TRT 2'ye "Film Gibi Hayatlar" adlı program hazırlayan Hülya Koçyiğit, eleştirilere yanıt verdi...

71 yaşındaki sanatçı, "Liyakata bakılıyorsa benim kültür sanat kanalına sinema programı yapmamdan doğal ne olabilir" derken TRT'ye 8 yıl içinde 3 ayrı proje önerdiğini ve hepsinin reddedildiğini söyledi.

TRT 2'de "Film Gibi Hayatlar" programınız hayırlı olsun, ne kadar oldu başlayalı?

- Çok teşekkür ederim. 4 hafta oldu...

Şimdiye kadar kimleri konuk ettiniz?

- Türker İnanoğlu, Perihan Savaş, Orhan Gencebay ve Göksel Arsoy... Aslında ilk önce kendi arkadaşlarımı Türkan (Şoray), Filiz (Akın), Cüneyt (Arkın) ve Ediz'i (Hun) ağırlamak istiyordum. Hepsini aradım ama maalesef her birinin manisi vardı.

Bu hafta kim konuk olacak?

- En son Selda Alkor'u ağırladım...

Uzun süredir TV'de programınız yoktu...

- Evet, en son 1998 yılında Show TV'de "Son Çare" diye bir program yaptım. O program beni hasta etmişti... Çünkü o programda çaresiz insanlarla karşılaştım, çok acı şeyler gördüm. Kendimi kasmaktan boyun fıtığı oldum. Neyse ki yeni programımın formatı çok başka.

Evet, sinema ve sohbet...

- Türk sineması kültürel bir hazine... Bu hazineyi var eden sinema emekçileri var. Onlarla söyleşi yapmak ve bu emekçi isimleri bir kez daha gündeme getirmek istedik... Programda onlarla sadece sinema değil, aileleri ve birikimleri hakkında da konuşuyoruz.

ARTIK OYUNCULUK YAPMAK NİYETİM YOK

Türk sineması efsaneler yarattı: Siz, Türkan Şoray, Filiz Akın ve Fatma Girik'ten oluşan "dört yapraklı yonca"mız, Kadir Abi, Cüneyt Abi... Türker İnanoğlu gibi efsane yapımcılar... Yeni nesilden böyle efsaneler doğar mı?

- Yok, olması da beklenemez. Dizilerde hâlâ Yeşilçam hikâyeleri işleniyor... Neden, çünkü halk bu hikâyeleri seviyor ve onları izlemek istiyor...

Buna rağmen çoğu tutmuyor, birkaç bölüm sonra hemen yayından kaldırılıyor...

- Dizi saatleri çok uzun... Çalışma şartları giderek ağırlaşıyor. Çok özenerek bir seri meydana getiriyorlar ama daha 3'üncü bölümde yayından kaldırılıyor. Büyük bir yıkım, hayal kırıklığı oluyor. Mesela Uğur Yücel'in dizisi "Yüzleşme" ve Erkan Petekkaya'nın oynadığı "Vurgun" ikisi de çok kaliteliydi, yayından kalktı. Kaliteye artık prim vermiyor muyuz, ne yapıyoruz? Hiç ummadığımız diziler, basit hikâyeler daha çok ilgi görüyor.

Sizin dizilere dönmek gibi bir niyetiniz var mı?

- Oyunculuk yapmak gibi bir niyetim yok artık.

Oyunculuk defterini tamamen kapattınız mı?

- Asla demek istemiyorum ama niyetim yok şimdilik. Belki çok içime sinen dizi ya da sinema teklifi gelirse kabul edebilirim.

Dijital platformlarda sizi görsek ne güzel olur. Oradaki yapımların süreleri hem daha kısa...

- Çok doğru, orada çalışma şartları daha medeni... Netflix'in yerlisini hayata geçirmek lazım. Galiba bir tane var..Yerli dijital platformların çoğaltılması gerekiyor... Dışa bağımlı kalmak, Türk sinemasının lehine olmaz. Bizim yaratmamızda fayda var. BluTV gibi Netflix'in yerlisini yapmalıyız.

SELİM İÇİN VARSA YOK HÜLYA'SI

Torununuz Neslişah'ın ikinci çocuğu da oldu...

