Gökbakar, “Türk filmlerine hep aynı insanlar gidiyor. Yani benim filmime giden salak, Cem Yılmaz"ın filmine giden zeki olamaz” dedi.

Hem zeki hem salak olunmaz

Bu ülkede 3.5 milyon sinema seyircisi var. Cem Yılmaz"ın “A.R.O.G”una giden 3 milyon 600 bin kişi de aynı, benim filmime giden 4 milyon 500 bin kişi de, Çağan Irmak"ın filmine giden 2,5 milyon kişi de... şimdi bu insanlar “Recep ıvedik”e gittiklerinde salak, bayağı insanlar oluyor, Çağan Irmak"ın filmine gittiklerinde entelektüel, duygulu insanlar, Cem"in filmine gittiklerinde ise zeki, ince insanlar mı oluyor? Hayır. Çünkü bu filmlere gidenler aynı insanlar...

Arkadakiler hep konuşur

Konservatuvardaki hocalarımız “Aranızdan bir ya da iki kişi çok ünlü oyuncu olacak, geri kalanı silinecek” derdi. Dördüncü sınıfa geldiğimizde de “Tiyatroda bir sahneye çıkanlar vardır, bir de kuliste bekleyenler. Sahneye çıkanlar ve alkışı görenler, kulistekiler tarafından sürekli konuşulur” demişlerdi. Gerçekten de başarıyı yakalayanlar, hep hırslı ve ihtiraslı insanlar tarafından negatif anlamda konuşulur. Fakat bu sadece konuşana zarar verir, o kadar.


Belim ağrırsa doktor Mustafa Altıoklar'a gideceğim

Bir eleştiri de Mustafa Altıoklar"dan geldi, “Recep ıvedik sanatla alakası olmayan aptal saptal bir film” dedi. Biraz ağır oldu galiba...
- Duydum... Olabilir ya! O iyi bir doktor. Ben kendisini tıp sektöründe çok beğeniyorum! Konunun uzmanı. Belim ağrırsa, kendisini arayacağım. Diğer sorunuza geçelim... (Gülüyor)

Ata Demirer"i de unutmamak gerek... “Plaj terliği de çok satar ama sonuçta o plaj terliğidir” dedi. Ata"yla tanışıyor musunuz, samimiyetiniz var mıdır?

- Ata benim gözümde hem müzikal anlamda, hem de oyunculuk ve komedyenlik anlamında yetenekli birisi. Benim bir meslektaşım. Hiçkimsenin söylediğine alınıp, kırılmıyorum. Bakın herkes, her şeyi söyleyebilir. Birisi benim yaptığım işi beğenmiyorsa, beğenmiyordur. Bu kadar açık. Buna tepki göstermem doğru olmaz. Saygıyla karşılarım, o kadar. Sadece hakareti doğru bulmuyorum. Yine bu duruma da saygısızca yaklaşmıyorum.

Cem Yılmaz “Recep İvedik”le ilgili bazı açıklamalar yaptı. Mesela “Handycam"le çekim yapmak bir tercihtir” dedi, polemik de başladı...
- Bir insan her işi yapmamalıdır. Hem yapımcı, hem yönetmen, hem senarist, hem de oyuncu olup, bir ekip işi yapılmaz! Böyle bir ekip anlayışı da olmaz. Herkesin bir görevi vardır ve herkes üzerine düşen görevi yaparsa o zincir tamamlanır. ışte o zaman o iş çok sağlam olur. Zincirin her halkası ben olacağım dersen, o iş olmaz! Ben, o yüzden bu gibi konularda dışarıda kalıyorum. Sadece senaryoyu getiriyorum, yapımcım Faruk Aksoy"a veriyorum ve hayal ettiğim filmi anlatıyorum. O da çalışmaları başlatıyor. Çünkü adı üstünde yapımcı. ılk filmde de bu kararı Faruk Ağabey vermiştir, ikincisinde de... Sonuç olarak ilkinde olduğu gibi ikincisinde de filmin gerektirdiği ölçüde güzel bir film yaptı. Kaldı ki, hiçbir filmin handycam"le çekilmeyeceğini beş yaşındaki çocuk da bilir. Bunu demesi, bu filmi çeken görüntü yönetmenine de ayıp, yönetmenine de ayıp, orada emek veren herkese ayıptır. Onlara yapılmış kötü bir espridir bence.

Siz de kötü bir espri yaptınız ama...“Gelsin ona handycam”i göstereyim” dediniz...
- Gerçekten sete gelseydi handycam"le çekmediğimizi görürdü. Kameramız büyüktü. Bunun için davet etmiştim. Benimkisi nacizane bir yaklaşımdı sadece. (Gülüyor) Cem Yılmaz, yaptığı her işe “en iyisi benim” diye yaklaştığı için, yaptığı işi yapılanların en iyisi olarak gördüğü için, geriye kalan tüm filmleri kendi kullandığı enstrümanlarla değerlendiriyor. Dolayısıyla da böyle yorumlar yapıyor. Sinema, tiyatro işlerinde, yani soyut duyguların anlatılmaya çalışıldığı işlerde, tek bir kesin doğru olmaz. Herkesin kendine göre bir doğrusu olur ve herkesin kendine göre bir alıcısı vardır. Bir tek doğru ile iş yapılsaydı, ne sinema gelişirdi, ne müzik, ne tiyatro... “Benim yaptığım iş en iyisidir, ben bunun üzerinden değerlendiriyorum” demek, yanlış bir zihniyettir.

