Öncel, Normal adlı şarkısından söz ederken “Hayvan demek hepimize çok iyi geldi” diyor.
 
• Ayşe Düzkan / [email protected]
 
Sizin müziğe başladığınız yıllarda kendi şarkılarını yazan çok az kadın vardı. Siz birçok genç kıza eline gitar ve kalem alması için cesaret verdiniz.
 
Sizden sonraki kuşaktaki kadın müzisyenlerle ilgili neler düşünüyorsunuz? İçlerinde hangilerini beğenirsiniz? El verdiğiniz kimse var mı?
 
Bu benim için inanılmaz bir deneyimdi. Elime ilk gitar aldığım gün yıl 1969’du. Bir düşünsenize o yıllarda elinde gitarla şarkılar söyleyen on beş yaşındaki kız çocuğuydum. Sonrası malûm zaten herkesin bildiği şarkılar yazan, söyleyen bir kadın… Bu anlamda payımız olabildiyse ne mutlu bana. Gençlerin birçoğunu başarılı buluyorum. Güzel işler üretmeye çalışıyorlar. Kafasını müzikle bozmuş herkese kapım açıktır.
 
Bebişim’in sözlerini oğlunuzla yazmışsınız. Anne-oğul çalışmak nasıl?
 
Valla kendisini ikna etmek pek kolay olmadı. Çünkü yıllar evvel ona ‘Sen de bir şey yapmak ister misin?’ dediğimde, nedense epey bozulmuştu. Geçen yazdan beri sadece söz yazmaya ikna edebildim. Bir sürü kitap okuyan bir adam Serkan. Kalemi de iyi. Durduğu kabahat değil mi? Bebişim şarkısı Hatırına Sustum albümüme girecekken albüm konseptine ters düştüğü için son anda koymaktan vazgeçtim. Bebişim kazık kadar oldu, anaokuluna gitmeden albüme koyalım diyerek şarkıyı New York’a ona yolladım. ‘Ben bu yaşa getirdim, biraz da sen büyüt bunu bakayım Serkan Öncel’ dedim. Çok çalıştı Allah için. Bir aferini hak etti doğrusu.
 
Bahanesi Aşktandır’da ‘Bir gün beni anlarsın diyor annem demişsiniz. Hakikaten insan anne olunca anlar mı?
 
Yaşamak gerekiyor anlamak için. İnsan evlat sahibi olmadan anneyi pek de anlayamıyor galiba. Anne sevgisinde en küçük bir beklenti yoktur. Her koşulda yanındadır, kızının, oğlunun. Valla bir şey söyleyeyim mi, ağlarsa anam ağlar, gerisi playback yapar Ayşecim.
 
İnsan hakikaten ‘çirkin olsun benim olsun’ mu der? Sadakat cazibeden önemli midir?
 
Valla önemlidir. Yakışıklı adamı rahat bırakmazlar. Sen de peşinden koşar durusun artık. Ozan ne demiş: ‘Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca.’ Buradaki mantık da budur.
 
Ferrari’yi satan bilgeyle ilgili herkesten farklı görüşleriniz var sanki.
 
Bazı kitaplar vardır mesafeli olduğum, bu da onlardan biriydi, çok inandırıcı gelmemiştir bana. Sanki önceden böyle bir projenin bir parçasıymış da kitap da böyle kurgulanmış gibi düşünmüşümdür. Yanılıyor da olabilirim tabi. Mutlu Olmanın On Yolu, Aşkın Ömrü Kaç Senedir, Başarının Sırrı, gibi kitaplar da bu gruba giriyor benim için. Biraz seçici ve bilinçli bir okur olduğumdan bu sözünü  ettiklerimi okuyamıyorum.
 
Varsa bile servetinizi hiç görmedik. Mücevher, pahalı giysi olmuyor üstünüzde.
 
