İbni Haldun da Mukaddimesi’nde bir iktidarın ömrü hakkında sırasıyla zafer, refah israf, ittifak ve çöküş süreçlerinden geçtiğini söyler ancak bunların süreleri hakkında bir şey söylemez.

AK Parti’nin bu dönem dışında yerel teşkilatlarında görev yapan dostumuz Coşkun Irmak geçen haftaki aydınpost’taki (29 Eylül) AK Parti’nin kibirlilerini konu ettiği yazısında:

(…) Lider Reis yol arkadaşlarını sık sık uyarıyor, gönül alın diyor, kibirliler gönül kırıyor.

Vatandaşa dokunun diyor, kibirlilere yanaşılamıyor.

Telefonlara çıkın diyor, bırakın vatandaşı yıllarca mahalle başkanlığından başlayıp her kademede canla başla çalışan partililerin telefonlarını bile açmıyorlar.

Vefalı olun diyor, vekilleri olsun diye sokak sokak çalışmışları görmezden geliyorlar.

Selamlaşın diyor, selam vermeyi bırakın, selam bile almıyorlar, taban bunları anlatacak birilerini bulamadığı için kendi aralarında konuşuyor,” diyor.

Burada kibir; iktidar kadrolarında bozulmayı, vatandaşla bağını koparmayı, iktidar avantajını başka alanlarda kullanmayı ifade ediyor.

Bu özeleştirilerin muhatabı yazıda belirtilmiyor ancak hedef kitle genel de olsa yerel de olsa sonucu değiştirmez.

Çünkü her iktidar gibi AK Partili kadrolar da yozlaşma sürecini yaşıyor, hem de hat safhada…

Lord Acton’un o ünlü sözünü hatırlayalım: ”İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.”

Siz yozlaşma yerine bozulma, güç zehirlenmesi de yazabilirsiniz.

Hele bir de uzun süreli olursa iktidar olmanın doğası gereği Coşkun Irmak dostumuzun sözünü ettiği yönetici kesimde yozlaşma kaçınılmaz olur.

Tarih boyunca bütün dünyada olduğu gibi güç zehirlenmesinin bizim Siyasi Tarihimizde de örnekleri vardır.

1950’ye kadar CHP’nin iktidar olduğu tek parti döneminde yönetici kesimdeki yozlaşma çok partili dönemin başlangıcı Demokrat Parti’nin doğmasına ve iktidarı CHP’den devralmasına neden olmuştu.

AK Parti’den sonra çok partili dönemde Türk Siyasi Tarihi’nin en uzun ikinci iktidarı Demokrat Parti yöneticilerinde (1950-1960) yozlaşma o hale gelmişti ki, muhalefeti devlete zararlı bir akım gibi görme yanlışlığına düşürmüştü.

Bunun bir sonucu:

BİR: Millet Partisi Lideri Osman Bölükbaşı’nın seçilmesinin önüne geçmek için Kırşehir’in ilçe yapılması,

İKİ: iktidarı güçlü göstermek için DP teşkilatlarını bir çatı altında toplayan Vatan Cephesi’ne katılan isimlerin her gün radyodan ilan edilmesi,

ÜÇ: Muhalefetin ve basının eylemlerini soruşturmak, gerekli görülen hallerde cezalandırmak için iktidar milletvekillerinden meclis kararıyla Tahkikat Komisyonu kurulması o dönemin güç zehirlenmesinin belli başlı göstergeleridir.

Lord Acton’un “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır,” tezine göre yaklaşık 20 yıldır iktidarda olan AK Parti kadrolarının yozlaşmadan payına düşeni alması eşyanın tabiatına uygundur.

Kâtip Çelebi der ki:

Devletler insanlara benzer ve çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılıktan sonra insan ömrü nasıl son buluyorsa devletlerin de tıpkı insanlar gibi doğuş, yükselme ve gerileme dönemlerinden sonra varlıkları son bulur.

Nasıl ki, bir usta doktor elinde bir hastanın ömrünün biraz daha uzama ihtimali varsa adaletli, idealist idarecilerin yönetimindeki devletler de normal sürelerinden fazla varlıklarını sürdürebilir.

İbni Haldun da Mukaddime’sinde bir iktidarın sırasıyla zafer, refah, israf, ittifak ve çöküş dönemlerinden geçtiğini söyler ancak bunların sürelerini söylemez.

Bir devletin ömrünü nasıl ki, liyakat sahibi bir hükümdar uzatabiliyorsa bir iktidarın ömrünü de siyaseti bireysel hırsları için değil millet için yapanlar uzatabilir.

Ancak Coşkun Irmak’ın yazısından da anlaşılacağı üzere AK Parti kadroları Aydın’da o ömrü uzatmaya katkı yapmaktan hayli uzaklar.

Teşkilat yöneticileri seçim başarısı için ümitlerini Reis’e bağlamış durumdalar.

Fakat bu durumdan Ankara rahatsız.

Yakın zamanda gerek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun gerek Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Aydın’ı ziyaretlerinin asıl nedeni kulak çekmeye yönelik bu konu olmalı.