12 Eylül darbesinde yurtdışına çıkan Kürdistan Sosyalist Partisi eski lideri Kemal Burkay, 31 yıllık sürgünden bugün Türkiye’ye dönüyor. Burkay’a uçakta STAR muhabiri Melik Duvaklı eşlik edecek.
 
Kürt siyasetçi Kemal Burkay, 31 yıllık ayrılığın ardından bugün vatanına dönüyor. Dönmeden önce kendisiyle uzun yıllardır yaşadığı İsveç Stockholm’de uzun bir söyleşi yaptık. Oldukça heyecanlıydı. Dönüş kararını vermesinde Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı değişimin etkili olduğunu söylüyor. Giriş sırasında bir sorun yaşayıp yaşamayacağından henüz tam emin değil. Hakkındaki davaların sayısını bile bilmiyor. “Acaba hepsi bitmiş midir” diye soruyor. 1982 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılan Burkay’a 1992 yılında vatandaşlığı iade edilmişti ancak onun henüz vatanına ait bir kimlik veya pasaportu yok. Türkiye’ye de İsveç vatandaşı olarak gelecek. İlk yapacağı şeylerden birinin kimlik çıkarmak olduğunu söylüyor.
 
İsmet Sezgin çağırdı dönmedim
 
Siz bir sürgün müydünüz Kemal bey?
 
Ben yurtdışındaki hayatımı öyle çok dramatik bir sürgün hayatı olarak görmüyorum. Ama buna rağmen gerçekçi düşünürsek tabi sürgün sayılır. Çünkü ülkemden zorunlu olarak ayrıldım. Bu bakımdan sürgün sayılır.
 
1990’lı yıllarda da davet edildiniz. O zaman kabul etmeniz de şimdi neden dönmeye karar verdiniz?
 
1993’de PKK lideri Abdullah Öcalan ile birlikte bir protokol imzaladık. O protokolde Kürt meselesinin nasıl çözüleceğini anlattık. Medya da epey ilgi gösterdi. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin de bir açıklama yaptı ve dedi ki ‘Kemal Bey dönebilir. Onun bir problemi yok. Tabi İçişleri Bakanı’nın bunu söylemesi önemliydi ama Türkiye’nin koşullarını biliyordum. Onun için gerçekçi davrandım. Daha çok, Kürtlerin yakınlaşmasına karşı bir hamleydi. O dönemden sonra çok kötü olaylar oldu. Faili meçhuller arka arkaya gelişti. 
 
Ülkedeki değişim etkili oldu
 
Kırılma noktası ne oldu sizin için? 
 
Değişim. Düşünce özgürlüğü, siyasi planda sistemin daha esnek hareket emesi bu son yıllarda oldu. Özellikle AK Parti iktidarın da daha da gelişti. Son 3 yılda yürütülen açılım süreci. Cumhurbaşkanı Kürt sorununun var olduğunu ve şiddetin çözüm olmadığını söyledi. TRT Şeş açıldı. Ergenekon davası açıldı, o da çok önemli bir adım. Yani devletin şiddetten arınması, çetelerden arınması bakımından henüz tümüyle bitmemiş olsa da çok önemli bir adımdır. Bu süreçte Turgut Özal döneminde olduğu gibi, bana yönelik ambargo da kalktı. Kamuoyu, medya benim görüşlerimi yansıtmaya gerek duydu. Legal anlamda Kürt hareketi kendi adıyla, programıyla tam olarak rahat değil ama mesela HAK-PAR hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi federasyonu kapatma gerekçesi olarak kabul etmedi. Programında federasyon olan bir partiyi kapatmadı. Böyle olunca da bizim görüşlerimizi legal planda savunan partiler var artık. Başbakan iki kez dönebileceğimi söyledi. çişleri Bakanı (eski bakan Beşir Atalay) beni aradı, herhangi bir engel olmadığını ve dönebileceğimi söyledi.
 
Bu davet mi sizin karar vermenizde etkili oldu?
 
Bütün bu değişimler etkili oldu. Sayın bakanın davetinin de etkisi var. Başbakanın “Dönebilir, dönüşünün önünde bir engel yok” sözlerinin de etkisi var. Bütün bu değişimleri bir arada düşünmek lazım. Yani Türkiye’de belli bir rahatlama, yumuşama, geniş bir tartışma ortamı var artık. AK Parti hükümeti ile farklı siyasi yapılardan gelebiliriz ama demokrasi konusunda ortak paydalarımız var, şiddetin son bulması noktasında ortak paydalarımız var, sivil siyasetin gelişmesi noktasında ortak paydalarımız var.
 
Türkiye önemli bir tarihi süreçte
 
“İklim değişir Akdeniz olur”dan kastınız bugünler miydi?
 
Hayır ama onu bugüne adapte etmek mümkün. O bir aşk şiiri. Ama insan hayatına dair. Yani bazen siyasetle çakışır. Sevgi belli bir ortamda Akdeniz ortamını yaşatır. İklim değişir. Siyasette de öyledir. Yani kanlı, çatışmalı bir ortamdan barışçıl bir ortama geçmek. Ortamın yumuşaması. Normalleşme. Bu elbette bir siyasi iklim değişikliğidir. Tabi ben o şiiri 1964’te yazmıştım.  Ama bugün kamuoyu o şiiri bugünkü siyasete adapte ediyor. Bence de beis yok. Ancak şunu söyleyeyim henüz Akdeniz olmuş değil. İklim değişikliğinin işaretleri var. Şu andaki durum henüz Şubat-Mart havaları. İnişli-çıkışlı. Ama  bence değişim ileriye doğru, barış ve çözüme doğru.  Bu  bir süreç işi tabi, kısa zamanda gerçekleşebileceğini sanmıyorum. Çünkü statükocu güçler oldukça güçlü. Ama bazen süreç ve tarih bunu gerektirir. Bence Türkiye çok önemli bir tarihi sürecin eşiğinde.
 
