BAŞBAKAN Erdoğan ’la dönüş yolunda yine sohbet ettik.
İran programı aslında oldukça karışık, biraz da belirsizlikler içeriyordu.
Ahmedinejad ’la yapılacak görüşme, İran Cumhurbaşkanı’nın ani bir tansiyon yükselişi nedeniyle son anda iptal olup perşembe günü öğle saatlerine kalınca program iyice karıştı.
Çünkü perşembe sabahı Tahran’dan yaklaşık 1000 kilometre doğuda, Afganistan-Türkistan sınırına yakın, dini açıdan önemli Meşhed kentine gidip kentteki kutsal mekânlarda Nevruz tatilini geçiren dini lider Ayetullah Ali Hamaney ’le görüşülecekti.
Ahmedinejad ile görüşme perşembe günü öğlene sarkınca Meşhed’e gidiş de aynı günün akşam üzerine kaldı.
Tahran’dan 1 saat 20 dakikalık bir uçuşla gittiğimiz Meşhed, Tahran kadar olmasa da büyük bir kent. Ve Tahran’dan çok daha fazla otel var.
Çünkü bize söylendiğine göre kentteki “İmam Rıza Türbesi”ne her yıl 25 milyon ziyaretçi geliyormuş. Türbedeki medresede ise yaklaşık 20 bin öğrenci dini eğitim görüyormuş.
Nevruz tatili dolayısıyla türbe hıncahınç doluydu ve gördüklerim pek de hoş değildi. İran lılara göre neredeyse yarı hac sayılan bu ziyaret sırasında pek çok taşkınlık yapıldığına şahit olduk. Türbenin parmaklıklarına çocuklarının kafasını vuranlar, kendilerini yerlere atanlar, kapıları ve duvarları öpenler gördüğüm manzaralar arasındaydı.
Başbakan ile Ali Hamaney arasındaki görüşme, türbenin Ali Hamaney ve diğer din adamları tarafından kullanılan özel bir bölümünde gerçekleşti.
Türk heyetinin oradaki görevliler tarafından pek de hoş karşılanmadığını, Başbakan ve bakanlar dışındaki Türk heyetinin resmi görevlilerine İran lıların pek de misafirperver davranmadığını söylemeliyim.
Başbakan ile Hamaney arasında 1 saat olarak planlanan görüşme 2 saate yakın sürdü ve İmam Rıza Türbesi’nden çıkarak doğruca havalimanına gittik.
Uçağa bindikten hemen sonra Başbakan, 10 gazetenin genel yayın yönetmeniyle uçakta kendisine ayrılan bölümde sohbet etti ve son gün yapılan görüşmelerin detaylarını aktardı.
İlk soru Başbakan Erdoğan ’dan bana geldi.
“Nasıl buldunuz İran ’ı?” diye sordu.
Ben de “Vallahi Türkiye’yi biraz daha fazla sevdim. Oturup kalkıp memleketimin haline şükrettim” dedim.
Bu yanıtıma güldü. Sonra sohbete başladık.

TİCARET DENGESİ
İlk olarak Ahmedinejad’la görüşmesini sorduk. Görüşmenin heyetlerarası bölümünde daha çok ekonomikmevzular ele alınmış.
“ İran ’la ticaretimiz 16milyar dolar” dedi Başbakan, “Ambargolar ve çeşitli yaptırımlar olmasaydı bu 20milyar doları çok rahat bulurdu” diye ekledi.
Ancak ambargoya rağmen ticareti artırmak için formüller üzerinde çalışılıyormuş.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz bu işlerin koordinasyonu için görevlendirilmiş. Şimdi uzmanlar listeler üzerinde çalışıp ambargo dahilinde olmayan ve İran ’ın dışarıdan alımını yaptığı ürünleri tespit edecek ve bunların Türkiye’den tedariki yoluna gidilecekmiş.
Erdoğan , “Eğer bu hacmi artırırsak ticaret dengesindeki aleyhimize olan oran Türkiye lehine gelişecek. Karşılıklı ticarette şu anda biz eksideyiz. Ama en azından biraz daha dengeli bir noktaya gelebiliriz” diye buradaki amaçlarını anlattı.
Bunun yanı sıra petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki durumu da ele almışlar. Biliyorsunuz, en pahalı doğalgazı İran ’dan alıyoruz.
Erdoğan bunu damasaya getirmiş.
“Dostluk ve komşulukla bu durumun bağdaşmadığını söyledik. En pahalı gazı oradan alıyoruz. Bunu bir kez daha önlerine koyduk. Taner Bey bunu sürekli konuşuyor İran ’la. Bir kez daha konuştuk.”
Bunun üzerine sorduk hemen, “ İran ’dan pahalı gazı almak zorunda mıyız?” diye.
“Zorunda değiliz. Ama bu sefer Azebaycan ve Rusya’dan aldığımız gazı artırmak gerekiyor. Onu da değerlendiriyoruz. Bir sonuç alamazsak olacağı o. Biz çeşitlendirmek istiyoruz. Ama indirim olmazsa bakacağız tabii.”

