Kendisi “Şikeci Varol” lakabını reddetse de şike denilince akla gelen ilk isimlerden biri, bir dönemin unutulmaz kalecisi Varol Ürkmez. Ama onun anlatacak başka hikayeleri de var
 
Miraç Zeynep Özkartal
 
Haftalardır varsa şike yoksa şike... Yaptılar mı, yapmadılar mı, yok canım yaparlar mı, şikesiz futbol olur mu... Ne ararsanız var. Tartışmaların içinde geçmişten bir isim çalınıyor kulağımıza. Varol... Beşiktaş’ın efsanevi kalecisi. Şöhreti olağanüstü yeteneğinden olduğu kadar, hakkındaki şike söylentilerinden de geliyor. “Şike dedin mi Varol” denecek kadar hem de...
Eh, bir konuyu uzmanından dinlemek lazım. Gelin görün ki Varol Ürkmez’in ilk sözü “Şike yaptıysam şerefsizim” oldu. “Benimki teşvik primi”. Kısacası bu yazının başlığı “Şikeci diye gittik teşvikçi çıktı” olabilir. Ama Varol Ürkmez şahane hikayeleriyle çok daha fazlasını hak ediyor.
74 yaşında ve zımba gibi. Eskileri anlatırken habire ayağa kalkıyor. Dikkat çekmek istiyor çünkü buna alışık. Ercan’ın (Arslan) fotoğrafını çektiği yüzlerce kişi arasında herhalde “en enerjik 5” arasında girmiştir. Yerlere yatmak mı istersiniz, başında top sektirmek mi, topu parmağında çevirmek mi? Defalarca kırılan parmakları deforme olmuş artık. Şikayetçi değil, bir konu hariç: Barbut oynarken zarlar elinden kaçıyormuş.
 
 
 
* Şike soruşturması çıktığından beri herkesin dilindesiniz. “Şike işlerini en iyi Varol bilir” diyorlar. 
 
Kanunlara en çok riayet eden futbolcuydum.
 
* E bu şike şöhreti nereden çıktı?
 
Her maçı ben dört dörtlük oynuyorum ya, ondandır. Kaleciler bazen formsuz da olabilir, gol de yiyebilir. Ben mesela Milli Takım’da oynarken Çeklerden altı tane gol yedim. Sattım mı Çeklere maçı? Benden sonraki kaleci sekiz tane yedi. Kalbimizde kötülük yok.
 
* Para almadınız mı hiç?
 
Prim verilirdi bizim zamanımızda. Teşvik primi. Ama kendi oynadığım kulüp yapıyordu bunu. Gol yememe parası. Benim harcamalarım o zaman çok fazlaydı. Bu parayı nereden buluyor diyorlardı.
O primlerden buluyordum işte.
 
* İşiniz gol yememek değil mi zaten?
 
Evet. Para vermese yiyecek miyim? Hayır. Hırslandırıyor işte. Kendi kulübümden teşvik primi çok aldım.
Ama başka kulüpten “Gol ye” parası aldıysam şerefsizim.
 
* Başkası almıyor muydu? Niye başka futbolcular için böyle söylentiler çıkmadı?
 
Manyaktım ben. Dengesizdim. Beni kontrol etmek için, gaza getirmek için yapıyorlardı. Ama bak, yemin billah ediyorum şike yapmadım. Ben Emniyet’ten 45 metreden gol yedim mesela, yenir mi? Ama şike mike yok.
 
* Madem öyle, kızmıyor musunuz herkesin sizden Şikeci Varol diye söz etmesine?
 
Dilin kemiği yok ki. Süper oynuyorsun, laf yok. Bir gol yiyorsun, “Sattı” diyorlar hemen.
 
* Bu sıralar olup bitenler hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Çok şaşırıyorum. Neredeyse 30 yıllık futbol mazim var, böyle şey görmedim. Loto, Toto, bilmem ne çıktıktan sonra işin rengi değişti. Bana Şikeci Varol diyorlar ama bu şikelere hiç aklım ermiyor. Aziz Yıldırım’ı da çok eski tanırım, öyle şey yapacak adam değildir. 
 
* Fenerbahçe küme düşerse ne olur?
 
Türk futbolu ölür.
 
* Sizin döneminizden çok farklı artık futbol, büyük bir endüstri. Keşke şimdi oynasaydım diyor musunuz?
 
Diyorum ki, böyle olacağını bilsem üç tane çocuk yapardım. Bir kaleci, bir orta saha, bir santrfor yeterdi: Varol Holding.
“Cama yumruk attım, Real Madrid transferim yattı”
 
* Bir şikeyle anılıyorsunuz bir de Real Madrid karşısında kurtarışlarınızla...
 
O zaman Beşiktaş’ın tek kalecisi bendim. Kupa şampiyonu olduk, kurada karşımıza Real Madrid çıktı. O zamanlar seyahate gitmek için can atardık. Tam bu sırada kaleci Necmi’yi transfer ettiler. Allah dedim, yandım, kadroda yokum. Derdim oynamak filan değil, İspanya seyahati.
 