Korkularınız var mı Türkiye’ye döndüğünüzde, öldürülmekten korkuyor musunuz?
 
Yani ben de insanım sonuçta. İnsan korkabilir. Ama ben öyle bir yaştayım ki, çok da deneyimim var. Yani ben söyleyeceklerimin çoğunu söyledim. Bu yaştan sonra eğer yaşamasam da bir şey olmaz. Korkmuyorum onu söyleyeyim. Korkmuyorum diyorsam da bu Don Kişotluk yapacağım anlamına gelmez elbette. Provokasyonlara karşı da dikkatli olurum.
 
Ne hissediyorsunuz? Heyecanlı mısınız?
 
Değişik karmaşık duygular yaşıyor insan böyle zamanlarda. Tabi belli bir heyecan ve stres var. Görmediğim insanları göreceğim bu beni mutlu edecek. Eski mekanları göreceğim.
 
Nerelere gideceksiniz?
 
Bir çok yere gitmeyi düşünüyorum. İlk önce İstanbul’a geleceğim. Oradan Ankara’ya geçeceğim. Sonra Diyarbakır ve Dersim yöresi. Sonra da zaman için de değişik yerlere giderim.
 
Türkiye ve Kürdistan ortak vatan
 
Projeleriniz var mı, ne yapacaksınız?
 
Şu anda kamuoyuna açıklayabileceğim somut bir projem yok. Elbette kafamda bazı düşüncelerim var. Dönüşüm sadece duygusal değil. Ama ben zaten en kısa sürede dönmek üzere ayrıldım, fakat zamanın olgunlaşması 30 yıl sürdü.
 
Dönüşünüz Öcalan’ı korkutuyor mu?
 
Niye korkutsun ki. Yani Öcalan elinde çok şey var. Benim kedim yok ama onun çok şeyi var. Ordusu var, parlamentoda grubu var, medyası var. Ben Öcalan’la savaşmaya gitmiyorum. Mecburen çıktığım ülkeme dönüyorum. Siyaseti ne ölçüde yapacaksam orada yaparım. Yazar olarak orada olurum. Kürt sorununun çözümü konusunda da orada önerilerimi sunarım.
 
Türkiye’ye gelirken yanınızda ne getireceksiniz?
 
Bir şey getiremeyeceğim. Bir küçük çantada birkaç giysi, o kadar. Giderken de yanıma bir şey almamıştım.
 
“Ülkeme dönüyorum” dediniz, sizin için vatan Kürdistan mı Türkiye mi?
 
Her ikisi de, çünkü bir aradayız. Hem Kürdistan var hem Türkiye var. Her ikisi de bizim ortak vatanımız sayılır. Ben tabi eğer dar düşünürsek Kürtlerin vatanı Kürdistan’dır, Türkiye’de Türkler’indir diyebiliriz. Türkler de aynı şeyi bizim için düşünebilir. Ama şimdi bir aradayız. Ortak vatanımız olarak görüyoruz. 
 
Demokratik özerkliğin karşılığı yok
 
Demokratik Toplum Kongresi size “bize katıl” davetin bulundu.
 
Yapılan açıklamayı olumlu görüyorum. Olumlu bir açıklamanın gelmesini önemsiyorum. Ancak orada yeterince insan var. Şu an öyle aktif bir siyasi ortama katılmayı düşünmüyorum.
 
Öcalan ilkellik demişti
 
Demokratik Özerklik konusundaki düşünceleriniz nedir?
 
Demokratik Özerklik diye bir siyasi kavram yok zaten. Federasyon veya özerklik olur. Demokratik özerklik Öcalan’ın ortaya attığı bir şey. Önce demokratik cumhuriyet dendi sonra özerklik yapıldı. Bunun bir karşılığı yok. Kendileri de pek açıklayamıyorlar kavram olarak. Öcalan yakalandığı zaman özerklik ve federasyonu ilkellik ilan etmişti.
 
Eşitlikçi çözüm gerekli
 
Federasyondan sonra ayrılık olur mu?
 
İki halk bir arada yaşamak istemiyorsa zorla bunu yapamazsınız.
 
Ama bence bu olmaz. Kürtlerin Türkiye’den ayrılma ihtimali çok zayıf görüyorum. Bence eşitlikçi bir çözüm olduğu zaman bu sorun çözülür.
 
Barışın sağlanmasında birinci aşama silahların susması mı yoksa federasyon mu?
 
Tabiki silahların susması. Yani federasyon hemen yarın kurulur veya kurulmalı diye bir şart öne koşmuyoruz. Ama kalıcı çözümün federasyon olacağı kanısındayız. Ama silahların susması diyaloğun gelişmesi ve çözüm arayışlarına girilmesi için şart.
 
Öcalan sivil cezaevine
 
Nasıl susacak silahlar?
 
Bu kadar zor değil. Tartışılabilir. Öcalan’ın sivil cezaevine alınması lazım. Genelkurmay’ın etkisinden kurtarılması lazım.
 
KCK’ya yorumunuz nedir?
 
KCK, BDP, DTK’yı önemsiyorum, bunların kitle desteği var tabi.
 
Ancak bu oluşumların Öcalan’ın direktiflerinin dışında kendi kararları ile hareket etmesi gerekiyor. Bu örgütler üzerindeki Öcalan tekelini yanlış buluyorum. Bu demokratik bir tutum değil. Ve ben bunların çözüm konusunda rol alabileceğini de sanmıyorum.
 
stargazete