Pazar günü, şehitlerin acısıyla sokağa dökülen insanların yürüyüş günüydü. Kimi yerlerde oldukça kitlesel katılımlarla yapılan bu yürüyüşlerin bazılarında, tedirgin edici gerilimler yaşandı. 14 Temmuz’da Silvan’da 13 askerin şehit olmasının ardından hızla yükselen tepkiler, çağrısı daha önce yapılan, ‘Şehitlere Saygı Yürüyüşü’ ile doruk noktasına ulaştı. Ama İstanbul, Elazığ, Adana ve Mersin’de tehlikeli gerginlikler yaşandı. İstanbul, Mersin ve Adana’da BDP binaları, Elazığ’da parti binasının yanı sıra Kürtlere ait bazı işyerleri taşlandı. Daha önce Bursa İnegöl ve Hatay Dörtyol’da da yaşanan ancak lokal kalarak tecrit olan etnik gerilimin, henüz kıvılcım düzeyinde de olsa, bu kez birden fazla yerde yaşanmış olması dikkat çekiyor. 
 
Pazar günkü yürüyüşe katılanlar büyük oranda sosyal paylaşım sitelerinde örgütlenmişti. Bu siteler, sivil inisiyatifin yaygınlaşması açısından önemli avantajlar sağlıyor. Ama yaygın ve kolay erişimleri, buralarda kullanılan ‘dil’ ve bu tür ‘sanal’ örgütlenmelerin önlenemez ‘kontrolsüzlüğü’ de bir tehlikeye işaret ediyor. Pazar günü yaşananlar, internetten buluşan insanların bir gösteri disiplini içinde tutulmasının zorluğunu gösterdi. 24 Temmuz için benzer eylem çağrıları olması ve internette sert bir dilin kullanılması ise endişeleri artırıyor. 
Peki pazar günkü eylemlerin çağrıcısı kim? Ortak tepki, eşzamanlı bir organizasyona nasıl dönüşebildi? 
 
Çağrı İzmir merkezli 
Bu soruların yanıtını sosyal paylaşım sitelerinde aradık. Yürüyüş çağrısı, Silvan’daki çatışmadan önce, Yüksekova’da iki uzman çavuşun öldürülmesi üzerine yapılmış. Üstelik sadece şehitler için değil, ‘sahte belgelerle hapiste tutulan komutanlar’ için de bir protesto davetiymiş. Facebook’daki ‘Şehitlerimizi Hatırlatacağız! Unutturmayacağız! Geliyor Musunuz?’ başlıklı etkinlik önerisinin üç temel çağrıcısı var. Reha Kazar, Coşkun Demir ve Leyla Atamer Türk. Reha Kazar, bazı yazıları İzmir merkezli aylık gazete İlkkurşun’da yayınlanan bir yazar. Aynı gazetenin internet sitesinde gazeteci Banu Avar’ın da bu yürüyüşe katılım çağrısı var. Yürüyüşün ayrıntılarını konuşmak ve yaşanan gerginlikler hakkında görüşlerini, bundan sonraki programlarını sormak için ulaşmaya çalıştığımız Reha Kazar, basınla görüşmek istemediğini söyledi. Kazar, 14 Temmuz’da, ‘Türk Halkına Terörle Mücadeleye Davet Seslenişi!’ başlığıyla okurlarına şunları yazmış: “Bir etkinlik başlatma planı yaptık. Bendeniz Reha Kazar, Coşkun Demir, Leyla Atamer… Bundan 1 hafta önce yaptığımız etkinlik 13 şehidimizden sonra müthiş bir katılım yakalamış durumda.” Bu çağrı, “Zaman oturma değil, eylem zamanıdır” sözleriyle son buluyor. 
 
Ve gerçekten de çok etkili oluyor… Facebook’taki sayfa adeta akına uğruyor. 1 milyonu aşkın kişinin ziyaret ettiği sayfada 162 bin kişi yürüyüşe destek bildiriyor. Benzer isimlerle başka sayfalarda aynı çağrı yapılıyor. Bazı kentlerde yerel sayfalar açılıyor. İlkurşun internet sitesi, ‘Tapuna Sahip Çık’ ve ‘Vardiya Bizde Grubu’ da çağrıya katılıyorlar. Ortak çağrı metni ise şöyle: “Amacımız siyaset ve partiler üstüdür. Gayemiz sadece şehitlerimizdir. Ayrıca sahte belgelerle hapis edilen askerlerimize de destek vereceğiz! Lütfen sadece Türk bayrakları ile toplanalım.” 
 
Bu metindeki ‘sahte belgelerle hapis edilen askerlerimiz’ ifadesi küçük çaplı itirazlara yol açıyor ama genellikle pek dikkat çekmiyor. Ve çok başarılı bir internet örgütlenmesinin ardından pazar günkü eylemler gerçekleşiyor. 
 
Gece yarısı eylemleri yapılabilir 
17 Temmuz çağrısını yapan grupların şimdi 24 Temmuz için de benzer bir çağrısı var. Hatta daha ilk çağrının dibine bir not olarak düşülen şu satırlara bakılırsa sürpriz eylemler de gerçekleşebilir: “Tek yetkili meydanlarda toplanan insanlardır ve kendi kendilerini organize edeceklerdir. Ayrıca; gece 3 veya 4’ten sonra ansızın meydanda binlerce kişiyle toplanmak, sesimizin daha fazla ‘uyuyan’ kişiye ulaşması açısından etkili olabilir. Bu konu için geceden gelebilirim diyenlerin sayısı artarsa bu plan çerçevesinde eylem yapılacaktır.” 
 
Bu çağrının sahipleri bizimle konuşmayı kabul etseydi, başarılı örgütlenmelerinin yanı sıra iki soru daha soracaktık: 1. Pazar günü yaşanan gerginlikleri gözeterek, sonraki eylemlerde sağduyu çağrısı yapacak mısınız? 2. Eylemlerde bir ‘doğal liderlik ve disiplin’ olmaması sizde bir endişeye yol açıyor mu? 
 
Ece Temelkuran’a ‘kansız tweet’ler 
Artan siyasal gerilimin izleri internetteki sosyal paylaşım sitelerine de yansıyor. Ancak internet ortamının sağladığı ‘konfor’, ırkçı ve yakışıksız davranışların da giderek artan oranda ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunun son örneğini gazeteci yazar Ece Temelkuran yaşadı. Temelkuran, Twitter hesabından anneannesi için kan aradığını yazdı. Bazı takipçilerinden, ‘Kanı Kürtler versin’, ‘Kanı Ermeniler versin’ yanıtlarıyla karşılaşan Temelkuran, cevap olarak şunları yazdı: ‘Kanı Kürtler versin, beter ol’ diyenlere cevap: Batman, Diyarbakır, oralardan uçakla gelmek isteyen yüzlerce kişi oldu. Başım üstüne! ‘Kanı Ermeniler versin’ diyenlere cevap: Merak etmesinler, kan vermek isteyen Yahudi ve Ermeni ‘can’lar vardı, onlar da var olsun.