Başbakan Erdoğan, gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmasıyla ilgili konuştu: Yargı toplumsal duyarlılıkla değil dellilerle hareket eder. Beklentimiz sürecin hızlanması


ANKARA - Bugün bildiğiniz gibi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Grubumuzdaki hanımların, hanım misafirlerimizin, ülkemizdeki kadınların, dünyadaki kadınların, kadınlar gününü kutluyorum. Dünya kadınlar gününün ülkemizdeki ve tüm dünyadaki çalışan kadınlar, tüm çilekeş vefakar kadınlar için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER YAPTIK

Birkaç hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ak Parti olarak, göreve geldiğimiz andan itibaren kadına yönelik ayrımcılığı, istismarı, özellikle de şiddeti sona erdirmek için yoğun bir mücadele içinde olduk. Kabinedeki hanım bakanlarımızla, milletvekillerimizle, Ak Parti kadın kollarının gayretli çalışmalarıyla teşkilatımızla 8 yıl boyunca bu yolda önemli mesafeler kaydettik. Yasalarda önemli değişiklikler yaptık. Kadınların hak mücadelesine omuz verdik. Genelgelerle, mevzuat değişiklikleriyle ayrımcılığın tüm izlerini silmeyi amaçladık.

DERTLERİ BİZİM DERDİMİZDİR

TBMM tarihinde ilk kez bizim dönemimizde kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu"nu kurduk. Kadınların ekonomik faaliyetler içinde, özel sektör ve kamuda yönetici olarak daha fazla yer almasını teşvik ettik. Siyasette kadının çok daha fazla görev edinmesini istedik. Başarı da elde ettik. Yerelde, il genel meclisi, belediye meclisi arasında kadın kardeşlerimiz bulunuyor ve bu sayı geçmiş dönemlerle mukayese edilemeyecek ordanlara çıkmıştır. TBMM"de hanım vekil oranı ise yüzde 9"u aşmıştır. Bu oran hiçbir zaman yüzde 4 seviyesini aşmamıştı.

Süt izninden, sigorta primlerinin yatırılmasına kadar, geniş bir yelpazede onların yanında olduk. Okula gidemeyen, gönderilmeyen kadın ve kız çocuklarımızın meselesi bizim meselemiz oldu. Kampanyalarla 350 bin kadını ve kızı okulla buluşturduk. Yoksul kadının derdi bizim sorunumuz oldu. Doğrudan sosyal yardımlarda adres olarak doğrudan kadınları gördük. Evi çekip çevirsin, özürlü çocuğunu okutsun diye, kadınlara doğrudan nakdi yardımlar yaptık. Şiddete uğrayan, maruz kalan her kadının derdi de bizim derdimizdir, bizim sorunumuzdur.

Ayrımcılığı nasıl reddediyorsak, kadınlara çocuklara yönelik şiddeti reddediyor, kadınlara şiddet uygulanmasını insanlık dışı eylem olarak görüyor ve lanetliyoruz.

TCK"da değişiklik yaparak töre cinayetine müebbet hapis cezası getirdik. Ak Parti Kadın Kolları Başkanlığı, kadına yönelik şiddet konusunda biri 2010 yılında biri de geçtiğimiz hafta olmak üzere geniş katılımlı iki çalıştay düzenledi.

SORUNLAR ŞİMDİ GÜNYÜZÜNE ÇIKIYOR

Diyorlar ki kadına yönelik şiddet artıyor. Hayır. Kadına yönelik şiddet artmıyor, azalıyor. Ama geçmişte kadına yönelik şiddet bilinmediği için, biz bunu görünür hale getirdiğimiz için artıyormuş gibi lanse ediliyor. Geçmişte halının altına süpürülen bu sorunlar, şimdi günyüzüne çıkıyor, tartışılıyor ve çözüm yolları geliştiriliyor.

