Üç Devrim Kanunu'nun kabul edilişinin 92. yılı 

'İstanbul'u hilafete isyan ederek kurtardık' 

3 Mart 1924 günü, Türk Devrimi'nin önemli bir adımı daha atıldı: Eğitim Birliği Kanunu çıkarıldı. Hilafet kaldırıldı. Hanedan yurtdışına çıkarıldı. Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı. Bakanlık düzeyindeki Genelkurmay, Başkanlığa indirildi. Din ve ordu işleri siyaset dışı bırakılarak laikliğe giden yolda taşlar daha sıkı örülmüş oldu. Eğitim birliği ve laikliğe 'gerici ve bölücü' cepheden saldırıldığı bir dönemde 'Devrimin Üç Kanunu'nun 92'nci yılını kutlayacağız. 

 

Din ve Ordu siyaset dışı bırakıldı 

3 Mart günü ilk önce TBMM'ye Siirt Milletvekili Halil Hulki Bey ve 50 arkadaşı tarafından verilen  "Şeriye ve Evkaf Vekâleti (Bakanlığı)'nın Kaldırılmasına Dair Kanun" teklifi geldi. Bununla Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlığa bağlandı. Dinsel kurumlar ve görevlilerle ilgili konulara bu Başkanlık bakmakla görevlendirildi. Bu kanunun içinde Genelkurmay Başkanlığı Bakanlığı da kaldırıldı. Bugünkü halini aldı. Amaç din ve ordu işlerinin siyasetin dışına alınmasıydı. Vakıflar da bir Başkanlık altında toplanarak millete maledilmiş oldu. Yasanın gerekçesinde şunlara yer verildi: "Tomluma ait işlemlerle ilgili yasama ve yürütme yetkisi, TBMM ile hükümetindir. Dine ait işlemlerden sorumlu kurum ise Diyanet İşleri Reisliği'dir." 

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya kanunun önemini "Memleketin esenliğini üstlenmiş Cumhuriyet'i sağlamlaştırmak ve güçlendirmek istiyorsanız, Cumhuriyet'e layık yasalar yapınız ve gericiliği besleyen yasalar bir taraftan yürürlükteyken, diğer taraftan devrim kendisini kendi mantığıyla, kendi duygularıyla ve kendi gücüyle savunmak zorunda kalır" sözleriyle vurgular. (Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrim Kanunları, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s.19.) 

 

Eğitimin Birliği Yasası 

Aynı gün yasalaşan önemli bir kanun da yüzyılların geriliğine ve dinci eğitime 'dur' diyecek olan "Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birliği) Kanunu'ydu. Tasarıyı TBMM'ye Saruhan Milletvekili Vasıf Bey ve arkadaşları getirdi. Türkiye içindeki bütün öğretim kurumları, özel vakıflar tarafından yönetilen bütün medreseler ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Bakanlık, yüksek diyanet uzmanları ve imam hatipler yetiştirmek için ayrıca bir bölüm açmakla görevlendirildi. İlahiyat Fakülteleri de bu süreçte açılmış oldu. Bu yasayla, çağdaş ve bilimsel eğitimin önü açıldığı gibi Cumhuriyet'i ayakta tutacak ve ileriye taşıyacak olan devrimci genç kuşaklar da yetiştirilmiş oldu. 

 

'İki türlü yetişen insan olmaz' 

Yasanın gerekçesi anlamlıydı: "Çökmekte olan Osmanlı Saltanatı, Tanzimatı Hayriye devrinde öğretimin birliğine başlamak istemiş ise de bunu başaramamış ve tersine bu konuda bir ikilik bile yaratmıştır. Bu ikilik, eğitim ve öğretimin birliği bakış açısından birçok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir milletin bireyleri ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye bir memlekette iki türlü insan yetiştirir." (age., s.30) 