- Evet, bir oğlu vardı. Şimdi de bir kızı oldu.

Kaç yaşındalar?

- Erkek, 3 yaşında. Kız da 7 aylık oldu.

Torununun çocuğunu kucağına almak nasıl bir his?

Gerçekten muhteşem bir duygu... Dünyada yaşanılacak en tatlı duygu. Bundan daha tatlı bir şey düşünemiyorum. Ben Neslişah dünyaya geldiği zamanda havalar uçtum... Ama bu küçük torunlar beni delirtiyorlar.

Siz zaten çok genç yaşta anneanne oldunuz...

- Evet, şimdi de nine oldum ya da büyükanne mi denilir? İşin komiği Emir bana "anneanne" diyor. Gülşah'a (Alkoçlar) küçük anneanne. Kendi çözümünü kendi buldu.

Küçük torunları çok sık görüyor musunuz?

- Tabii, bana muazzam mutluluk ve enerji veriyorlar. Onlarla vakit geçirirken kendimi daha genç ve dinamik hissediyorum. Çünkü onlara yetmem, yetişmem lazım.

Selim Abi (Soydan) ne yapıyor torunlarla?

- O da benim gibi... Onlarla vakit geçirirken kendimizi kaybediyoruz...

Selim Abi bir röportajında "Hülya'yı kızımdan çok seviyorum" demişti... Şimdi burada olsa sormak isterdim, "Torunlardan da çok seviyor musun Hülya'yı" diye...

- Onun için değişmiyor... Varsa yoksa Hülya'sı... Ama şimdi küçük toruna da tapıyor. O da bizi çok seviyor... 1 hafta görmese bizi, "Niye bizim eve gelmiyorsunuz" diye sitem ediyor.

GÜLŞAH KEMOTERAPİ ALIRKEN BENİ YANINDA İSTEMEDİ

Kızınız Gülşah da, siz de kanseri yendiniz... Nasıl şimdi sağlık durumunuz?

- İkimiz de iyiyiz, çok şükür. Onun 6 ayda bir serumlu bir ilacı var, onu alıyor. Ben de 6 ayda bir kontrol oluyorum. Benim hastalığım onunki kadar ağır geçmedi, daha erken fark edildi. O bile bile geç kaldı...

Nasıl bile bile geç kaldı?

- Aslında memesindeki kitleyi eliyle fark etmiş. Ama ilk önce, mayonun askısı orayı acıttı diye şişlik olduğunu düşünmüş. O zaman bir de yazdı, otellerindeydiler. İstanbul'a gidince kontrol olurum diye düşünmüş. O sürede 1 olan kitle 2-3 tane olmuş...

Tedavi sürecinde ona nasıl destek oldunuz?

- Gülşah, çok güçlü bir kadın... Hastalığını öğrendiği zaman bana, "Anne bu bir hastalık, tedavi olacağım geçecek. Gerekirse ameliyat da olacağım" dedi. Sanki "grip oldum" der gibiydi. 1 sene yakın kemoterapi gördü ve hiçbir kemoterapisinde beni yanında istemedi... "Sen duygusal bir insansın, ne olur gelme. Gelirsen çok etkilenirim. Benim arkadaşlarım geliyor. Biz orada sazlı sözlü vakit geçiyoruz" dedi, istemedi beni...

Siz eskiden sigara içer miydiniz?

- Evet, maalesef...

Ne kadar oldu bırakalı?

- Ameliyat gününden itibaren bıraktım... Gelmiş geçmiş olsun. Bu tür hastalıklarla karşılaşan insanlar için tek dileğimiz erken teşhis.

Bizim aramızda küslük olmaz

Filiz Akın ve Türkan Şoray, geçtiğimiz haftalarda beyin ameliyatı olan Fatma Girik'i evinde ziyaret etti. O ziyarette bulunmayan Hülya Koçyiğit, sebebini şu sözlerle anlattı:

Ben Fatma'yı hastanede iki kez ziyaret ettim. Eve çıkınca, toparlandıktan sonra giderim diye düşündüm. O gün de Filiz (Akın) ve Türkan (Şoray) berabermiş, spontane "hadi gidelim" deyip gitmişler. Beni aramadılar. Bir küskünlük yok. Her şey olur da aramızda küslük olmaz.