Bir klibimde biberlerden kolyeler, armutlardan bilezikler takıştırmıştım. Alışılmışın aksine, ne alışverişle aram iyidir ne de gösterişi severim. Çarşıya çıktım mı, ayaklarım beni doğru kitapevine götürüyor. Bir kütüphane açma derdindeyim. O da olur bir gün inşallah. Şarkılar yazan bir kadınım yani özetle…
 
Konuşma dilini, yani yapcam’ları, yatcaz’ları müziğe siz soktunuz.
 
Konuştuğum gibi şarkı yazıyorum, elime vurmayı da sevmiyorum. Şarkı içinde ‘yatacağız şimdi’ dediğinizde fonetik olarak kulağa hoş gelmiyor çünkü.
 
TARKAN’I SEVMEYENİ DÖVERLER VALLA
 
Gitme Kal Bu Şehirde’nin şehri neresi?
 
Şarkıyı yazdığım odadır.
 
Sezen Aksu’nun albümünü sormak istiyorum size. Beğendiniz mi?
 
Çok severek dinliyorum. Zaten şarkılarını daha önceden bana geldiğinde dinletmişti. O gün dedim ki, albüm yıkılıyor Sezoşum. Benim şarkım Vay’dı, sonradan Unuttun Mu Beni’yi dilime bir doladım, hala kendimi şarkıdan alamıyorum. Sonra bir gün Mithat Can geldi bana, annen öyle şarkılar yazmış ki, bu şarkılara layık aranjmanlar yapacağından hiç kuşkum yok dedim. Hakikaten kabiliyeti ve titizliğiyle verdiği emeğe hayran kaldım. Ana oğul döktürdüler kısaca.
 
Tarkan’la ne kadar yakışmıştınız. Son albümünü beğendiniz mi?
 
Mükemmel bir albüm. Her türlü övgüyü hak ediyor. Tarkan’ın her albümü güzeldir. Sevmeyeni döverler valla. (gülüyor) Bir de şu Tarkan üzerinden prim yapmaya çalışanlar bulaşmasalar hiç fena olmayacak artık. İnsanın ağzından çıkana kulağının şahitlik etmesi gerekir.
 
O kadar güzel ‘Hayvan’ demişsiniz ki, kalbi kırık her kadın sizinle birlikte söyleyecek.
 
Yaşasın yani, hep beraber söyleyeceğiz kısmı pek iyi geldi. Kadın erkek genç yaşlı söyleyelim valla. İçimizde kalmasın. (gülüyor) Taşlama geleneğiyle yazdığım bir şarkıdır
 
Normal. Bir pazar sabahı  uyandım, baktım ki bir şeyler mırıldanıyorum, hemen ekmeği zeytini bırakıp aldım sazı elime, beş dakika sonra şarkı bitmişti. Bir taraftan aranjmanını kafamda kurmaya çalışırken, sekiz saat çaldım söyledim.  Sonra Janti’yi aradım dedim ki, ‘Sabah yüzünü bile yıkamadan gel, bir şarkı daha yapacağız.’ Şarkı aktı yani. Hayvan demek hepimize iyi geldi, pek bir rahatladım yolun sonunda.
 
KAPAĞIN ŞİFRESİ
 
Kapağı siz tasarlamışsınız. Bir resim modeli, maske ve topuklu bir ayakkabı var. Bunlar ne ifade eder?
 
Çanta: Maskeni de kendini de al git.
 
Ayakkabı: Eski pabuçlarımı bile aramazsan bana da insan demesinler.
 
Maskeler: Malum; madalyonun öteki yüzü ve insanın on yüzlüsünü ifade ediyor.
 
İnsan Figürü: Robotlaşmış insanları temsil ediyor. Hiçbir laf işlemez ya bazı insanlara ne söylesen nato kafa nato mermerdir ya. Bir boşuboşunalıktır; gayretin tek taraflısı…
 
Dünya ve Filler: Dünyayı hortumlarıyla ayakta tutmaya çalışırlarken, tabiatın dengeye, huzura, kirlilikten kurtulmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu hayvanların bile hissettiği ve yaşamak için dünyanın güzel bir yer olmasının mücadelesini verdiklerini anlatmaya çalışıyorlar.
 