Gelişmiş ülkelerde görülen kadına şiddet olaylarının benzerleri Türkiye"de de görülebiliyor. Bunu büyük bir sorun olarak görüyor ve gereken adımları atıyoruz.

Bin hanım kardeşimizde şiddete uğrasa kötüdür, bir kişi şiddete uğrasa o da bizimi için çok ama çok kötüdür. Biz bu meseleyi sıfırlamak için var gücümüzle çalışacak, buna sıfır tolerans göstereceğiz.

HANIM KARDEŞİMİZİ ADAY GÖSTERECEĞİZ

İnşallah 12 Haziran seçimlerine bugüne oranla daha fazla hanım kardeşimizi aday göstererek gireceğiz. Bu süreç bir kar topu gibi büyüyecek ve inşallah kadınların eliyle bu sorun çözülecek.

Kadınların sorununu, TBMM"de erkeklerin anlatmasını ben anlamsız buluyorum. Damdan düşen kadın. Geliyor sorunu erkek anlatıyor. Asıl anlatması gereken kadın. Ama kadın ortada yok. Niye? Kürsüye getirilmiyor ki. İşte şimdi biz bu sayıyı daha da artırarak, daha da yüksek arkadaşlarımızdan oluşan bir kadroyla, 12 Haziran"dan sonra parlamentoda bu temsili çok daha güçlü hale getirmiş olacağız.

ERGENEKON GÖZALTILARI

Geçtiğimiz hafta savcıların talimatıyla bazı gazetecilerin gözaltına alınması ve tutuklanması, Türkiye"de basın özgürlüğü konusunda tartışma başlattı. Tartışmanın gerçek mecrasından çıkarak, belli medya kuruluşları ve muhalefet partileri tarafından son derece haksız, hükümet aleyhine kampanyaya dönüştürülmek istendiğini görüyoruz.

Şiir okuduğu için hapis yatmış bir başbakan olarak, ifade özgürlüğünü savunduğumuzu, basın özgürlüğüne saygılı olduğumuzu belirttim. Ak Parti geçmişten bu yana susturulan, bastırılan, büyük bir kitlenin temsilcisi olarak iktidara gelmiştir. Son dönemde mücadele ettiğimiz çeteler, karanlık odalar vesayetçi güçler, vatandaşı tehdit olarak gören, halkın hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırmaya çalışan anlayışın temsilcisiydi bunlar. Bunlara karşı demokrasiyi, hak ve özgürlükleri savunan ise biz olduk.

SENARYO TERSİNE ÇEVRİLMEYE ÇALIŞILIYOR

Şimdi birileri çıkıp senaryoyu tersine çevirmeye çalışıyor. 28 Şubat"larda köşelerinde yazı yazanların nasıl saldırdıklarını biz iyi biliriz. Yıkıma karşı destekler verdiklerini çok iyi biliriz. Bizler baskının hor görmenin hukuksuzluğun ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizim siyasi mücadelemiz, ileri demokrasinin gelişmesi içindir. Biz 70"li yılları gördük, 80 darbesini yaşadık, biz 90"lı yıllarda 28 Şubat"ta demokrasinin nasıl askıya alındığına, konuşanların nasıl susturulduğuna şahit olduk.

Son yaşanan gözaltılar ve devam eden yargı süreci, kendi mecrasında yürümektedir. Yürütmenin değil tamamen yargının iradesi dahilinde gerçekleşmektedir. İçinde olmadığımız bir yargılama süreci hakkında, bizden görüş belirtmemizin istenmesi yanlıştır. Bu olay üzerinden hükümetin yıpratılmaya çalışılması ise daha büyük yanlıştır.

HÜKÜMET DURMASI GEREKEN YERDE

Birileri çıkmış olup biten her şeyi hükümete fatura etmenin gayreti içinde. Başka birileri de çıkmış, "hükümet adım atsın, yargıya müdahale etsin" diyerek hükümeti sürece dahil etmeye çalışıyor. Hükümet durması gereken yerde durmaktadır.