‘GAYBI BİLEMEM’
Ardından İran ’ın nükleer güç olma konusu gündeme geldi.
Başbakan Erdoğan İran ’ın nükleer silah peşinde olduğuna inanmıyormuş gibi bir izlenim bıraktı bende.
Sürekli olarak nükleer silah peşinde olmadıklarını söylüyorlar. Bunu hepsi söyledi. Ali Hamaney de nükleer silah değil, nükleer enerji peşinde olduklarını tekrarladı” dedi.
Ben de “Galiba siz de İran ’ın nükleer silah yapmayı düşünmediğine inanıyorsunuz” dedim.
“Bilemeyiz. Gaybı (gizli olanı) ben bilemem, sadece Alah bilir. Ama Hamaney saygın, olaylarla ilgili, dışa açık bir insan. Onun sözleri var. Ahmedinejad ’la aynı noktadan hareketle amaçlarının enerji olduğunu söylüyorlar. Aslında iyi bir ortamoluşmuştu ama Teksas’ta anlaşamadıkları için nükleer çubukların üretimine geçtiklerini söylüyorlar. İhtiyaçları kadar yapıp bırakacaklar. Ama ‘Artık üretime geçtik, geri dönemeyiz’ diyorlar. ‘Belirli sayıda zenginleştirilmiş uranyumçubuğu üretip duracağız’ diyorlar.”

‘NÜKLEER, İNANÇLARINA AYKIRI’
Başbakan, Hamaney’in nükleer silahların İslam inancına aykırı olduğunu söylediğini de aktarıyor:
“İslam inancına göre kitle imha silahı kullanmanın günah olduğunu, kullanmayacakları bir şeyi yapmayacaklarını söylüyor. Dediğim gibi gaybı bilemem. Ama söyledikleri böyle.”
Başbakan’ın bu sözleri üzerine, “Belki kullanmayacaklar ama savunma maksatlı, düşmanlarında olduğu için kendilerinde de denge olarak, karşılıklı tehdit olarak bulunmasını istiyor olamazlarmı?” dedik.
“Kullanmayacakları bir silahı niye bulundursunlar? Yapması pahalı, bakımı, koruması daha da masraflı. Niye böyle bir işe girsinler?” yanıtını alıyoruz.
“Nükleer silah kullanmayı düşünmüyorsa niye uzun menzilli füzeler yapıyor o zaman?” diye soruyoruz. 2300 kilometre menzilli Şahab 4 ve 5000 kilometr emenzilli olması planlanan balistik Şahab 5’i hatırlatıyoruz.
Başbakan burada İran ’ın füze teknolojisinde dünyayla yarışır hale geldiğini söylemekle yetiniyor ve ardından sözü İsrail’e getiriyor.

‘İSRAİL’İN 300 NÜKLEER BAŞLIĞI VAR’
“ İran ’ın nükleer silah yaparak bölgede tehdit olacağını söylüyorlar, ama bölgede nükleer silah kapasitesi olan bir ülke var zaten” diyen Başbakan, İsrail’in elindeki nükleer kapasiteye değiniyor.
“Biz biliyoruz ki, İsrail’in elinde 250-300 kadar nükleer başlık var, bu tehdit değil mi?” diyor Başbakan. İsrail’in elindeki nükleer güçle ilgili kaygılarınıABD Başkanı Obama ile paylaştığını da ekliyor. “Bunu Sayın Obama ’ya da söyledim” diyerek.
 İran ‘Nükleer silah yapmayacağım’ diyor bu tartışılıyor. İsrail’in elinde bu kadar nükleer silah var, bu tartışılmıyor” diye sitemediyor.
Başbakan’ın bu sözleri üzerine sorumuz hazır: “Ya İsrail, İran ’ı vurursa?”
Vücut dilinden böyle bir durumu hiç istemediğini, daha doğrusu aklına bile getirmek istemediğini anlıyorum.

‘BÖLGE YERLE YEKSAN OLUR’
İsrail’in sürekli olarak İran ’ı vurmaktan bahsetmesi felaket tellallığıdır. Vurması ise gerçek bir felaket olur. Böyle bir saldırı durumunda bölge yerle yeksan olur. ABD Irak Savaşı gibi bir netice çıkmaz ortaya, tam bir felaketle karşı karşıya kalırız. İsrail, İran ’a saldırmamalı. Bunu Obama ’ya da aynen söyledim” diyor Başbakan.
Böyle bir şey olmayacağını düşünüyor, buna inanıyor.
İran ’ın nükleer gücünün ele alınacağı 5+1 toplantısının İran Meclis Başkanı Laricani ile yaptığı görüşmede gündeme geldiğini de aktarıyor. “Laricani ile nükleer konusunu da görüştük. 5+1 toplantısına katılmasının iyi olacağını söyledim” diyor.
İran ’ın da bu toplantının Türkiye’de yapılmasına olumlu yaklaştığını aktarıyor.

