AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'un 15 Şubat 2020 günü yaptığı konuşmanın mantığı baştan sona kabul edilir değil! Kurtulmuş, Çorum'da yapılan İskilipli Atıf Hoca sempozyumunda yaptığı konuşmada "Türk modernleşmesi, dünyadaki en problemli modernleşmedir. Biz modernleşmeyi şekil şartlarından ibaret kabul ettik" diyor. Ayrıca İskilipli Atıf'a övgüler diziyor.  

Kullandığı "Mordernleşme" ifadesinin karşılığı Tanzimat-Abdülhamid dönemine aittir. 1908-1920 Türk Devrimi'nde "Modernleşme" tabiri yoktur. "Çağdaşlaşma"yı kullanırlar. Türk Devriminin hedefi çağdaşlaşmaydı. Yani önü açık... Türk Devrimi bu tartışmayı bitirdi. Onun önüne geçti. Bugün Türk Devrimini atlayarak "modernlik" tartışması yapmak, Türk Devrimini görmezlikten gelmek, onun gerisine düşmektir. Eğer Türkiye bugün eskiye düşmüşse, onun suçu Türk Devrimine değil, ona ihanet edenlere aittir. Devrimler aralıksız sürseydi bugün ne 15 Temmuzlar, ne de tarikatlar ve onların işbirlikçi liderleri olurdu...

Atatürk'ün konuşmalarında asla "Modernleşme" hedefi yoktur. Türk Devrimi Batıcı değil; bağımsızlıkçı, milli, çağdaş, Türkiye değerleri üzerinden inşaa olmuştur. 1876'da ilan edilen Anayasal, Meclisli düzenin tekrar geri getirilmesi için 3 Temmuz 1908 günü dağa çıkan Resneli Niyazi'nin deyimiyle "300 yıllık gerelikten kurtulmak için"dir! Çağdaşlık nerdeyse onu oradan da almıştır. Bu geçmişte Batı olur, bugün de Doğu, farketmez. Atatürk zaten bilimin evrensel olduğunu, herkesin malı olduğunu açıklar. Önemli olan sizin buna ihtiyacınız olup olmadığı. Yoksa nereden alındığı değil. Türk Devriminin ve devrimcilerinin böyle bir kompleksi yoktur...

HİTİT'LERDEN ATIF HOCA'YA

Numan Kurtulmuş, İskilipli Atıf Hoca'yı "ilim, bilim adamı" yapıyor. Kurtuluş Savaşı'nda Yunan bildirilerine  imza atan, Türk devrimine karşı çıkan bir şahsı bu mertebeye yükseltirken, Türk Devrimini ise "Modernlik" üzerinden "sakat" olarak nitelendiriyor. Acaba asıl sakatlık hangisidir? Bu sakat mantık bizi 15 Temmuz'a getirmedi mi? Bugün Kurtulmuş'un temsil ettiği siyasi mantık, bu şekilde devam ederse, yeni Fetullahlar yaratmaz mı? Asıl sakatlık bu değil mi! İskilipli Atıf Hoca ile diğer tarikat liderlerinin savunduğu dünya Ortaçağ değil mi? Sözde Türk "modernleşmesi"ne vururken, aslında Türk Devrimine vuruyor. Bunlarla mı istediği düzeni kuracak. O deli gömleğini Türkiye giyer mi acaba? Eşyanın tabiyatına aykırı... Bugün FETÖ ve PKK ile mücadele, Cumhuriyet'in kurucu kadrosunun mücadele ettiği aynı yapılar değil mi...