Biz biliyoruz ki basın özgürlüğü demokrasi içinde mümkündür. Demokrasinin olmadığı, ileir standartlara ulaşmadığı, demokrasinin tehdit altında olduğu bir ortamda hiç kimse basın özgürlüğünden bahsedemez.

YAZARLARIN ELLERİNE ISMARLAMA KONULAR VERİLDİ

Biz bu ülkede bir kısım basın kuruluşlarının nasıl görevler yüklendiğini çok iyi hatırlıyoruz. 1960"ın hemen öncesinde toplumu kışkırtmak için gazetecilerin ve yayın kuruluşlarının nasıl durumdan vazife çıkardıklarını biliyoruz. Aynı şekilde 28 Şubat sürecinde manşetlerin nerelerde hazırlandığını, köşe yazarlarının ellerine nasıl ısmarlama konular verildiğini de çok iyi biliyoruz.

ONLARI DA ANLAMAK LAZIM

Her defasında basın özgürlüğü diyen Batı"nın, konu Türkiye olduğunda rahatsızlık duymasını, anlama zorluğu çekmesini de biz anlamıyoruz. Aslında onları da anlamak lazım. Çünkü oralarda basın mensupları darbelere çanak tutmuyor, psikolojik harekatlar yürütmüyor.

Bunun üzerinden hükümetin yıpratılmaya çalışılması da son derece yanlıştır. İleri demokratik standartların mücadelesini en önce vermesi gereken kesim medya kuruluşları olmalıdır.

Ben 28 Şubat"ı yaşadım. Nasıl olurda bunlara destek veririm diyen medya kuruluşları maalesef konu Ak Parti"yle ilgili konulara gelince verip veriştiriyor.

KARŞISINDA İLK BİZ DURURUZ

28 Şubat"ta hissettikleri baskıdan yola çıkara, çetelerle mücadeleyi en heyecanlı izlemesi gereken kesim basın olmalıdır. Eğer ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne yönelik en küçük bir kısıtlama görürsek bunun karşısında ilk duracak olan biz oluruz, Ak Parti olur.

Şu anda terör örgütü kendisi gibi düşünmediği için, gerçekleri söyledikleri için gazetecileri sanatçıları tehdit edecek kadar ileri gidiyor. Onlarında hakkını biz savunuyoruz. İnsanlık adına, demokrasi adına onlar için biz sesimizi yükseltiyoruz. Her gazeteci her medya kuruluşu elini vicdanına koysun. 2002 öncesindeki çalışma şartlarıyla şimdikini kıyaslasın. Satırlarda, zihinlerde mayınlar vardı. Bunların nasıl temizlendiğini, yasakların nasıl tarihte kaldığını lütfen herkes iyi görsün.

8 yıl boyunca manşetine karıştığımız, dobra konuşuyorum. Bir gazete var mı? Rahatsız olduğumuz dönemler oldu, yalan yazıldığı dönemler oldu. Ama hakkımızı yargıya götürdük. Bazıları neden yargıya götürüyorsun dedi. Eğer hukuk devletiysek ben hakkımı yargıda ararım. Siyasetçiyim diye hedef tahtası mı olacağım? Dillerine ne geliyorsa bunu söyleyecekler. Eee? Biz de buna ya sabır çekeceğiz, yok böyle bir şey.

YARGI BİZİM İÇİN İLGİNÇ KARARLAR VERDİ

Bazen yargı bizim için çok ilginç kararlar verdi. Siz siyasetçisiniz dedi. Bu hakaretlere ilginç bir kılıf buldular. Bu eleştiri değil, ağır eleştiri dediler. Hükümeti sistematik olarak eleştiren bir çok gazete ve köşe yazarı var. Hükümeti topa tutan yayınların, siyasi bir kampanyaya dönüştüğünü görüyoruz.

