İktidar herkesin sahip olmak istediği bir kaynaktır. Kimlik nezdinde psikolojik olarak güçlü olmayı çocukluğumuzun arka sayfalarında bizden başka herkese yukarı doğru bakarken kazınmış bir ihtiyaçtır. Annemiz babamız ve bizden büyük olan herkesle yukarı doğru giden bir iletişim kaynağına sahip olmak psikolojik olarak aşağı doğru giden iletişim kaynaklarına ihtiyaç duymamızı ve bu yönde bir açlığı beraberinde getirir.

Kişilik olarak güçlü olmak isteyen herkes bunu bir şekilde evinde aile hayatında, yolda yürürken, makamında iş yaparken, toplum önüne çıktığında konuşurken kendini güçlü hissetme eğilimi gösterir. Çünkü ancak güçlü olanlar kendi hayat kurallarını ve yaşam alanlarının sınırlarını belirleyebilirler. Güçlü olmadığınızda ise size verilen yada sunulanla yetinirsiniz. Fıtrat olarak insan varoluş sürecinin içinde olduğu alanda kendini ifade edebilecek ve özgürce hareket edebilecek uyum ve kabiliyette yaratılıştır. Bu yüzden çocuklara bakarsanız onlar kendilerini en güvende hissedebilecekleri role çok çabuk bürünürler ve bu hali sürdürebilirler. Mesele güçlü olma yada iktidar sahibi olma yeteneğimiz değildir. Mesele sahip olduğumuz gücü ve iktidarı ne için kullandığımız meselesidir. Tamda bu noktada devreye usül girer. Çok ünlü bir yönetim üstadı derki “ kimileri makamlar tarafından kimliğe kavuşur ve terbiye edilir, kimileride makamları terbiye eder ve kimlik verir”. Bütün mesele de budur. Etken olarak mı gücü kullanıyorsunuz yoksa iktidarın oyuncağımısınız.

Güç yönetimsel bir olgudur. Yapmak fiili etkinliğini sizin gücünüzden alır. Bir ileri boyutunda ise yaptırmak fiili vardır ve güç kaynağını nasıl kullandığınızda burada devreye girer. Usta ellerin yönetimi ile gücü kullanamayanların yönetimi arasında ki fark burada başlar. Gücünüzü makamınızdan, yetkinizden, paranızdan, toplumsal statünüzden alabilirsiniz. Birileri size bu gücü sağlamış olabilir. Ama güce sahip olmanız yönetimsel olarak bakıldığında sizi yönetebilen kişi yapmaz. Karar verebilme, insiyatif kullanma ve en önemlisi de sizden çevreye yayılan fayda sizin güçlü olmanızda ki etkinliği belirleyen faktörlerdir. Çok sağlam temelleri olmayan kişiler bu fonksiyonları yerine getiremez. Her nasıl zirveye gelmiş olurlarsa olsunlar bu güç onların önce şaşırmasına sonra da yalpalamasına ve sonrada yıkılmasına yol açar. Tarihte bununla ilgili çok fazla örnek görebilirsiniz. Örneğin Adolf Hitler çok güçlü bir lider ve yönetici idi. Fakat ne zaman ki karar verme konusunda yanlışlar yapmaya başladı bireysel algı yönünde gücü kullanmaya başladı yıkıldı. Tarihte gücünü egosu ile kullanan liderlerin ve yöneticilerin çöküşüne yönelik pek çok hikaye görebilirsiniz. Güç ihtiyaç duyulduğu kadar doğru ellerde şekillenmesi ve yoğurulması gereken bir olgudur. Yoksa ateşten bir zırh olur ve önce içindekini yakar.

Ben babayım bu evde benim sözüm geçer

Benim dediğim olacak diyen yönetici

Buranın hakimi benim deyip hizmet etmeyi unutan lider

Tebasının memnuniyetini önemsemeyen müdür

Gücün sadece nimetlerinden faydalanıp zahmetleri ve gerekleri noktasında çaba sarfetmeyen kişi iktidarın mahkumu olmaya mecburdur ve onun istediği kadar gitmek ve hareket etmek zorundadır. Toplum içinde de söylendiği gibi “ne oldum delisi olanlar” bu  gruba çok rahatlıkla girerler. Yükselişi ani ve hızlı olmakla birlikte ağır ağır çöküşünü fark edemez ve dibe vurduğunda da artık çok geçtir. Çünkü farkına varmadan paylaşılmış güçleri, dağıtılmış yetkileri ve kendine kalan handikapları ile sadece imza atan bir yetkili olmaktan daha öteye gidemez.

Bu konuda yazımında başlığı oluşturan “İktidar mahkumları”, “Atlas Vazgeçti”, “ Önce Bütün Kuralları Yıkın” isimli kitapları alabilir ve güçlü bir kişilik sahibi olmanın yanında bunun nasıl şekillendirebileceğinizi ve ateşten gömleği yanmadan nasıl giyebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Yoksa yanmaya mahkumsunuzdur. Ve unutmayın külleri sadece nehre savuran inançlarda küller kıymetli bizde de böyle bir inanç yok. Geçmişe baktığınızda vazgeçilmez güçlüleri ve gücü ile yakıp kavuranları görebilirsiniz.