Altan'ın ailesiyle tanışınca ‘şimdi oldu' dedim

Damadınız Engin Altan'la aranız nasıl? Aileye ikinci bir oyuncu daha girdi...

- Çok iyi... Ben Selim'le evlenmeye karar verdiğimde annem çok büyük bir şok geçirmişti. Daha kariyerinin başındasın, üstelik futbolcu ile evlenmek istiyorsun diye tepki gösterdi. Futbolculuk o dönemde çok istenilen bir meslek değildi... Ben ısrar edince "O zaman bana izin ver, ailesiyle tanıştıktan sonra karar vereyim" dedi. Ardından Selim'in annesi ve babasıyla tanıştı. Annesi ve babası gayet İstanbul'un hanımefendisi ve beyefendisiydi...

Keza Selim Abi de öyle...

- Yok, Selim biliyorsun "Piç Selim"... (Gülüyor) Ailesi gerçekten muhteşem insanlardı. Onlar evden gittikten sonra annem bana onay verdi. "Böyle bir ailenin içinde yetişmişse, kadına nasıl davranılır, bir ev nasıl yönetilir bilir" dedi. İnsan ailesinden sevgi gördü mü, insan ilişkileri hep iyi oluyor. Ben de aynı şeyi şimdi Altan için düşünüyorum.

Siz de Neslişah'a, "Altan'ın ailesini gördükten sonra mı karar vereceğiz" dediniz?

- Yok, öyle demedim ama ailesiyle tanıştıktan sonra "tamam şimdi oldu" dedim. O kadar güzel bir ailede yetişmiş ki... Annesi, babası, ablası, abisi, hepsi de çok güzel insanlar... Altan, komplekssiz, sevgiye doymuş, mutlu biri. Mutlu olduğu için ailesini de mutlu kılıyor. Bizim aramız da çok iyi.

Birlikte nasıl vakit geçiriyorsunuz?

- O çok yoğun çalıştığı için çok sıklıkla beraber olamıyoruz. Olmak için bayağı çareler arıyoruz. Ama ne zaman beraber olsak çok güzel vakit geçiyoruz. Özellikle yurtdışında olduğumuz zaman beraber sinema ve tiyatroya gidiyoruz. Kütüphanede kitaplar seçiyoruz. Altan da benim gibi mesleğini çok seviyor. En çok da onu tiyatroda seyretmek istiyorum.

En sevdiğiniz yanı nedir Altan'ın?

- Onun en çok hoşuma giden tarafı, yalnızca kendi ve kariyeri için yaşayan egoist bir adam değil. Sosyal meselelere de çok duyarlı... Sürekli insanlar için ben ne yapabilirim diye düşünen bir adam. Afrika'da çıktığı safarinin görüntülerini belgesel yaptı.

O belgeselin gelirini de Afrika'daki su kuyularının açılması için bağışladı. Şimdi de dünyada artan plastik kullanımına dikkat çekmek için yeni bir proje hazırlığı içinde...

Yapılması gereken çok şeyimiz var

Siz ve Orhan Gencebay'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yakınlığınız gündemde...

- Sadece biz mi, Cumhurbaşkanına kim yakınsa eleştiriliyor. Bilmiyorum neden, ben de merak ediyorum. Sanatçı toplumun her alanındaki olumsuzluğa, her şeye eleştiri getirebilir. Onun için sanatçıya muhalif denilir. Görevi sadece iktidara muhalefet etmek değildir. Ben kendi mesleğimle ilgili eleştirilerimi hep dile getirdim.

İnsanların ruh dünyasını geliştirmek, kültürel ve sanatsal konularda daha verimli olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu konudaki eleştirilerim de dikkate alındı. Ve beni Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu'na seçtiler. Yapılması gereken çok şeyimiz var.

Ne kadar sıklıkla toplantı yapıyorsunuz?

- Haftada bir toplanıyoruz.

Kurulda neler görüşüyorsunuz?

- Kurulun amacı herkesin sanata ulaşabilmesi, herkesin kültürel hayatta var olabilmesi. O nedenle projeler üretiliyor. Bu projeler Cumhurbaşkanına sunuluyor. O, hangi projeyi seçeceğine karar veriyor.

