Cem Özer “Benim iddiam kendimle. Kendimle yarışıyorum, dolayısıyla hep birinci geliyorum” diyor.

Bir televizyon kahramanı olmasının yanı sıra "Berlin in Berlin" ile "Karışık Pizza"nın, bugünün sinemasına yaklaşınca "Neredesin Firuze", "Ademin Trenleri" ve daha pek çok filmin başarılı oyuncusu Cem Özer. Başrolde oynadığı "Sıcak" filminin yanı sıra yapımcılığını üstlendiği ve 16 Ocak"ta vizyona girecek olan "Kadri"nin Götürdüğü Yere Git" ile 2009"a sağlam bir giriş yapan Özer, Eve dergisine verdiği röportajında, “Benim iddiam kendimle. Kendimle yarışıyorum, dolayısıyla hep birinci geliyorum” diyor.

Yüzünüzü tamamen sinemaya dönmüş durumdasınız, televizyonda yoksunuz. Emekliye mi ayrıldınız televizyondan?

- Hayır. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı. Benim kürkçü dükkanım da oyunculuk. 15 yıl oyunculuk yaptıktan sonra televizyon yolculuğu başladı ve çok fazla oyunculuğumu ön plana çıkartamadım. Biraz şımarıklıktan, biraz rahatlıktan... Sonra benimle televizyonlar arasında tarz anlamında bir iletişim bozukluğu oldu. Benim yaptığım tarz küçük görüldü. Kendimden vazgeçemezdim, televizyonu sürdürmek adına. Sizin televizyonculuğunuzu, esprilerinizi, şarkıcılığınızı eleştiriyorlar ama genel olarak oyunculuğunuzu ayrı tutuyorlar. Hatta “Keşke sadece
oyunculuk yapsaydı” diyenler var.

Tiyatro, dizi, sinema oyunculuğu, şarkıcılık, sunuculuk, yapımcılık… Her şeyi denediniz. Hırslı mısınız?

- Hayır. Meraklıyım sadece. En azından neyi yapamayacağınızı öğreniyorsunuz.

CEM YILMAZ"IN EGOSU FAZLA ŞİŞMİŞ

Neyi yapamayacağınızı öğrendiniz?

- Oyunculuğu yapabildiğimi gördüm. Kaldı ki diğer bütün işlerin hiçbirinde de ben bir iddiayla çıkmadım. Evet, bundan 16-17 sene önce bir albüm yaptım ama albümün kapağına, “Aman dikkat bu albümde bir şarkıcı yok, ona göre” diye yazdım.

Ama iddialı birisiniz. Hiç öyle ortalama şeyler söylemiyorsunuz.

- Hayatı uçlarda yaşamayı seviyorum. Benim iddiam kendimle. Kendimle yarışıyorum, dolayısıyla hep birinci geliyorum.

Gerek televizyon programlarında gerekse herhangi bir mikrofon uzatıldığında hiç çekinmeden oldukça sivri dilli konuştunuz hep. Oynuyor muydunuz, yoksa böyle misiniz gerçekten?

- Ben buyum. İnsanlar neyi duyarlarsa hoşlarına gider, nasıl sevimli dururum diye düşünürsem bunu yapabilecek zeka ortalamasına sahibim. Ama vicdanen ortalamam daha yüksek olduğu için öyle davranmıyorum. Hani Cem (Yılmaz) diyor ya, “Kimse düşünürken icat yapmadı”. Ben de icat yapın anlamında söylemiyorum. Cem de bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyor. Ama kendi mizahını satmak için başkasının mizahına dokunmamak lazım. Espriye gülerken kafanızın ucunda “Ya ben hiç böyle düşünmemiştim” diyorsanız, o espriyi bir başkasına anlattığınızda o da güler. Çünkü komik olan siz değilsinizdir, ürettiğiniz mizahtır. O yüzdendir ki Cem Yılmaz"ın esprilerini bir başkasına anlattığınızda gülmez. Çünkü biz Cem Yılmaz"ın esprilerine değil Cem"e gülüyoruz. Kendine kahkaha efekti yapıyor.

Kendine güvenen komedyen esprisini yaptıktan sonra gülmez. Cem"in yaptığını küçümsemiyorum, muhteşem bir şey yapıyor. Ama bunu yaparken kendinden önceki kuşak mizahçıları bir kalemde çizip atmamalı. Unutmamalı ki ben ve benden öncekiler dahil, hepimiz bir bayrak yarışındayız. O bayrağı biri getirip ona vermeseydi o, ipi birinci olarak göğüsleyemeyecekti. Bir Cem fetişizmi var. Sanki ondan önce bu ülkede hiç kimse salonları dolduramamış, hiç kimse yüz binlerce kişiyi güldürmemiş gibi davranıyor. AROG"un röportajlarına bakıyorum, çok tehlikeli noktada görüyorum Cem"in söylediklerini. Çok fazla egosu şişmiş ve kendine güveni tavan yapmış.


Yan rol oyuncusu olarak isminizin afişte başroldeki Yavuz Bingöl"den daha alt sıralara yazılmasına karşı çıkarak "Sıcak" filminden ayrılmıştınız. Sonra Yavuz Bingöl de disiplinsizlik nedeniyle filmden çıkarıldı ve başrol sizin oldu...

- Demek ki ismimi başa yazdırma ısrarımda haklıymışım. Çünkü oyunculuk bir meslek değil, bir yaşam biçimidir. Dolayısıyla kendi içinde bir disiplini vardır. Bir şeye evet diyene kadar düşüneceksiniz, evet dedikten sonra gelemedim, gidemedim, gibi şeyler yapılmaz. Ben oyunculuğu yaşam biçimi olarak tercih etmiş biri olarak, oyunculuğu yaşam biçimi haline getirmemiş insanların arkasına ismimi yazdırmam. Ben eğitimi hariç 33 yıldır profesyonelce bu işi yapıyorum. En popüler olduğum, ortalığı çalkaladığım dönemlerde de kimse kalkıp “Cem sete beş dakika geç geldi, iki gün gelmedi” demedi. Kaza geçirdim, aort damarımı patlattım, dikişli halde "Karışık Pizza"da morfin iğneleriyle koşma sahnesi çektim. Oyunculuk böyle bir şey.

"Kadri" filminin setinde de tartışmalar olduğu, hatta Şafak Sezer"le birbirinize girdiğiniz yönünde haberler çıktı. Bu olaylar filmin adının telaffuz edilmesine yaradığı için mi oluyor acaba?

- Hadi bir kavga çıkaralım, hadi sette öpüşelim koklaşalım ya da bir sevişme sahnesi koyalım da reklam yapalım derdinde değiliz. O kavgayı nereden duydular bilmiyorum. Ben kimseye söylemedim, Şafak"ın da söylediğini sanmıyorum ama herkes paparazzi artık. Üstelik kendilerini de önemli kılmak için yalan yanlış bir şekilde, ekleyerek anlatıyorlar. Abartıldığı kadar büyük bir kavga değildi.

Şafak Sezer size kül tablası fırlatmış, başınız yarılmış… Yalan mı bunlar?

- Tabii canım. Öyle kül tablaları falan havada neden uçuşsun? Ama tabii ki bazen yapımcıyla oyuncu, oyuncuyla yönetmen, daha çok yapımcıyla yönetmen tartışırlar filmin iyiliği için.


Zaman geçtikçe aşk biter ve farklı bir şeye dönüşür derler. Sizin Nurgül Yeşilçay"la aşkınız neye dönüştü?

- Zaten bir arada yaşamadığın flört dönemine bakıp, “Vay efendim biz eskiden buluşurken nasıl heyecanlanırdık!” demek saçma. Çünkü eskiden buluşurduk, şimdi buluşmuyoruz ki… Zaten aynı yataktan beraber kalkıyoruz, aynı yatağa beraber giriyoruz. Evet, Nurgül"le buluşmaya giderken heyecanlanıyordum. O heyecanı yaşatacağım diye yatağa smokinle girecek halim yok ya! Sevdiğin insan klozette otururken, sen tuvalete girip dişini fırçalarken, aynı anda çok romantik bir şeyden söz edebiliyorsan, sen o insanı seviyorsundur. Flört ederken, fingirderken babam da sever herkesi!

Nurgül"ü izlerken ağladım

Kırmızı halıda Nurgül Yeşilçay sizden önde olsa, geride kalmak sizi üzmez mi?
- Hayır. Ben Cannes"a bile gitmedim. Rahat etsin, benimle ilgili bir endişesi olmasın, festival heyecanını doya doya yaşasın, egosunu şişirsin istedim. Ben iyi gün dostuyum. Sen mutlu olduğun gün seninle mutlu olurum. Kötü günde yardımcı olmak iyi bir şeydir ama yardımcı olan tarafın egosunu cilalayan bir şeydir. Peki iyi gününde, o bir başarıyı elde ettiğinde, ödül aldığında, sen bütün egonu bastırıp, ben niye elde edemedim duygunu bir kenara atıp onunla aynı yürek sevinciyle bunu paylaşabiliyor musun, mesele bu! Nurgül Altın Portakal"ı aldığında, ekranda seyrederken hüngür hüngür ağladım sevincimden.
Siz kötü gününüzde yanınızda kimi hissetmek istiyorsunuz? “Sıcak” filminin setinde rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığınızda yanınızda kim vardı?
Nurgül vardı. Ekip arkadaşlarım beni yalnız bırakmadılar. Esasında hasta olduğumda yanımda çok da kimse olsun istemiyorum. Ben zaten bir acı çekiyorum, başkasının çekmesine gerek yok.


HÜRRİYET