Bize yönelik iyi niyetli eleştirileri özellikle değerlendiriyoruz. Bunu düzeltiyoruz, adımımızı atıyoruz. Özeleştiri yapıyoruz. Eleştiri hakarete dönüşüyor ise ya cevap hakkımızı kullanıyoruz yada yargıya gidiyoruz.

KORKUMUZ YOK

Bizim gelecek saldırılara karşı korkumuz yok. Biz muhtar bile olamaz diyen medyayla çarpışa çarpışa iktidara geldik. Siyasi gücümüzü de medyadan değil sadece milletimizden aldık, sizden aldık.

Onun için ne kimseye minnet ederiz, kimsenin vesayeti altına gireriz, ne de bu tür yollara tenezzül eder muhalifleri susturmaya çalışırız. Ak Parti"nin muhalif yazarları susturduğu iddiasını hakaret olarak kabul etmeyiz. Çünkü yarası olan gocunur, bizim böyle bir yaramız yok

İnanç özgürlüğünden korkmuyoruz. Onun için bu konularda rahatız. Kendimize, teşkilatımıza milletimize inanıyor ve milletimize güveniyorum.

HANGİ GAZETECİ TUTUKLUDUR?

Tutuklanan, gözaltına alınan gazeteciler üzerinden, kampanya başlatanlara da açık açık sesleniyorum. Hangi gazeteci hükümeti eleştirdiği çiin bugün tutukludur? Hangi gazeteci, basın faaliyetinden dolayı tutukludur?

Tutuklu ve hükümlü olarak, mesleği gazeteci olarak kayda geçen 27 kişi var. Bunların arasından bir tanesi bile gazetecilik yüzünden cezaevinden değil. Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak, cinsel istismar, ateşli silah bulundurmak, resmi belgede tahribat. 27 kişinin cezaevlerinde bulunma gerekçeleri bunlar. Yani Ak Parti"ye hakaretten dolayı değil. Biz dünyanın en ileri standartlara sahip yasaları çıkardık. Medya kuruluşlarının yöneticileriyle birlikte çıkardık. Yasa maddelerinin yorumlanmasından dolayı çeşitli sorunlar yaşanıyordu. Bunun üzerine gidiyoruz.

Bir an önce dosyalar masaya getirilsin, karar verilsin. Bu sürecin uzamasını biz doğru bulmuyoruz. Buna biz de iktidar olarak karşı olduğumuzu söylüyoruz. Gerilimden, kutuplaşmadan en çok biz şikayet ediyoruz. ama kusura bakmayın, kimse bizden sürece müdahale etmemizi beklemesin. Ana muhalefet liderlerinin söylediği gibi, bu işlerinin avukatlığını Silivri cezaevinin önünde yapanlardan değiliz. Biz o samimi milletimizin avukatı olarak buradayız.

YARGI DA TOPLUMUN ÇAĞRISINA KAYITSIZ KALAMAZ

Ha geçen bir şey daha söylüyor. Savcılıktan bahsediyor. O size yakışır. Bizim görevimiz yargının işini kolaylaştırmaktır. Devam eden davalarla, operasyonlarla ilgili toplumda farklı görüşlerin olması doğaldır. Toplum adalet ister, adalet çağrısı yapar. Toplumdaki duyarlılığı göz ardı etmek mümkün değildir. yasama ve yürütme nasıl toplumsal duyarlılıktan etkileniyorsa, yargı da toplumun bu çağrısına kayıtsız kalamaz.

ELİMİZDEN GELENİ YAPIYORUZ

Biz yargının hızlı çalışması için elimizden geleni yapıyoruz. Her şey, bir an önce neticeye bunlar kavuşsun diye. Ancak yargı toplumdan gelen eleştirilerle değil, gazete manşetleriyle değil, dava dosyasıyla karar verir.

Başta CHP genel başkanı olmak üzere, belli çevreler son olaylar üzerinden dünya kamuoyuna, ülkelerini şikayet ediyorlar. CHP genel başkanı, daha önce İsrail"e Brüksel"e ülkesini şikayet etmiştir. İngiltere"de oradaki çevrelere şikayet etti. Buralarda netice alamayınca oralarda netice alırım zannediyor.