100. Yıl Marşı hazırlanmalı

Şu anda komisyon gündeminizde ne var?

- Şu anda hepimizi motive eden tek şey Cumhuriyetimizin 100'üncü yıl kutlaması... 2023 için "bizim filmimiz" diyebileceğiz bir yapım çekmemiz gerekir. Cumhuriyet Marşı bestelenebilir. Tabii bunlar öneriler...

Komisyonda peki bunları yapabilecek isimler de geçiyor mu?

- Hayır... Belki Cumhurbaşkanlığı bir yarışma düzenleyebilir. 100. yıl için çekilecek film için senaryo yarışması, 100. Yıl Marşı beste yarışması gibi. Hatta bu Türkiye ile de sınırlandırılmaz, dünyayı da kapsayabilir.

Siz Orhan Gencebay'la birlikte komisyonda kendi sektörlerinizi mi temsil ediyorsunuz?

- Evet, Orhan Bey müzik için ben de sinema için çabalıyorum. Mesela bazı yapım şirketleri sinema alanında çalışan emekçi kardeşlerimiz için sigorta primlerini ödemedikleri için emekli olamıyor. Onlar için proje hazırladım.

Liyakata bakılıyorsa bu çok doğal

TRT'de program yaptığınız için gelen eleştirilere ne diyorsunuz?

- Gülüyorum... Liyakata bakılıyorsa benim kültür sanat kanalına sinema programı yapmamdan doğal ne olabilir?

Bu ülkede 50-55 senedir mesleğini yapan ve halkın gözünde saygınlığı olan sanatçıların bu göreve getirilmesi kadar doğal bir şey yok.

Türkan Şoray, sizin programınızın benzerini NTV'de yapıyordu. TRT 2 de bir kültür sanat kanalı. Ama siz program yapınca eleştiriliyorsunuz...

-Ben de bunu soruyorum. Mesele TRT ise... TRT kurumuna 2011 yılında program yapmak için müracaat ettik. Anadolu'daki kadınları tanıtmak üzerine kurulu bir programdı. Projeyi sunduk, cevap bile gelmedi. Sonra bir dizi projesi hazırladık, kabul edilmedi. Daha sonra Türkiye'nin girişimci kadınlarını anlatan bir program yapmak istedik, yine onaylanmadı. 8 senede kaç defa müracaat etmişim, kaç defa reddedilmiş?

O kadar reddedilmenin ardından TRT 2'den teklif gelince ne hissettiniz?

- "Kanal için sinema söyleşileri yapar mısın" diye sorduklarında inanamadım. "Yine bunun arkası gelmeyecek galiba" dedim. Çünkü artık TRT'yi unutmuştum, bu sefer onlardan teklif gelince Allah Allah oldum. Menajerim Bircan da "Sana bu kadar hakaret ediyorlar, bari değsin, yapalım" dedi. (Gülüyor) Ben de kabul ettim, çünkü yapacağım şey neticede kendi mesleğimle ilgili bir programdı.

71 yaşındayım botokstan ödüm kopuyor

Genç kuşak oyunculardaki botoks merakını nasıl buluyorsun?

- Oyunculuğu tutkuyla yapıyorsan botoks yaptırmaman lazım. Çünkü ifade veremezsin. Ben tavsiye etmiyorum.

Sizde var mı botoks?

- 71 yaşındayım, hâlâ yapamıyorum, ödüm patlıyor. Gülşah beni çok eleştiriyor, "gözkapaklarını ameliyat ettirmelisin, şuranı yaptırmalısın" diye. Ama değişmekten korktuğum için hiçbir şey yaptırmıyorum...

Selim Abi ile sizinki; ünlü bir futbolcu ve sinemanın yıldızının büyük aşkıydı... Bu durum seneler geçmesine rağmen hiç değişmiyor. Futbolcular yine oyuncularla birlikte...

- Futbolcular hep güzel kadınlara meraklı. Ne güzel... Güzel insanlar birbirlerini bulsunlar zaten... Son örnek Mesut Özil ile Amine Gülşe var mesela, çok yakışmışlar. Allah mesut etsin...