İmsak vakti ile birlikte kamyon kapıya dayanıyor. İçerisi erzak dolu. Kaldığımız barakadan bozma evdeki herkes seferber oluyor.
 
17 kilometre uzaklıktaki İfo-2 kampına hareket ediyoruz. Güneşin doğuşuyla birlikte kamptayız. Kadınlar, erkekler ayrı ayrı sıra olmuş, kimi çuvalını kapmış kimi eski elbisesini çuval olarak kullanmaya karar vermiş. Yardım dağıtılmaya başlanıyor, ortalık hareketleniyor.
 
Kimi sabırsızlanıyor, kimi yerinde oturamıyor. Asker mermiyi namluya sürüyor. İHH İnsani Yardım Vakfı ve Sadakataşı Derneği’ndeki arkadaşlar, “Biz insanlar ölsün diye değil ölmesin diye buradayız “ diyerek duruma el koyuyor. Önce çocuklu kadınlar sonra yaşlılar, içerisinde makarna, şeker, yağ, süt tozu ve pirinç olan erzak çuvallarını bir bir alıyor. Bin 600 aileye verilen erzak çuvallarını bir kişinin taşıması neredeyse imkansız ancak, alanların ayakları neredeyse yerden kesiliyor...
 
LOOK AT ME! TELL ME AAA!
Dağıtım yapılan alanın hemen arkasında ise bir önceki gece geç saatlerde gelen İHH’nın gönüllü doktorları AID’nin (Uluslararası Doktorlar Birliği ) çalışmalara başladığı haberi geliyor. Bir cipin bagajinı ecza deposu yapmışlar, önüne ise bir çadır masa atıp hasta kabullerine başlamışlar bile... Doktor Mahmut Coşkun ve hemşire eşi Yüksel Coşkun, izin günlerini kampta geçirmeye karar vermiş. Yüksel Hanım çocuğu soyunduruyor, Dr. Mahmut tedavi ediyor. Yüzlerinde bir mutluluk, anlatmaya kelimeler yetmez... Diğer tarafta 112 doktoru Muhammed Yaşar Sever... Kulağındaki steteskopu kâh röntgen cihazı kâh ultrason olarak kullanıyor. Sürekli “Look at me, Tell me” (bana bak, aaa de...) gibi cümleler kuruyor. Nasıl oluyorsa hepsi de anlıyor!..
 
Hasane adlı bir kadın doktorların olduğu alana öyle bir giriyor ki, o ana kadar sakinliğini koruyan Paremedik Yücel Muratoğlu yerinden fırlıyor. Annenin gözlerinde korkunun her emaresi mevcut. Ateşlenen çocuğunu Doktor Muhammet’e uzatıp yalvarmaya başlıyor, tercüman sanki kendi durumunu anlatır gibi tercüme etmeye başlıyor, “Ne olur doktor kızımı kurtar. Yusufum gibi onun da ölmesini istemiyorum. Doktor ne olur! Ne olur!...”
 
HEM YETİM HEM ÖKSÜZ
Kampların içinden araçla geçerken yanık sesli bir çocuğun Kur’an tilaveti kulaklarıma öyle bir hoş geliyor ki, şoförden hemen durmasını istiyorum. Aracın durması ile birlikte kilometrelerce peşimizden sürüklenen toz, bir bulut halinde sac barakanın üzerini kaplıyor. Dikenli, ağaçlarla çevrili bahçeden içeri giriyorum. İçeride, tenekelerle bölünmüş sınıflarda, yaşları 4-12 arasında değişen onlarca çocuk hocalarının dizinin dibinde yaş gruplarına göre Kur’an-ı kerim dersi görüyor. Selam vermemle hep bir ağızdan karşılık veriyorlar. Her talebe sırası geldikçe bir metre boyunda “loh” adı verilen tahtalara kendi elleriyle yazdıkları ayetleri okuyor, diğerleri ezber yapıyor.
 
Çocukların her birinin ayrı bir hikâyesi ama 10 yaşındaki Saliha’nınki, hepsinden farklı... Şeballe bölgesindeki çatışmalarda babasını, yolda da annesini kaybetmiş. Annesini oracıkta defnetmişler, iki kardeşiyle gelen gruba dahil olup sınırı geçerek kampa ulaşmış. Kampta kaldığımız alana dönerken ise bir kalabalığın devrilmiş bir kamyonun etrafına üşüştüğünü görüyorum. Şoför, sıkıştığı yerden çıkmadan kamyonun üzerinde ne kadar erzak varsa bir anda talan ediliyor. İftar vakti kaldığımız eve geri dönüyoruz. Kampta bir gün daha sona eriyor. Kim bilir bu gece kaç kişi daha aç yatacak? Kaç kişi sabahı dahi göremeden pençesine düştüğü hastalığa teslim olacak?
 
ANNE KUCAĞINA TESLİM
112 doktoru Muhammed Yaşar Sever kendisini Somali halkına adayan hekimlerimizden. Tedavi ettiği çocuğu annesine verirken gördüğü mutluluk Dr. Muhammed’e duygusal anlar yaşatıyor.
 
KARI-KOCA KAMPTALAR
Doktor Mahmut Coşkun ve hemşire eşi Yüksel Coşkun, Kenya’daki kampta yaraları sarıyor. Yüksel Hanım çocuğun elbiselerini çıkartıyor. Dr. Mahmut tedavi ediyor. Yüzlerinde bir mutluluk, anlatmaya kelimeler yetmez.
 
ÇOCUKLAR KUR’AN ÖĞRENİYOR
Kamptan geçerken yanık sesli bir çocuğun Kur’an tilaveti kulağımıza geliyor. Dikenli ağaçlarla çevrili bahçeden içeri giriyorum. Tenekelerle bölünmüş sınıflarda birçoğu yetim ya da öksüz onlarca çocuk hocalarının dizi dibinde Kur’an-ı kerim öğreniyor.
 
112 doktoru Muhammed Yaşar Sever, hasta çocukları ailelerinden teslim alıyor, muayeneden geçirip, gerekli tedaviyi uygulayıp tekrar annelerine teslim ediyor...
 
Yardım paketlerini alabilmek için herkes sıraya geçmiş, bekliyor... Önce çocuklu kadınlar sonra yaşlılar, içerisinde makarna, şeker, yağ, süt tozu ve pirinç olan erzak çuvallarını bir bir alıyor. Bin 600 aileye verilen erzak çuvallarını bir kişinin taşıması neredeyse imkansız ancak, alanların ayakları neredeyse yerden kesiliyor...
 
KAMYONU YAĞMALADILAR
Kampta kaldığımız alana dönerken ise bir kalabalığın devrilmiş bir kamyonun etrafına üşüştüğünü görüyorum. Şoför, sıkıştığı yerden çıkmadan kamyonun üzerinde ne kadar erzak varsa bir anda talan ediliyor.