Terör Türkiye'de hemen her gün gündemde. Ben de gazete arşivlerini tarayarak, terörün geçmişte basına nasıl yansıdığını inceledim. İlk silahın atıldığı gün olan 15 Ağustos 1984 gününün gazetelerinde, ayrılıkçı terörün bir askeri öldürdüğü yazıyordu. Ve o askerin adı Süleyman Aydın'dı. Erzincan'ın küçük bir köyünden Siirt'in Eruh ilçesine gönderilmişti. Henüz 20 yaşındaydı ve askerliğinin 8'inci ayındaydı. Belki kimse hatırlamıyor onu artık. Ancak Süleyman, Türkiye'nin PKK terörüne verdiği ilk şehitti. Yaşasaydı bugün 48 yaşında olacaktı. Terör ateşinin ilk düştüğü ocakta, bazı soruların yanıtlarını bulurum ümidiyle uçağa bindim ve Erzincan'ın Merkitli köyüne doğru yola çıktım.

MORAL KAYNAĞI MUHTAR
216 haneli Merkitli köyü, aslında tam bir cennet. Kavun, karpuz, domates tarlalarının arasında, büyük söğütlerin havayı serinlettiği, hemen yanından Fırat'ın Karasu kolunun aktığı yeşillikler içinde genellikle Alevi nüfusun çoğunlukta olduğu bir köy. Nüfusu bin 300 kadar, ancak yazın gelen gurbetçilerle bu rakam iki katına çıkabiliyor. Köye girdiğimde beni 2004'ten beri muhtarlık yapan Mehmet Fırat karşılıyor. Kendisi bu köyün tek moral kaynağı. Hollanda'dan kesin dönüş yaptıktan sonra hayatını köyüne adayan Fırat, köyü kalkındırmış. Gelir gelmez sigarayı yasaklamış, ardından köyün toprak yollarını asfaltlatmış. İlk cemevini açıp sosyal tesis kazandırmış. Birlikte erken saatlerde şehitliğe gidiyoruz. Köyün hemen arkasında bulunan şehitliğe Süleyman Aydın'ın ismi verilmiş. Başında bir Türk bayrağı var. Süleyman Aydın'ın ailesi, doğum tarihini tam hatırlayamadığı için "doğum" bölümüne sadece yıl yazılmış. Ölüm günü ise şehit düştüğü tarihi gösteriyor.

AĞABEY: 30 YILDA NE DEĞİŞTİ?
Şehidin mezarına çam ağaçlarını kendilerinin diktiğini, yolunu da kendi imkânlarıyla yaptırdıklarını söylüyor. "Aslında çok bir şey istemiyoruz" diye söze giriyor Muhtar Fırat ve devam ediyor: "Bu şehidimizin anısı değerlidir. Bu ülke için canını vermiştir. İlk şehidin niye öldüğünü anlamadan geri kalanları anlamamız mümkün değil. Çözülemeyecek sorun yoktur. Bakın İstanbul'da ne çok kimlik var; Roman'ı, Türk'ü, Kürt'ü, Çerkez'i, Laz'ı hepsi bir arada ekmeğini kazanmaya çalışıyor. Türkiye'nin de sorunu ekmek. Doğuda iş-aş olsaydı terör olur muydu? Tok insan eline silah almaz. Artık ocaklar sönmesin." Bir süre sonra sohbete ilk şehit Aydın'ın ağabeyi Celal Aydın katılıyor. Celal Aydın, ailenin 8 çocuğundan biri. 4 erkek kardeşlermiş. Gündemi yakından takip ediyor Aydın. Söz PKK'ya gelmeden önce bana Vietnam, Kore, Afganistan, Irak ve Suriye üzerine uzun bir konuşma yapıyor. Ardından da "Büyük güçler hep devrede, Türkiye nasıl uzak kalsın?" diye hayıflanıyor. Kardeşinin ölümünden bu yana durumun hiç değişmediğinin altını çizen ağabey Aydın, "Artık soranlara bu konuyla ilgili hiçbir şey duymak istemediğimi söylüyorum. Çünkü ne konuştuysam hiçbir şey değişmedi. 30 yıldır yazıldı çizildi, değişen ne var?" diyor. Ağabey, annesinin de 34 yıldır gözyaşının dinmediğini de söylüyor. "Anaların ağlamaması için ne yapılmalı" soruma ise şu yanıtı veriyor: "Sadece ülkenin kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor. Kendi çıkarlarımızı, halkımızı, askerlerimizi düşünmeliyiz, başka ülkelerininkileri değil." Köy kahvesinden kalktıktan sonra şehidin annesinin yaşadığı eve gidiyoruz.

AĞLAMAKTAN GÖZLERİ SÖNDÜ
Acılı anne Hanife Aydın, gözlerinde güneş gözlükleriyle bahçede oturuyor. 88 yaşında, Türkçe anlıyor ancak Zazaca konuşuyor. Gazeteci olduğumu öğrendikten sonra ev ahalisi beni, "Konuyu lütfen açmayın. Acısı zaten hiç dinmedi, tansiyonundan korkuyoruz" diye uyarıyor. Neredeyse tüm gününü o sandalyede mezarlığa dönük şekilde oturarak geçiriyor. Gözleri artık ağlamaktan sönmüş, görmüyor. Elini öpüyorum, yanında bir resim çektirdikten sonra kahvelerini içip kalkıyorum. Hemen yolun karşısında karpuz ve kavun toplayan gençlere rastlıyorum. İçlerinden Zonguldak'ta üniversite okuyan Çağlar Kaya, "Süleyman ağabey öldü, arkası kesilmedi gitti" diyor. Halen 26 yaşındaki ağabeyi de İzmir'in Narlıdere ilçesinde askerlik yapan Kaya, "Askerler 15 Ağustos'ta gelip annenin evini ziyaret ediyor. Ama bu yetmez ki... Partiler birleşse, anma töreni düzenlense. İlk şehit niye verilmiş, bunun yanıtı verilmeden terör çözülmez" diyor. Köyden ayrılırken terörün her ailenin ocağına ayrı bir ateş düşürdüğünü ve 28 yıl 128 yıl geçse bile sönmeyeceğini düşünüyorum. Ama Erzincan'ın bir köyünde oturanlar çözümü sunabiliyorsa belki de çözüm o kadar da uzakta değildir.