Biz izleyen milletime, sizlere son derece ibret verici bir hadiseyi burada sizlerle paylaşmak istiyorum. 14 Eylül 2010 tarihinde, İngiltere"nin The daily Telegraf gazetesinde bir haber yayınlanıyor. Başlığı şu: İran Türkiye"de iktidardaki Ak Parti"ye 25 milyon dolar bağışladı. Spotta da şu yazıyor:

“İran, Başbakan Erdoğan"ın ülkenin laik anayasasını terk etmeye hazırlandığı korkularını artıracak bir hamleyle, Türkiye"nin iktidar partisi Ak Parti"ye 25 milyon dolar bağış yapmayı kabul etti.”

The daily Telegraf"ta yayınlanan bu haber, 15 dakika sonra İsrail"in Haretz gazetesinde yayınlanıyor. Paslaşmaya dikkat edelim. Türkiye"de açıklamalar başlıyor. Her zaman olduğu gibi, ilk olarak CHP"li milletvekili açıklama yapıyor. Şahsımı suçlayarak gereğini yapacak mısınız başbakan diye soru önergesi yapıyor.

YARSAV Başkanı açıklama yapıyor. Bu haberin kapatma konusu olacağını söylüyor. Psikolojik harekat başladı. CHP Genel başkan yardımcısı bunun kapatma nedeni olduğunu söylüyor. Sorsan hukukta ne olduğunu da bilmez. CHP milletvekili hukukçu, ben bu iddianın doğru olduğuna inanıyorum diyor. Bu güya hukukçu.

BU İDDİAYA ÇOK SERT TEPKİ VERDİK

Biz bu iddiaya önce çok sert tepki verdik. Hemen hukuksal süreci başlattık. Ömer Çelik beyi bununla görevlendirdim. Nihayet yargı kararını verdi. Gerçek açığa çıktı ve söz konusu gazete, 28 Şubat"ta bir düzeltme ve özür açıklaması yaptı.

Daha da vahimi, dün bazı gazetelerde de yer aldı. İngiliz gazetesinde yapılan bu haberin istihbaratın talimatıyla yayınlandığı haberi çıktı. Independent"ta iki gün önce çıkan haberde ise, Ak Parti"yle ilgili yalan haberin, yüz kızartıcı olduğunu ifade ederek, bu yazarın Irak operasyonu sırasında olduğu gibi, bu haberde de istihbarat örgütlerinden talimat aldığı yazılarak, özeleştiri çağrısında bulunuldu.

ŞEHİTLERE YAPILMIŞ BİR HAKARET KABUL EDİYORUM

CHP"ye genel başkan yardımcısını, milletvekillerinin, YARSAV Başkanı"nın, tıpkı o İngiliz gazetesi gibi, yüzlerinin kızarıp kızarmadığını, özür dileyip dilemeyeceklerini bir kez daha sormak istiyorum. Hiçbir belge olmadan, Ak Parti"yi eleştirenlerin artık bir özeleştiri yapıp yapmayacaklarını merak ediyorum.

Bir gazetecinin yalanına inanıp, bizi töhmet altında bırakan İngiltere"de CHP Genel Başkanı bizi gidip şikayet ediyor. Ne diyor biliyor musunuz? CHP iktidarda olsaydı Mavi Marmara"ya izin vermezdik diyor. Bunu da Gazze halkına, Filistin"e, mavi Marmara şehitlerine yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu"nun bu hareketi bu millete sahip çıkmak değildir. Siz korsanlığa göz yumabilirsiniz, siz Gazze karşısında susabilirsiniz, siz ilişkiler bozulmasın diye çıtınızı çıkarmayabilirsiniz. Ama haksızlıklar karşısında haykırmaya, kendi vatandaşımızın hakkını korumaya, dünyanın her yerinde mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz.