlerine koştular. Sigorta şirketleri çıkma ihtimali yüksek olan kasırgadan dolayı sigorta yapmamak için sistemlerini kapattılar.

Velhasıl böyle bol uyarılı, tedbirli, korkulu ve endişeli bir hafta geçirdik.  Neyse ki korkulan olmadı. Kasırga teğet geçti.

Gelelim Jeotermallere.

Hadi kasırga teğet geçti. Peki ya onlar…

Başta şunun altını çizerek söyleyeyim, bu konuda daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Aydın halkı “sırf karşı olmak için” jeotermal enerjisine karşı değildir. Jeotermal santrallerin kesinlikle kurulmaması gereken yerlerde kurulmasına karşıdır… İncir, zeytin, pamuk, buğday, mısır ve narenciye gibi karnını doyurduğu, çoluk çocuğuna baktığı, birinci sınıf yani yüksek verimli diye nitelendirilen topraklarının santraller yüzünden yok olmasına karşıdır.

Düşünsenize doğru eller tarafından doğru kullanıldığında zehir bile insana şifa olurken, insan sırf adından dolayı jeotermale karşı olabilir mi?

Sonra, halk;

Köylerinin, mahallelerinin ve şifa bulmak için gittikleri hastanelerinin hemen yanı başlarına kurulmalarına karşıdır.

İnsan, doğa ve diğer canlılara zarar verecek bir şekilde işletilmesine karşıdır.

Havasının, suyunun ve toprağının kirletilmesine karşıdır.

Bu kirletilmeyi de, yere atılan basit bir çer-çöp, janjanlı ambalaj poşeti yahut sigara izmariti gibi toplanması-temizlenmesi mümkün kirlilikler olarak algılamayın. Bu kirlilik kesinlikle direk olarak insan, doğa ve diğer canlıların hastalanması ve ölmesi ile sonuçlanabilecek telafisi olmayan bir kirliliktir. Basit bir şey değildir yani. Yine bu sebeple bu konu ile yıllardır mücadele eden çevreci kuruluşların mücadelesi de bir parça yeşillik, birkaç ağaç ve çiçek-böcek meselesi değildir.

Evet, değerli dostlar!

Hâl böyle iken, özellikle son günlerde Germencik’te jeotermal santrallerin havaya saldıkları kötü kokulu ve zehirli buhar öyle dayanılmaz boyutlara ulaştı ki, sonun da Germencik halkı bıçak kemiğe dayandı misali bu konuyu konuşmak için bir araya gelmek zorunda kaldı.

Kızgındılar, endişeliydiler.

Heyecanlıydılar, ümitliydiler.

Yıllardır, jeotermal santrallerin zararları ile hukuki zeminde mücadele eden ve bu konuda halkı aydınlatmaya çalışan Germencik Çevre ve Doğa Derneği (GERÇED) yöneticileri ve gönüllüleri Germencik ve yöresinin de içinde bulunduğu Büyük Menderes Havzasının nasıl yaşanmaz hale geldiğini ifade ettiler. Jeotermalin ne olduğu, ancak nerelerde, nasıl kurulabileceği ve usulüne uygun bir şekilde nasıl işletilmesi gerektiği hakkında bilgiler verdiler.  

Kimileri doğup büyüdüğü, kimileri de ekmeğini yiyip suyunu içtiği “Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü” diye kabul edilen Aydın İlinin, en verimli incirine, zeytinine sahip Germencik ve çevresi için endişelerini ve uğradıkları zararları bir bir dile getirdiler.

Kimi incir, kimi zeytin, kimi de narenciye bahçelerinin verimlerinin düştüğünü, ağaçlarının kuruduğunu söylerken; bir vatandaşımızın ise, havaya salınan gazlardan dolayı astımlı eşini hastaneye zor yetiştirdiğini ifade etmesi kirliliğin boyutunu açıklar nitelikteydi.

 Daha da bunun üstüne bir söz söylemeye gerek yok sanırım.

Son olarak mı?..

Sadece birkaç saat sürecek olan ve hiç istemesek de, ne kadar olursa olsun sonunda maddi zararları telafi edilebilecek bir “kasırga” için, onca uyarı yapıp tedbir almaya çalışan yetkililerimizin;

Telafisi kesinlikle mümkün olmayan Jeotermal zararları için de aynı ilgi ve imkânları seferber etmesi dileklerimle…

 

Sağlıcakla kalın.

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA