İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Afet Yönetimi Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, ''Afet yönetimi Türkiye'nin sosyo ekonomik istikrarını tehdit eden, bugün Türkiye'nin en büyük güvenlik problemidir. Türkiye bu konuda uluslararası bir seferberliği başlatmak zorundadır'' dedi.

İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsünce, Ayazağa Yerleşkesi'nde ''Japonya Depremi ve Düşündürdükleri'' konulu panel düzenlendi.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Japonya'daki depremden sonra Türkiye'den farklı olarak çadır kentlerin kurulmadığına, deprem sırasında kimsenin camdan atlamadığına ve deprem bölgesinde kaos yaşanmadığına dikkat çekerek, bunun afet yönetimi farklılığından kaynaklandığını söyledi.

Afet yönetimini, ''en kötü senaryoya hazırlanmak'' olarak tanımlayan Kadıoğlu, şöyle konuştu:

''İstanbul'daki deprem senaryosunda 70 bin kişi ölecek, 5 bin bina çökecek deniliyor. Biz arama, kurtarma, müdahaleyle bu problemle baş edemeyiz. Türkiye'de afet yönetimi, bir müdahale problemi olarak ele alınıyor. Bin tane bina çökse bile bin tane binanın başına arama kurtarma ekibi koyabilecek miyiz? Böyle bir şey mümkün değil. Arama kurtarma, çadırlar, battaniyeler, kamyonlar, uzay üssü arama kurtarma merkezleri, afet yönetim merkezleri tamamen gerçek dışıdır, şovdur. Bunlarla afet yönetemezsiniz, bunun altından kalkmazsınız. Türkiye artık bunu anlamalı.''

Afet yönetiminin bir bilim dalı olduğunu, deneme yanılma yöntemiyle çözülemeyeceğini vurgulayarak, ''Afet yönetimi, Türkiye'nin sosyoekonomik istikrarını tehdit eden bugün Türkiye'nin en büyük güvenlik problemidir. Türkiye, bu konuda uluslararası bir seferberliği başlatmak zorundadır'' diye konuştu.

Afetlerde, ''ilkel bir yönetim tarzı olan kriz yönetimiyle başarılı olunamayacağını'' ifade eden Kadıoğlu, şunları kaydetti:

''Risk yönetimi olmadan kriz yönetiminde başarılı olamazsınız. Afet yönetiminde yönetilemeyen, kabul edilemeyen riskler mutlaka azaltılmak zorundadır. İstanbul'daki afet, arama,kurtarma, ilk yardım, gıda, su taşımakla ve elbise dağıtmakla yönetilemez. Hele olsun hallederiz, mantığıyla beklemek bir intihardır. Afet yönetiminin kalbi, köşe taşı budur. Müdahale ve iyileştirme en sondadır. Maalesef Türkiye müdahale ve iyileştirme sarmalına girmiştir. Birey olarak afete hazır değilsek, İstanbul afete hazır değil demektir.''

Vatandaşın depreme hazır olmasının önemine dikkati çeken Prof. Dr. Kadıoğlu, kaymakamlıkların ve belediyelerin tek başına depreme hazır olmalarının fazla bir şey ifade etmediğini dile getirdi.

Depremde ilk 72 saatin altın değerinde olduğunu belirten Kadıoğlu, ''Deprem olduğu an siz yalnızsınız, etrafınızda kimse olmayacak. İlk 72 saate bireyler hazır değilse ilk saatlerde ölümler gerçekleşiyor. Biz bu gerçeği anlayarak, ilk 30 dakikaya toplumu hazırlayabilirsek bu işin altından ancak kalkabiliriz'' dedi.

Marmara Depremi'nin, ''gerçek depreme hazırlanmak için ilahi bir uyarı olduğunu, ancak bu fırsatın kullanılamadığını'' öne süren Kadıoğlu, depremden sonra kurulan çadırların az gelişmişlik ve ilkelliğin bir göstergesi olduğunu savundu.

-NÜKLEER ENERJİDEN ENDİŞE EDİN, AMA KORKMAYIN-

İTÜ Enerji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Altuğ Şişman da nükleer teknoloji denilince akla gelen ilk şeyin radyasyon, tehlike ve korku olduğunu belirterek, Japonya'nın yeryüzünde radyasyondan en fazla zarar görmüş, en büyük acıları çekmiş bir millet olmasına rağmen nükleer teknolojiden korkmayıp 50'nin üzerinde nükleer reaktör kurduğunu söyledi.

Reaktörden ve nükleer enerjiden korkmak yerine endişe duymanın daha doğru olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şişman, korkunun yıkıcı olduğunu, kaçışı çağrıştırdığını ve kökeninde bilgisizlik bulunduğunu, endişenin ise düzeltici, doğrultucu faaliyette bulunmayı gerektirdiğini ifade etti.

Günlük hayatta da insanların radyasyonla iç içe yaşadığını anlatan Şişman, radyasyonu tehlikeli kılan şeyin dozu olduğunu, doz arttığı zaman vücutta oluşturduğu kanserli hücre miktarını bağışıklık sisteminin temizleyemediğini ve bunun da kanser riskini artırdığını vurguladı.

Radyasyonun kontrol edilmesi ve güvenlik önlemleri artırılmış bir teknolojiyle kullanılmasının önemine işaret eden Şişman, dünyaya hükmeden ülkelere bakıldığında nükleer teknolojisi olmayan bir tek ülkenin bulunmadığını söyledi.

Prof. Dr. Şişman, ''Yenilenebilir enerji teknolojilerine her türlü desteği vermemiz, geliştirmemiz, daha verimli, daha etkin teknolojileri gündeme almamız gerekiyor, ama nükleer enerjiden de korkmaya gerek yok. Endişe sağlıklı bir duygu, ama korku yanlış bir duygu'' diye konuştu.

İTÜ Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz, ''Pasifik ateş çemberi'' adıyla bilinen bölgenin, dünyada bugüne kadar meydana gelmiş büyük depremleri ürettiğini ifade etti.

Japonya'nın son derece karmaşık bir jeolojik yapıya sahip olduğunu belirten Tüysüz, ''Son depremde en az 4 fay parçasının kırıldığı tahmin ediliyor. Bu fay parçaları aşağı yukarı 20 metrenin üzerinde bir harekete yol açtı. Yani Japonya'nın Pasifik'e doğru yerin altında 20 metre, yüzeyde ise 5-7 metre arasında kaydığı hesaplanıyor'' dedi.

Panelden sonra basın mensuplarına İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği laboratuvarı gezdirilerek, bilgi verildi.

A.A.