Birileri Şeyh Sait'in, Seyit Rıza'nın anıtını dikerken Kurtulmuş da İskilipli Atıf'ın heykelini dikiyor, büyük medeniyetlerin doğduğu Çorum'a! Ne acı... Atatürk Hititler (Eti) uygarlığının anıtını Ankara'nın göbeğine dikerken, onlar Çorum'a neyi layık görüyor! Aslında üçünün de beslendiği yer emperyalizm! Üç ismin de arkasında emperyalizm vardı. Üçü de onunla işbirliği yaptı. Bu güç geçmişte İngiltere'ydi, bugün ise ABD! O ABD, Kurtulmuş'un örnek gösterdiği Japonya'yı 75 yıldır yönetiyor. Japonya, sınırsız hırsının sonucu 1945'de kayıtsız şartsız ABD'ye teslim oldu. Anayasasını ABD yaptı, bugün o ülkeyi ABD kontrol ediyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti yüz yıldır bağımsız ve kendi değerleri üzerinde -onca ihanet çemberine rağmen- ayakta duruyor! Bu acaba kimin başarısı?

GERİCİ CEPHENİN BAŞI

Bugün kahramanlaştırılmaya çalışılan İskilipli Atıf Hoca, Kurtuluş Savaşı'na açıkça tavır alan bir isimdir. İngiliz destekli Sait Molla'nın kurduğu teşkilatın çizgisinde faaliyetlerde bulundu. 16 Şubat 1919'da kurulan Müderrisler Cemiyeti'nin reisiydi. Bu Cemiyet, Sivas Kongresi günlerinde yayımladığı bildiride açıkça Kuvayı Milliyecileri ve Mustafa Kemal'i hedef aldı. Mustafa Kemal'e "maskara” diyerek şu görüşleri savundu: “İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harpte mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin sonuçlarına katlanarak telafisini sabırla, sessiz kalarak ve akıllı tedbirlerle yok etmekten başka başka çare var mıdır?”

Bu Cemilet, 24 Kasım 1919'da ismini Teali-i İslâm Cemiyeti olarak değiştirdi ve reisi yine Atıf Hoca oldu. Aynı çizgideki faaliyetlerine devam etti. Yayınladıkları bildirileri Yunan uçakları askerlerimizin ve halkımızın üzerine attı/dağıttı... Milli Mücadeleden sonra da gerici faaliyetlerine devam etti. 1924 yılında  “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adında bir kitap yazarak, şapkanın frenk taklitçiliği ve dine aykırı olduğunu savundu. Bu kitapçık, 1925 yılında Şapka Kanunu çıktıktan sonra tekrar basılarak halk kışkırtılmaya çalışıldı. İşte halkı kin ve nefret duygularıyla Devrime karşı çıktıran bu faaliyetler üzerine İstiklâl Mahkemesi tarafından tutuklanarak yargılandı ve hakkında idam cezası verildi. Babaeski Müftüsü Ali Rıza'ya da idam cezası vermiştir. 4 Şubat 1926 günü cezası infaz edildi. Atıf Hoca sırf Şapka Kanu'nuna karşı çıktığı için değil, halkı isyana teşvik ettiği için yargılandı. Bu önemli ayrım görmezden gelinerek "kahraman"laştırılıyor! Ayrıca Şapka Kanunu yüzünden kimsenin idam edilmediğini, çok sayıda akademisyen yaptığı araştırmada belirtti. Bu konuda kitaplar yazdı... Önemli bir konu da "dini duyguları kullanarak Anayasaya ve kanunlara karşı gelmek", "Vatana ihanet" kapkamındadır. Dolayısıyla Atıf Hoca "vatana ihanetten" ceza aldı...

Atıf Hoca'nın geçmişi de var: 1905'de İstanbul'da görev yaparken Şeyhülislamlık tarafından Bodrum'a sürüldü. Burada para topladığı için hakkında soruşturma açıldığı sırada Kırım'a kaçtı. Meşrutiyet'ten sonra yurda döndü. 31 Mart 1909 gerici isyanda da sorumlu bulundu. Sinop'a sürüldü. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra da tutuklandı, suçlu bulundu 5,5 yıl hapis cezası aldı.

ATATÜRK'ÜN MEDENİYET ANLAYIŞI

Türk Devriminin ideoloğu Mahmut Esat Bozkurt, Türk Devrimini Fransız ve Sovyet Devrimlerinden daha büyük olduğunu ileri sürer. Bu büyüklük, onun gerçekleşme zorlukları ve bugün değerlerinin yaşaması ve Türkiye Cumhuriyeti'ni dimdik ayakta tutması sayesindedir. Türk Devrimine emek vermiş, can vermiş kahramanlarını anmadan topluma İskilipli Atıfları örnek göstermek; haksızlığın en büyüğüdür. Bunu kimse kabul edemez.

Son söz Mustafa Kemal'e ait olsun:

23 Ocak 1923, The New York Herald gazetesi muhabiriyle mülakat: “En ciddi emelim, Türkiye’nin kendi milli kültürü ile uygun düştüğü derecede Batı medeniyetinden ve Batı ilmi ve ticari ilerlemesinden faydalanmasıdır. (…) Avrupa devlet adamlarının entrikaları eski Türk uygarlığının ilerlemesini engelledi. Fakat, şimdi bu engeller bir bir ortadan kaldırılıyor ve Türkiye, Batı’nın asri medeniyetinde ne varsa kabul ederek kendi eski kültürünü mükemmelleştirmek konusunda hür olacaktır.” (ATABE, C.15, 2005, s.22.)

22 Eylül 1924, Samsun'da öğretmenlere nutuk: "Hayat için, muvaffakiyetler için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır." (ATABE, c.17, s.44.)

28/29 Ekim 1924, Türk Milleti hakkında mebuslarla sohbet: "Türk milletini demokrasiden başka bir şekille idare imkânı yoktur. (...) Türk halkı mutaassıp değildir. Her yeniliğe kabiliyetlidir. (...) 'İyi şey ama halkın efkârı tahammül eder mi' diyorlardı. Eder efendi eder. Sen halka iftira ediyorsun." (ATABE, 17, s.108.)

31 Ağustos 1925, Çankırı'da nutuk: "Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, her şubede yol gösterecek kudrete sahipdir. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz. Biz medeniyetten, ilim ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız. Tekkelerin gayesi halkı meczup ve abdal yapmaktır. Halbuki halkımız abdal ve meczup olmamaya karar vermiştir." (ATABE, c.17, s.298-299.)

10 Ekim 1925, Akhisar Türk Ocağı’nda nutuk: “Batı’nın her türlü medeni eserlerini de alacağız. Efendiler, medeni olmayan insanlar medeni olanların ayakları altında kalmaya maruzdurlar. Sevincimi, şükranlarımı arz ederim." (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.18, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006, s.46-47.)

5 Kasım 1925, Adliye Hukuk Mektebi açılış nutku: “Türk İnkılabı nedir? Bu inkılap, kelimenin ilk anda ima ettiği ihtilal manasından başka, ondan daha geniş bir dönüşümü ifade etmektedir. Bugünkü devrimimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri bertaraf eden en olgun tarz olmuştur.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.18, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006, s.116.)

1 Kasım 1926, TBMM2. Devre 4. Toplantı yılı açılış nutku: “Toplumsal bünyemizin hiçbir hadisesini, hiçbir derdini yarım tedbirlerle uyuşturmak şiarında ve eğiliminde olmayan Cumhuriyet, giriştiği radikal ıslahatın ilk devrelerini geçirmiş ve günden güne artacak semerelerini toplamak devrine girmiştir. Şiarımızın ve eğilimimizin ilham ettiği ve esasen memleket ihtiyaçlarına uygun olduğu eserleriyle tezahür eden yolumuzda katiyetle yürümek azmindeyiz.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.18, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006, s.296.)

1 Kasım 1937, TBMM 5. Devre 3. Toplanma yılı açış konuşmasından: “Büyük davamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılap yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.30, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s.79.)