Kapalı Kutu: Bazı insanlar o kadar nettir ki, içlerindeki güzelliği söylemeseler de gözlerinde görürsünüz; insanlığından en ufak bir kuşku duymazsınız, ama bazı insanlar da öyle kapalı bir kutudur ve alacası tam içindedir. Güvenmemek için öyle çok neden vardır ki, arkanıza bakmadan kaçmanız gerekir.
 
Radyo: Dünyanın sesi olan, iyi- kötü, mutlu -mutsuz, neşe ve hüznü bulduğumuz, her türlü haber ve bilgiyi anında edindiğimiz, ilk göz ağrımız.
 
Eldiven: İçi kötülükle dolu olan insanların, kötülüklerine buldukları kılıfları simgeliyor.
 
Eski fotoğraf makinesi: Dünden bugüne dünyanın ve insanın ahvalini anlama ve kavrama olanağı…
 
Tablo: Parçalanmış Anatomi adını verdiğim, parçalanmış ruhları resmederek anlatmaya çalıştığım resim.
 
Pankart: İnsanın derdini anlatma yöntemlerinden biri.
 
Kapakta bir kasetçalar çarptı gözüme. O zamandan beri müzikte ve dünyada neler değişti?
 
İlk 45’liğimi yaptığımda iki kanallı bir stüdyoda kaydetmiştik. Bir kanal orkestra için, bir kanal da şarkıcı içindi. Tepe tepe kullan. İster beğen ister beğenme misali. Şimdi sonsuz track açıyoruz. O gün için hayal bile edemediğimiz bir şeydir bu. Bugün Analog sistemden digital sisteme geçildi ve şarkılar sanki biraz kurudu. Ama yaptığın işe göre değişiyor tabii. O yıllar plaktan kasete geçiş süreciydi ve her mecra değişiminde sancılar olur ya, o da öyle sancılı bir süreçti. Pikaplar tavan arasına kalkarken, kasetçalarlar başköşeye kuruluverdi. Teknoloji tarafı böyle. İhtiyacın kadar kullan, şarkın nefes alsın. Benim formülüm bu. Dünden bugüne değişimi konuşmaksa başlı başına bir söyleşi konusu. Sosyolojik, toplumsal ve gündelik siyaset başta olmak üzere bir alay şey var, keşke ayaküstü konuşabileceğim meseleler olsaydı da konuşsaydık bunları. 
 
Axl Rose’un gitarıyla çok kayıt yaptım
 
Normal’in Janti versiyonundaki (Gitar: Axl Rose) konusuna açıklık getirir misiniz?
 
Gun's N’Roses'ı daha çok Serkan dinlerdi, ben de sayesinde Don’t Cry, November Rain’i dinlemiştim. 90'lı yıllarda İstanbul İnönü Stadyumu konserine geldiklerinde Serkan ‘Ben gidiyorum’ dedi, ‘Nereye’ dedim, ‘Konsere’ dedi. E, biletin var mı, yok. Neden? Tükenmiş’ dedi. Şimdi bizimki kös kös dönecek diye düşünürken elinde bir gitarla döndü eve. Bilet milet bulamamış tabii, ama adamın teknik ekibi kamyonla arka kapıya dayanıp da tesadüfen oralarda dolaşan Serkan'a giriş bu kapıdan mı deyince Serkan da fırsat bu fırsat diyerek, ‘New York konserine geldim, giremedim, ta İngiltere'ye kadar gittim yine giremedim, son ümidim burasıydı burada da bilet bulamadım’ deyince boynuna bir alametifarika asıp kumanda masasına almışlar. Afiyetle bir konser izlemiş; adamda şeytan tüyü mü var, ne, sevdirmiş kendini ekibe,  konser sonrası İstanbul'u gezdirmiş, etmiş, orası senin burası benim sabahlamışlar. Yetmemiş, bir de gitarlarına resmen el koymuş. 
 
stargazete