Araba camlarının iki yanından akıp  giden sıra sıra incir ağaçları... Hepsi düzgün bir şekilde sıralanmış,bakımlı,sağlıklı ve meyva yüklü. Arada birkaç zeytin ağacı bu biteviye süren manzaraya farklı bir renk katsa da , incir hep baş rolde. Ee, ne de olsa incirin anavatanından geçiyoruz.  Sıcak yaz havasında Aydın ovası bal gibi incir kokuyor. Yaşıyla,kurusuyla lezzet deposu bu güzel meyva çocukluğumun en güzel anılarının baş köşesinde. Keşke bu naif başlangıçlı yazı böyle sürüp,gitse. Keşke, çocukluğumun Aydın’ından geçerken tanık olduğum mutlu,verimli hasatlar geri gelse.

Ne yazık ki, yerin altı üstünden kıymetli görüleli beri, Aydın’ın verimli toprakları da bu anlayıştan payına düşeni  aldı ve almaya da devam ediyor. O bereketli toprakların bağrına sokulan her bir jeotermal santral bereketi azaltırken, mutsuzluğu arttırıyor. Özellikle  santralların yoğun olduğu yerlerde hava artık incir değil, çürük yumurta kokuyor. Salınan hidrojen sülfür gazı oranı dünyada % 1 iken, bu oran Aydın’da % 10 – 21 aralığında diyor Efeler Belediye Meclisi jeotermal komisyonu raporu. Bunu doğrularcasına İtalya Ziraatçılar Birliğine göre İtalya’ya ithal edilen en tehlikeli gıda ürünleri sıralamasında incir 2015 yılında 5.sırada iken, 2016 yılında 2.sıraya yükselmiş.  28 Haziran 2019’da İzmir Ticaret Borsası yönetim kurulu üyesi Özhan Şen’in açıkladığına göre ise incirde sıfır olması gereken kükürt oranı % 15 ‘e çıkmış. Kaç ton incir yeterince sağlıklı olmadığı için gümrük kapılarından geri geldi kim bilir ? Bu verimli toprakları sulayan Büyük Menderes’in durumu da  içler acısı. Maden ve jeotermal işletmeleri yüzünden Türkiye’nin 3. en kirli nehri haline gelen Büyük Menderes içerdiği ağır metaller yüzünden ne evlerde, ne de tarımda kullanılmaması gereken sağlıksız bir halde. Her geçen gün artan kirlilik düzeyi  nehri kirletenlerin durumuna göre bazen siyah,bazen kırmızı akıyor.İncir adına artan olumsuzlukların hesabını tutmak giderek zorlaşıyor.Olan da incirle geçinen ailelere,işletmelere oluyor. “Coğrafi İşaret Belgeli “ , şehir nüfusunun  yaklaşık % 80’ini geçindiren incir ağaçları kuruyor. Taşıdıkları meyvalar artık anne sütünden sonra ikinci sırada değil. Ne için ?  Sözüm ona, fosil yakıtlardan kurtulmak, çevreye daha az zarar vermek, halkın refahına katkıda bulunmak üzere kurulan bu santraller  belki birilerinin cebini dolduruyor ama bu cepler kesinlikle Aydınlıya ait değil. Yanı sıra , kanser başta olmak üzere pek çok tehlikeli hastalığın artmasına sebep olduğu düşünülüyor,gözlemleniyor. Bu söylemlere karşı çıkan bazı siyasiler ve üst düzey yetkililer, yeterli bilimsel kanıt yok dese de, ateş düştüğü yeri yakıyor. İnanmaları için daha kaç insan ölmeli,kaç ağaç kurumalı acaba ?

Türkiye dünyanın 7.büyük jeotermal enerji potansiyeline sahip ülkesi. Buna karşılık incir üretiminde dünya 1.si. Bu iki değerimizi karşı karşıya getiren zihniyet, biri diğerini yok ettiğinde bütün ülkenin ve insanının zarar göreceğinin bilincinde değil mi ? Yoksa daha kötüsü farkında olduğu halde, umursamıyor mu ?  Kötü yapılan,kötü işletilen ve kötü denetlenen jeotermaller  inciri yendiğinde bundan kim kazançlı çıkacak ? Çevreye daha az zararlı diye lanse edilen ve öne çıkarılan jeotermaller verimli topraklara kurulduğu, yaşam alanlarının dibine sokulduğu ,gerektiği şekilde denetlenmediği , insanların acıları göz ardı edilip , siyasetin ve rantın oyuncağı edildiği  ve incir gibi tüm dünyaya mâl olmuş bir zenginliğimiz korumaya alınmadığı sürece bu işin içinden çıkmamız zor.                     Köylünün, yöre insanının, çevre koruyucularının, bazı bilim insanlarının,siyasilerin ve üniversitelerin isyanına kulak tıkamak, yaptıkları araştırmaları yok saymak ,Aydın’da sürdürülebilir tarımın ve sağlıklı bir yaşamın topyekûn yok oluşunun kapılarını ardına kadar açmakta.

Tüm Aydın halkının siyasilerin kısır çekişmelerine vesadece kendi çıkarını  gözeten jeotermal firmalarına karşı birleşmesi ve şehirlerine sahip çıkması şart.  Halâ yaşanabilir bir Aydın varken ....

Sevgi ve doğayla kalın,