12809856_470043303190080_2036973803_o.jpg

Halifelik sert tartışmalarla kaldırıldı 

Halifelik Urfa Milletvekili Şeyh Saffet (Yetkin) Efendi ve 53 arkadaşının önergesiyle TBMM'de görüşüldü ve aynı gün kanunlaştı. Yasanın asıl adı "Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun" idi. Bununla yüzyıllardır süren ve İslâm dünyasında birlik değil ayrılığın nedeni olan bir makam ortadan kaldırıldı. Osmanlı Hanedanının bütün üyeleri yurt dışına sürgün edildi. Hanedana ait bütün mallar, taşınmazlar ve eşyalar millete mal edildi. Saraylar TBMM'ye devredilerek müze şeklinde halka açıldı. 1 Kasım 1922'den sonra Saltanatın kaldırılmasıyla onun yan kolunun da tüm bağı kesilmiş oldu. Laik sistem artık bu bağı sırtında taşıyamazdı. Mecliste çok sert tartışmalar oldu. İşte o tartışmalardan bazı satırlar: 

 

Başvekil İsmet İnönü: "Güya Bağımsızlık Savaşı esnasında mücadeleler hilafete dayanan herhangi bir kışkırtma, hilafet makamını kurtaracağız, şunu bunu yapacağız diye teşvik ederek olmuş. Anadolu'nun bütün ovalarını doldurduğumuz henüz gözleri açık yatan şehitler için bundan büyük saygısızlık olamaz. İstanbul Türklerin elinde niçin kaldı? Hilafet makamının fetvasına karşı isyan edenlerin zaferinden dolayı kaldı." 

 

Ragıp Bey (Kütahya): "Hanedanlık ruhu o kadar kötü bir ruhtur ki, sekiz yüz sene sonra şüpheli bir surette onun soyundan olduğuna kendisinde düşünce doğan bir şahıs, sekiz yüz sene sonra Hilafet iddia eder. Bu kötü ruh ölmez ve bunu şimdiden, esasından öldürmek gereklidir." 

 

Vasıf Bey (Saruhan): "Hilafet makamı düşman süngüsü ile milletin karşısına çıkmış ve onu öldürmek ve boğmak istemişti. Bu kadar zararlı ve bu kadar hain bir kurumu artık bugün yerinde tutmaya imkân var mıdır? Bugün karşımıza çıkanlar en büyük devrim ve ihtilal içinde ancak bir Patrona Halil durumundadırlar. (...) O gaye koşulsuz yürüyecektir ve yürümek için o engelleri yaratanların kafalarını ezerek, kırarak yürüyecektir. (Bravo sesleri)." 

 

İhsan Bey (Cebelibereket): "Ölülerinin kemiklerini bile mezarlarından çıkarıp atmak gerekir." (age., s.37-50.) 

 

Gazi Paşa'nın bakışı 

Mustafa Kemal Paşa, 10 Mart 1924 günü Raymond Colrat'a verdiği demeçte "Hilafet Türkiye’yi yüceltmemiştir. (…) Bu müessese kökeninde ve ilkelerinde yanlıştır. Onun sayesinde millet kandırılmaktaydı. O geçmişten gelen bir masaldı, halkın acısının dindirildiği bir efsaneydi" der. (ATABE, C.16, s.241) Paşa, 25 Kasım 1924 günü Le Matin gazetesi yazarı Titayna'ya verdiği mülakatta ise şöyler der: "Hilafet, günümüzde hiçbir mevcuduyet sebebi olmayan, maziden kalma bir hayaldir." (ATABE, c.17, s.135) 

 

Devrimin Bakanı ne diyor? 

Devrimin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Devrim Kanunlarının önemini çeşitle konuşma ve yazılarında şöyle ifade eder: "Tarih, İslâmlığı tek bir devlet halinde yaşamış yazmadı. Hilafet -İslâm milletleri birliği şöyle dursun- Arap birliğini bile yapamadı. Hilafet İslâm milletler arasında birlik değil, ayrılık yaptı. Bir ayrılık ki sınırlarını kan çayları çizdi." (Mahmut Esat Bozkurt, Toplu Eserler, C.4, Kaynak Yayınları, 2015, s.580-381.) 

 

"Laik sistem dini dünya işlerinden ayırmakla, siyasete alet etmemekle onu eşkıyanın elinden aldı; dine el değmez bir taht olan vicdanları verdi." (age.,s.389.)  "Sarıksız yobazlar, inkılabın en çok korkulacak hasımlarıdır." (age.,s.393.)