SURİYE’DE FİKİRLERİMİZ ÖRTÜŞÜYOR
Başbakan Erdoğan ’ın İran ’daki temasları sırasında Suriye meselesini ne şekilde ele aldıklarını soruyoruz.
“Bu konuyu Ahmedinejad ’la da konuştuk. Ahmedinejad ’la farklı bir yaklaşımımız yok. O da ölümlerin durmasını istiyor. Biz bu konudaki rahatsızlığımızı ilettik. Onlar da rahatsız. Bizce çözüm, sandığın Suriye halkının önüne konması ve halkın tercihine tam olarak saygı duyulmasında. Bunun şartları ve zamanlamasını belirlemek lazım. Bizden veya AGİT’ten temsilciler, seçimin güvenilirliğini denetleyecek elbette. Çünkü halkın güveni yok rejime, yönetime.
Belki bir geçiş konseyi yapacak seçimi. Ama herkesin sorduğu soru şu: Esad’ın yerine kim gelecek? Biz diyoruz ki, kim gelecekse halkın seçtiği gelecek. Halk seçecek. Yanlış seçtiyse, hata yaptıysa kendi yapmış olacak. Bir dahaki seçimde yanlışını düzeltecek ama kendi seçtiği olacak. İyisiyle, kötüsüyle. Halk kendi seçtiğiyle yönetilirse vay benim başım demez.” 
Esad’dan sonra kim gelecek sorusunu kimin sorduğunu merak ediyoruz.
“Herkes merak ediyor ama özellikle bölgedeki ülkeler daha çok merak ediyor. Asıl soru bu. Esad’ı düşünmüyorlar da, sonra kim gelecek onu önemli buluyorlar. Biz ise sandıktan kim çıkarsa o makbuldür diyoruz. Belki de hiç adı sanı bilinmeyen biri çıkacak ve ülkede çok iyi işler yapacak. Sandığa güvenmek lazım diyoruz biz."

‘BÖLGE DIŞI MÜDAHALE OLMAMALI’
Suriye konusu dini lider Ayetullah Ali Hamaney ’le yapılan görüşmede de yer almış.
Başbakan Erdoğan detayları aktarıyor:
“Önce heyetler halinde görüşme yaptık. Sonra biz üst kata çıkarak Dışişleri Bakanımız Ahmet Bey ve Rahimi’nin de katılımıyla dar çerçeveli bir görüşme oldu. Hamaney’in düşünceleri bizim görüşlerimizle örtüşüyor. Bizim gibi o da Suriye’de akan kandan rahatsız ama bölge dışı ülkelerin, ki anlıyorsunuz, müdahalelerinden rahatsız. Bunu katiyen istemiyor. Türkiye’nin bu noktadaki öneminin büyük olduğunu söyledi. Biz de bölge dışından müdahalelerden duyduğumuz rahatsızlığı dile getirdik. Sandık bir an önce Suriye halkının önüne konmalı. Temennimiz odur ki, İran Beşar ile görüşme yaparak sandığı 6 ay içinde getirirse sıkıntılar azalır. Anayasa, parlamento ve başkanlık sorunları çözülür. Biz de bu noktada muhaliflerle görüşürüz dedik.”
“Yani Esad’ı İran, muhalifleri bizmi ikna edeceğiz böyle bir çözüme” diye sorduk hemen.
“Evet, bu açıkça söylenmedi ama böyle olabilir” yanıtını aldık.
Biz “Yani Esad’ın devrilmediği bir çözüme de açıksınız” diye görüşünü almaya çalıştık.
“Kapalıyız” demedi ama Esad’a güvensizliğini tekrarladı Başbakan Erdoğan .
“Biz artık görmeden inanmayız. Annan Planı’nı kabul etti ama öldürmeler dört gündür devamediyor. Bu süreçte ABD, BM, Rusya ve İran dört önemli unsur. ABD ‘Öldürücü bir darbede yokuz, ancak lojistik yardımlar olabilir’ diyor. Tabii insani anlamda. İran’ın da tavrı belli. Onların da illa Beşar’la yürüme gibi bir iddiası yok.”

ŞİMDİ DAHA İYİMSER
Son olarak İran gezisinden sonra Suriye sorununun çözümü konusunda dahamı iyimser yoksa dahamı kötümser olduğunu soruyoruz.
Daha iyimserim” diyor. “Sandık fikrinde uzlaşmamız ve bölge dışımüdahaleye karşı olmamız iki önemli gelişme. Yeni bir Libya sendromu yaşanmaması gerekir. BMGüvenlik Konseyi kararı olmadan yeni bir operasyon olmamalı.”
Son cümlenin ardından Başbakan’a bu yoğun görüşme trafiği ve yorucu gezi sırasında bizi sık sık bilgilendirdiği için teşekkür ediyoruz.