* Nasıl becerdiniz gitmeyi?
 
Antrenmanlarda çalıştım çalıştım, sonunda girdim kadroya. İspanya’ya geldik. Ben de oynamayacağım diye serbestim; alışverişe, oraya, buraya gidiyorum. O zaman antrenörümüz Remondini’ydi. Beni çok severdi. Maç günü Remondini sekiz idareciyle konuşuyor. Diyor ki “Kalede Varol oynayacak”, yönetim kurulu kabul etmiyor. İstemiyorlar beni, tutmuyorlar. Remondini diyor ki “Var ben takımın antrenörü, var kalede Varol oynamak”.
 
* Ve siz oynamayacaksınız diye vur patlasın çal oynasın.
 
Hem de nasıl. Yiyorum içiyorum, oteldeki hizmetçi kızlara filan da bakıyorum... Maçtan iki saat önce tak tak odamın kapısı çalındı, bir açtım karşımda Remondini. “Var bugün” dedi, “Sen oynamak”. Kapıyı kapadı. “Tamam” dedim, “Futbol hayatım bitti”. Giyindik, otobüse bindik. İnsan selinin arasından geçiyoruz. Arkamda 1 numara yazıyor ya, bana İspanyollar işaret yapıyor, “15 atacağız” diyorlar.
 
* Moral yerlerde...
 
Tabii. Stada bir girdik, 110 bin seyirci. Bir tane Türk yok. Çekildim kenara “Babacım” dedim (Allah’ı kast ediyor), “Nolursun, bana ilk gelen topu kurtart, ondan sonra sen de çık tribüne, beni seyret”. Abicim, maç başladı. Kopa, Puskas, Gento, Di Stefano.... Torunumun ismini unuturum, bunları unutmam. Orta, vole, 90’daymışım ben. İlk şutu kurtardım. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Baldırım üst direğe çarpmış, düşün... Devre bitti, 0-0. 110 bin seyirci beni ayakta alkışlıyor. O beni oynatmak istemeyen yöneticiler geldi. “Varol şerefimizi kurtardın. “Yok abi, vazifemizi yapıyoruz. Gol mü yiyelim...”
 
* Kaç kaç bitmişti maç?
 
İkinci devre yine 10-15 gol kurtardım. 70’inci dakikaya 0-0 geldik. Bir frikik oldu, yedim golü. 2-0 bitti maç. Gözümü bir açtım, hastanedeyim. Son saniyede İspanyolların ayaklarına atladım, bayılmışım. Ertesi gün dediler ki Real Madrid’e transfer oluyorsun. Anlaştık da.
 
* Sonra ne oldu da gitmediniz?
 
Manyağım ya ben... Gençlik işte, durmazdım. Yeni evliyim. Eve geldim, yok neredeydin falan filan, canım sıkıldı. Cama bir yumruk, bileğim boydan boya kesildi. Hâlâ izi durur. Dediler ki artık Varol’un futbol hayatı bitti. Eli kesik kaleci mi olur?
 
* Belli ki bitmemiş futbol hayatı... Bunu nasıl başardınız o elle?
 
Uçağa atladım, İzmir’e gittim. Orada bir gazeteci arkadaşım vardı. “Al şu hediyemi” dedim, “Beni sat”. Ertesi gün Yeni Asır gazetesini bir aldım: “Kaleci Varol’u Karşıyaka kaçırdı”. Alakası yok aslında. Ertesi gün bir haber daha: “Karşıyakalılardan İzmirspor kaçırdı”. Ben öyle duruyorum orada. Altay takımı hemen bonservisimi aldı. Yıllarca oynadım.
 
“Fatma (Girik) delikanlı kızdır, ona layık değildim”
 
* 52 kez nişanlanmışsınız. Sormadan edemeyeceğim: Bu nasıl mümkün olabilir?
 
Öyle teklifler gelirdi ki... “Varol, kızım intihar edecek seninle evlenmezse. Kurtar bizi”. Haydi, nişanlan.
 
* Öyle tanımadan etmeden?
 
O zaman kampa girerdik, her gün 100 telefon gelirdi kızlardan. Sesi hoşuma gidenle buluşurdum.
 
* Şeytan tüyü mü var sizde?
 
Ne bileyim. Seyirci beni severdi. Portakal atarlardı, alır sıkar içerdim. Ayva atarlardı, “Eyvallah sağol” der yerdim.
 
* En büyük aşklarınızdan biri de Fatma Girik.
 
Fatma çok iyi bir kızdır, delikanlıdır. Ona layık değildim ben.
 
* Bizim tanıdığımız Fatma Girik sizi parçalar.
 
“Sen manyağın tekisin” derdi, “Git ama sonra gel”.
 
* Nasıl tanıştınız?
 
Yıl 1957... Galalara giderdim. Bir galada gazeteciler yan yana getirdi bizi fotoğraf çekmek için. Baktım, gözler mözler... Aptallaştım. “Filminizi seyrettim, süperdi” dedim. Dedi ki “Daha oynamadı ki”. Ertesi gün başladım uğraşmaya...
 