Biraz önce, “Bütün bu eleştirilerin hepsi tuzak, beni o tuzağa çekmeye çalışıyorlar” dediniz. Cem Yılmaz"ın da “A.R.O.G” döneminde konuşması bir tuzak mı?
- Ben bunlara düşersem, bu oyunlara gelirsem, sinirlenirsem, agresifleşirsem, benim adıma kötü olur. Amaç da bu... Bunu yapmaya çalışıyorlar. Beni sinirlendirerek insanların gözünde, “Bak ne kadar terbiyesiz” durumuna düşürmek istiyorlar ki, insanların bana olan sevgisi, o güzelliği bozulsun diye... Bunlar hep amaçlı, bilinçli kötülükler. Cem"in yaptığı da bu olabilir, doğrudur. Ben bu oyunlara, tuzaklara düşmem. Artık hiç öfkelenmiyorum. Bir tek kulağımın arkası kaldı! Niye sinirleneyim ki, her şey çok net ortada. Başarı net ve tartışılmaz bir şeydir. O da kıskanılır.

Çok sinirleniyorsunuz ama politik davranıyorsunuz gibi geliyor bana...
- Ben hiçbir zaman samimiyetsiz konuşmam, politik hiç davranamam. ıçimden ne geliyorsa onu söylerim... Herkes hissettiği şeyi söylesin. Ben de bunu beklerim. Ancak hissedilen şey hakarete varmamalı. Bizim filmimiz ve benim rakamım belli... Başarı çok net... Dolayısıyla benim sinirlenmemi, üzülmemi gerektirecek hiçbir şey yok ortada. Ayrıca Cem Yılmaz beni eleştirerek, kendi sinema seyircisine de yanlış yapıyor.

RECEP İVEDİK"E HAKARET ETMEK AKILLICA DEĞİL

Nasıl yani?
- Bu ülkede 15-20 milyon değil, 3.5 milyon sinema seyircisi var. Bu insanlar beğendikleri filmlere gidiyor. şimdi bu insanlar “Recep ıvedik”e gittiklerinde salak, aşağılık, bayağı insanlar oluyor, Çağan Irmak"ın filmine gittiklerinde entelektüel, dolu, duygulu insanlar, Cem"in filmine gittiklerinde de zeki, ince insanlar mı oluyor? Bu filmlere giden insanlar, aynı insanlar... Ve sen, benim filmime hakaret ederken seyircime, dolayısıyla kendi seyircine hakaret etmiş oluyorsun. Bu da bana çok akıllıca gelmiyor.

Cem Yılmaz"ın sizi eleştirmesi ya da denildiği gibi paniklemesi, kompleksinden mi kaynaklanıyor sizce?
- Konservatuvardaki sınıfımda 9 kişi vardı. Hocalarımız “Aranızdan bir-iki kişi çok ünlü olacak, geri kalanı silinip gidecek” derdi. Bu, ikinci sınıfta söylenince doğal olarak insanlar bir hırslanıyor. Dördüncü sınıfta da, “Tiyatroda bir sahneye çıkanlar vardır, bir de kuliste bekleyenler. Sahneye çıkanlar, alkışı görenler, kulistekiler tarafından sürekli konuşulur” demişlerdi. Arkada duranlar hep öndekileri konuşur. O yüzden başarıyı yakalayanlar hep hırslı, ihtiraslı insanlar tarafından negatif anlamda konuşulur. Fakat bu sadece konuşana zarar verir.

Peki... Cem Bey benimle yaptığı röportajda şöyle bir şey söylemişti: “Benimle aynı mesleği yapıyor olmak kolay değil...” Ne diyorsunuz?
- Ben bu alanda, onunla aynı işi yapıyorken, hiç zorlanmıyorum. Bir zorluk görmedim. Çünkü farklı işler yapıyoruz.. O fantastik komedi yapıyor, ben ise fantastik komedi yapmam. Benim için komedi daha reel, daha durum komiği bir şey. Bu da tiyatrodan geliyor. Bize hep çatışma öğrettiler. Ben bunun üzerine yoğunlaştım. Cem karikatüristlikten geldiği için anlık espriler, anlık komiklikler yakalıyor. Hani Cem için “Çok zekice espriler yapıyor” diyorlar ya, bunun sebebi budur. Karikatürist yönünden dolayı, onun anlık espri yeteneği gelişmiş. Filmlerine de yansıyor bu. Ben de öyle bir güdü yok. Ama bu da aptal olduğum anlamına gelmez, farklı koşullanmış olduğum anlamına gelir. En büyük farkımız budur. Ortak nokta ise şu: Yaptığımız iş komedi, yaratmak istediğimiz etki gülümseme. Bu işi yaparken birbirimize sinirlenirsek, bu etkiyi de yaratamaz hale geliriz. Sinirli bir komedyen olmaz! O yüzden ben de mutlu bir komedyen haline gelmeye çalışıyorum.

Ya “A.R.O.G”un gişesi “Recep ıvedik”i geçseydi?
- Geçseydi gerçekten kafamı taşlara vurup “Allah"ım yandım” demez, çıkıp tuhaf açıklamalarda bulunmaz ve sinirlenmezdim. Tabii ki hırslanırdım. Bu anlamda Cem"in hırsını anlıyorum. Ama hırs, kibir ve ihtirasa dönüşmemeli. “A.R.O.G” benim filmimi geçseydi, inanın hemen film yapar, üzerine kafa yorup, insanları çok güldürmeye çalışırdım. Artık bu konuda da fazla konuşmak istemiyorum...