Pandemi tüm dünyada devam ediyor. Covid-19 virüsü olanca hızı ile yayılmaya, yayıldığı yerlerde can almayı sürdürüyor. Kaybedilen insan sayısı bir yıl içinde iki milyonu aştı. Aşılama çalışmaları başladı ama sonucu ne olur, can kayıplarının önüne ne zaman geçilir, bilemiyoruz.

Dünya tarihinde kolera, veba, grip ve Aids salgınları nedeniyle milyonlarca insanın öldüğünü biliyoruz. Bilinen ilk büyük salgın Roma İmparatorluğu dönemindeki (Altıncı yüzyıl) veba salgınıdır. O zamanki Dünya nüfusunun yüzde kırkı bu salgında öldüğü için en büyük salgın olarak kabul edilir.

Bunu yine Avrupa kıtasındaki Kara Veba (On dördüncü yüzyıl) salgını izler. Bu salgından elli milyona yakın kişinin öldüğü bilinmektedir.

Üçüncü en büyük salgın ise yakın zamanda başlayan Aids (Başlangıcı 1960) salgınıdır. Toplam otuz iki milyon kişi bu salgında hayatını kaybetmiştir.

Bunlardan başka kolera, veba, çiçek hastalığı, tifüs ve grip salgınları sonucu en az bir milyon kişinin yaşamını yitirdiği çok sayıda salgın etkili olmuştur ve olmaya devam edecektir. Özellikle İspanyol gribi, domuz gribi gibi salgınlar çok kısa sürede yayılması ile ünlüdür.

İnsanlık tarihinde görülen bu salgınlar bir şekilde tedavisinin veya aşısının bulunması ile ya son bulmuş, ya da öldürücü etkisi azaltılmıştır. Ama  ülkemizde görülen "İdrak yolları enfeksiyonu" salgını ise çok öldürücü olmamasına rağmen giderek daha büyük kitleleri etkisi altına almaya başlamıştır.

Bu virüs sinsice yayıldığı için fark edilmesi oldukça güçtür. Bu nedenle yayılma hızı yüksektir. Etkileri oldukça ağır, kurtulmak ise oldukça zordur. Virüs özellikle beyni esir alır ama virüsten etkilenen kişi bunu anlamaz ve inanmaz. Çok kısa sürede kişinin anlama özelliğini yiyip bitirir. Bu saatten sonra artık ne yapsanız hasta olduğuna inandıramazsınız. Virüsün etki süresi uzadıkça tedavisi zorlaşır, bir noktadan sonra ise iflah olmaz düzeye ulaşır. Hatta bir süre sonra kendi söylediklerine bile inanmaz, otuz saniye önce söylediğini inkar eder. İyi bile olsa her söylenen şeyi kendisine saldırı olarak algılayıp körü körüne savunmaya geçer. Tutarsızlık onun için her şeydir.

Tıpkı Dunning-Kruger etkisi gibi.

Bu etki; "yanlış sonuçlara veya talihsiz seçimlere varanlar, sonuçların yanlışlığını veya seçimlerinin talihsizliğini anlayabilecek yetkinlikte olmayabilir" der.

Yetkin olmayan insanlar becerilerine aşırı değer biçme eğiliminde olurlar. Yetkin olmayan insanlar diğer insanlardaki gerçek beceriyi fark edemezler. Yetkin olmayan insanlar kendilerindeki yetersizliğin boyutunu göremezler. Eğer bu yetkin olmayan insanlar becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerini fark edip kabul ederler.

Sonuç olarak insanlar, yetersiz oldukları konularda yetersizliklerini fark edemeyecekleri gibi, sanki konuyla ilgili her şeyi biliyormuşçasına aşırı özgüven kazanırlar.

Onlar için herşey güzeldir, sorunlar içinde yaşasalar bile kendilerini hayal dünyaları içinde görürler. Hani derler ya; "Nuh der ama peygamber demez" işte bu anlayış onların yaşam felsefesi olmuştur. Ona doğru diye gösterilen yanlış için sonuna kadar mücadele eder, bunun yanlış olduğunu görse bile sorgulamaz. En büyük özelliği elmanın armut olduğunda ısrarcı olmasıdır. Saçmalamak ana karakterdir. Öğrenilmiş çaresizlik düşüncesi ile doğruyu bulmak için asla mücadele etmezler. Tıpkı boş bir sandalyeye bağlanan koca filin orada beklemesi gibi.

Çözümün eğitimden geçtiğini ve okumanın şart olduğunu bilir ama ısrarla bunu yapmayarak idrak etmemeyi seçer. Onlar için bu durumda sorun yoktur ama karşısındaki kişiler için durum ızdırap vericidir.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

"Dur, dinle. Hep konuşursan hiçbir şey duyamazsın." (Kızılderili atasözü)