“Bir hafta kendime baktım, üç tane gol yedim”
 
* Futbol iyi güzel de, beş filmde başrol oynadınız. Nereden çıktı?
 
İstanbul’a gelirken trenle Bandırma’ya, oradan da vapurla buraya gelirdik. Bir gün vapurda “Meşhur birisi seninle tanışmak istiyor” dediler. “Parası var mı?” dedim. Felaket dediler. İyi... Sırrı Gültekin’miş,
o zamanın en büyük rejisörü. Benimle film çevirmek istiyormuş. “Ne istersen veririz” dedi. Yalnız bir şartım vardı: Karşımda Suzan Avcı ile Leyla Sayar olacak. 
 
* Futbol oynarken mi oluyor bunlar?
 
Tabii. Gidiyorum İzmir’de maça çıkıyorum, son uçakla gelip filme başlıyorum.
 
* Bu nasıl hayat Varol bey? 
 
Bugün sporcular sağlıklı beslenme, kurallar, kamplar, kendilerini parçalıyor. Sizde içki var, gece hayatı var, çapkınlık gırla...
Onlar yarıyordu demek. Bir hafta kendime baktım, üç tane gol yedim.
 
Araya çadır tiyatrosu, beş nikâh, beş film, 52 de nişan sığdırdı
 
Varol Ürkmez 1937 Adapazarı doğumlu. Gürcü bir ailenin üçüncü çocuğu. Yol çavuşu olan babası
o 10 yaşındayken ölünce, dayısı
aileyi İstanbul’a getirir. Fıstıkağacı Ortaokulu’nda okurken Sultantepe Amatör Takımında oynamaya başlar. Beşiktaşlı bir idareci keşfeder onu, takıma alır.
Hayal bile edemeyeceği bir dünyaya girer böylece. “Seni Beşiktaş’a aldık” dediklerinden sevinçten bayılır.
Baba Recep’e dokunup mahalleye girer girmez anons eder: “Bu eller Baba Recep’e değdi”.
Sonunda Genç Milli Takım’a alınır, ama bir sorun vardır. Dayısı kesinlikle istemez futbolcu olmasını. Hatta “Oğlum liseyi bitir, apartmanım senin” primini bile verir.
Dayı bir gün gazetede “Varol milli takıma seçildi” haberini görünce yeğeninin sırtında iki sandalye kırar.
Böylece başlar Varol Ürkmez’in profesyonel futbol hayatı. 1955-1960 arası Beşiktaş’ın kalesini korur, 1960-1970 arası da Altay’ın. Arkasından Galatasaray, Manisaspor, Gençlerbirliği ve Tekel’in takımından emekli olur.
Araya beş filmde oyunculuk sıkıştırır. Bir de çadır tiyatrolarında yaptığı şovları. Beş nikah ve 52 nişanı da...
En yakın arkadaşlarının Adnan Şenses, Tanju Okan ve Öztürk  Serengil olduğu düşünülürse bu sayılar az bile...
Kazandığı büyük paraları hızla harcamak konusundan da çok mahirdir. Futbolu bıraktıktan sonra bir iş yapmadığı için tek gelir kaynağı Tekel’den aldığı emekli maaşı.
Bugün ilk evliliğinden olan 52 yaşında bir kızı var. 30 yıldır da beşinci eşi Aylin hanımla evli. “Artık patron o” diyor, ne gece hayatı ne haylazlık...
Zamanını yeğeni Mehmet beyin Suadiye’deki tekstil mağazasında geçiriyor.  Bir kalecilik okulu hayali var şu sıralar. Ya Kıbrıs’ta ya Türkiye’de...
 
“Fotoğrafımı çekemediklerinde yalandan kurtarış yapardım”
 
Gazeteyi alıyorsun; “Varol şununla nişanlandı”, “Varol kumarhanede basıldı”. Halbuki alakası yok. Ben onların haberiydim. Kale arkasındaki muhabirler bir kurtarışımdan sonra rica ederlerdi, “Abi çekemedik”. Top yarım metre havadan gelirken plonjon yapardım çeksinler diye... Ararlardı, “Varol haydi Eyüp Sultan’a gidelim”. Gideriz, ellerimi açtırırlar. Ertesi gün haber: “Varol dua etti”. Ertesi hafta Çamur Şevket’in meyhanesinde oryantal yaparken çekerler: “Varol duayı burada bozdu”.
 
“Cami cami dolaşıp namaz kılmaya karar verdim”
 
Bir gün dedim ki kendimi temize çıkartayım. Herkes “Varol’a bak, helal olsun” desin. Cami cami dolaşıp namaz kılmaya karar verdim.  Ama bilmiyorum ki namaz kılmayı... Gittim bir camiye, sakallı bir adamı gözüme kestirdim. Ne yaparsa onu yapıyorum. 5 dakika, 10 dakika, 25 dakika... Bir saat namaz kılınır mı? Gittim, “Hemşerim ne zaman bitecek bu?” dedi. “Abi ben de sana bakıyorum” demez mi? Hokkabaz olduk orada.
 
milliyet