Tüm insanlık olarak Corona virüsü ile yatıp kalkmaya başlayalı bir sene oldu.Bu süreçte insanlık olarak bize son derece sıradan gelen pek çok alışkanlığımızdan vazgeçmek zorunda kaldık. Yeni normal denen ama aslında içinde çok fazla normallik  barındırmayan zamanlardan geçiyoruz. Virüs gecemizi,gündüzümüzü  öylesine maskeledi ki,  senelerdir içinde yaşadığımız ve ilerleyen zamanlarda  yaşamlarımızı çok  fazla sıkıntıya sokacak daha önemli ve kalıcı olumsuzlukları görmez,duymaz ve kulak asmaz olduk. Bunların en başında gelen sorun ise kuraklık. Susuz hayat olamayacağını hepimiz biliyoruz ama yeterince anlıyor muyuz?

Şimdilerde hepimizin virüsten sonra kulak kesildiği ilk haberlerin başında su sorunu geliyor. Evet, biliyorum bazılarınız bana katılmayacak, onca sağlık sorunu ve ekonomik dert varken su sorununu düşünmeyi belki de anlamsız bulacaklar. Ancak biraz durup düşündüğümüzde, su kıtlığının sağlık problemleri ile de, ekonomi ile de yakın bağları olduğunu fark edebiliriz.

Siz hiç günde kaç litre su harcadığınızı hesapladınız mı?

Dünyada yaklaşık 1 milyar  insan temiz içme suyuna erişim sıkıntısı çekiyor, yaklaşık 3 milyar kişi ise yılın en az bir ayında susuzluk yaşıyor. Türkiye’de yaşayan bir kişinin günlük ortalama su tüketimi 190 lt. Büyük olasılıkla bu oran salgın nedeniyle dahada artmıştır. 3 yıl üst üste yaşanan büyük kuraklıktan sonra 2018 yılında Güney Afrika’nın Cape Town kenti modern çağın suyu tükenen ilk büyük kenti oldu.İnsanlar günlük hakları olan 25 lt suya erişmek için saatlerce sıra beklediler.Siz hiç günde 25 lt su ile her türlü günlük ihtiyacınızı karşılamaya çalıştınız mı ve bunun için her gün saatlerce kuyrukta beklediniz mi? Şimdilik sanıyorum hiçbirimiz böyle bir zorunluluk yaşamadık ama ya yakın gelecekte...

Yeryüzünün %71’i suyla kaplı ama bu tamamen aldatıcı. Çünkü bu suyun  ancak binde birlik kısmı içilebilir su. Bu da demek oluyor ki tatlı su kaynaklarımıza gözümüz gibi bakmak ve korumak zorundayız. Ne yazık ki pratikte bu hiç böyle değil. Özellikle son derece kurak geçen son 5-10 senede pek çok tatlı su kaynağımız ya yok olmanın eşiğine geldi, ya da yok oldu. Tabii buna tek sebep kuraklık değil. Hunharca yok ettiğimiz ormanlar, atıklarımızla kirlettiğimiz dere ve göller, su kaynaklarının uzun süreli olarak özel şirketlere kiralanması , sürekli betona dayalı ve adına gelişme dediğimiz şehir yaşamı, varlığımızın temeli olan suyumuzun hızla azalmasına ve yer yer yok olmasına sebep oldu.

Ülkemiz 2016 yılından beri su stresi altında.  Su stresi demek;  ülkede kişi başına düşen su miktarının yıllık olarak 1700 metreküpün altına inmesi demek.Pek çoğumuzun sandığının aksine su zengini bir ülke değiliz. Bu gerçeği göz ardı ettiğimiz her gün, kuraklığa bir adım daha yaklaşıyoruz demektir. Ülkemizin artık yarı kurak bir iklime sahip olduğunu hepimiz anlamalı ve gerek bireysel, gerekse ülke bazında önlemler almalı,yeni su politikaları üretmeli ve uygulamalıyız. Kuraklık dediğimiz şey meteorolojik kuraklıkla başlar, sonrasında bunu hidrolojik,tarımsal ve sosyo-ekonomik kuraklık takip eder. Su kaynaklarımızın sürdürülebilir olması önemlidir. Bu yüzden tüm yöneticilerimize ve tabii bizlere büyük işler düşmektedir. Ayrıca kuraklığın risk analizini yapacak, doğru veriler ve gerçekçi politikalar oluşturup, uygulanmasını sağlayacak, kuraklık değerleri ve tehlikeleri hakkında doğru ve zamanında bilgilendirme ve yönlendirmeler yapacak bir yönetim birimine belkide bakanlığa ihtiyaç vardır.Ülkemizde suyun %70’i tarım alanında kullanılmaktadır. Bu da demektir ki suyu daha verimli kullanmayı sağlayacak,vahşi sulamayı engelleyecek yeni tarım politikaları hazırlanmalı ve çiftçimiz bu doğrultuda eğitilmeli ve desteklenmelidir.

Suyun barajdan başlayan ve musluklarımızda sonlanan yolculuğunda pek çok kayıp oluşmaktadır. Buharlaşma,sızıntı,eski şebeke sorunları gibi nedenlerle oluşan bu kayıpların vakit geçirilmeden önlenmesi gerekir. Ülkemizde ve yakın coğrafi çevremizde oluşabilecek ciddi kuraklık sorunları ilerleyen zamanlarda kıtlık,göç ve savaş gibi bugün hiçbirimizin öngörmediği ve arzulamadığı tehlikeleri barındırıyor olabilir.

Bu nedenle güzel Türkçemizin belkide suyu fazla hafife almamıza sebep olan deyimiyle sudan ucuz bahaneler bulmak yerine, yetkililerden gerçekçi ve etkili önlemler alınması için talepkar olmak, harekete geçmek, bireysel su tüketimimize azami dikkat etmek zorundayız.

Su her türlü siyasal politikanın , çıkarın ve mazaretin ötesinde bir insan hakkı ve müşterek varlığımızdır. Unutmayalım ki medeniyetleri kuran da,yıkan da sudur.

Sevgi ve doğayla kalın.