İyi ve adil bir finans modeli olan İslami finansın reel sektörle güçlü bir bağı vardır. Bu yazıda İslami finans ve reel sektör arasındaki ilişki üzerinde duracağız.

Günümüzde, finansal krizlerin yıkıcı etkileri, finans sektörünün daha güçlü sorgulanmasını da beraberinde getirmektedir. Elbette ki finans sektörü, sağlıklı işleyen bir ekonomik yapının vazgeçilmez bir gereğidir. Ancak bu gerekliliğin asıl önemli parçasını, aslında nasıl bir finans sektörüne ihtiyaç duyduğumuza karar vermemiz oluşturmaktadır. Salt fayda ve kâr motivasyonu ile işleyen geleneksel finansın günümüzde ulaştığı boyutlar, finansın reel sektör için olması gerektiğinin adeta unutulduğu düşüncesini akla getirmektedir.

Günümüzde küresel anlamda gerçekleşen finansal işlemlerin, ancak yüzde 15 inin, reel sektör ile bağlantılı olduğu tahmin edilmektedir. Yani ev ya da araba gibi reel aktifler satın almak ya da bir yatırımı hayata geçirmek için gerçekleştirilen finansal işlemler, dünya genelinde gerçekleşen finansal işlemlerin yaklaşık olarak altında birini oluşturmaktadır. Finansın reel için değil de adeta finans için yapılıyor olduğu anlamında yorumlanabilecek bu durum, bir başka ifade ile finansın aşırılaşması anlamına gelmektedir. Borçluluk, menkul kıymetleştirme ve finansal kaldıraç kullanımdaki aşırılıklar, finansın reelden kopma sürecinin uzantıları görünümündedir.

Ancak İslami finans, geleneksel finansın günümüzdeki bazı açmazlarına "çözüm" olma potansiyeli taşımaktadır. İslami finansın taşıdığı bu potansiyel, bu finans modelinin başında bulunan "İslam" ibaresinin atıfta bulunduğu değerlere olan bağlılığına dayanmaktadır. İslam dininde paranın ticaretinden kaçınılması, bu finans modelinde gerçekleşen finansal işlemlerin etkilerini de geleneksel finanstan farklılaştırmaktadır. Paranın alınıp satılmadığı İslami finans modeli, finansal kullanıcılar ile finansal kurumlar arasında ortaklık üzerine işlemektedir.

Gerek bu ortaklık ilişkileri sayesinde risklerin paylaşımı, gerekse de finansal işlemlerin reel aktifler ile ilişkili olma gerekliliği sayesinde borçluluğun sınırlanması, bu finansal modelin, reel ekonomiye güç katması anlamı taşımaktadır.

Geleneksel finansmanda finansman eylemi, borçlunun salt finansal pozisyonuna dayanmakta iken, İslami finansta bu eylem bu durumun çok daha ötesinde bir anlam taşımaktadır. Bir başka ifade ile finansal aracı kurum tarafından fon (para) kullandırılması, geleneksel finansta salt paranın satışı mahiyetinde olmakta iken, İslami finansta bunun çok daha ötesinde bir durum söz konusudur. Çünkü bu finans modelinde, kullandırılan fonun ne için kullanılacağı sorusu önemlidir. İslami finansta, fon kullanım amacının reel aktifler ile ilişkisi olması gerekmektedir. Bu gereklilik ise finansal akımların, reel akımlar ile bire bir ilişkili olması

anlamı taşımaktadır. Şüphesiz ki böyle bir finans modelince gerçekleşen finansal işlemlerin, reel dünya üzerindeki hissedilen etkilerinin, geleneksel finanstan çok daha güçlü olması beklenir. Bir başka ifade ile İslami finansta, "finansman" gerçek hayata "daha güçlü" dokunmaktadır.

İslami finansın, reel dünya için taşıdığı bu önem, Türkiye ekonomisi için de geçerlidir. Dolayısıyla bu finans modelinin payının güçlenmesi, Türkiye ekonomisinde reel ekonominin daha sağlıklı işlemesini kolaylaştıracaktır. Bu sebeple, İslami finansın Türk finans sektöründe payının arttırılmasına ihtiyaç vardır. Elbette ki bu finans modelinin reel dünyaya dokunuşunu, "daha iyi" kılabilmek için mevcut pratiğinin de iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. İslami finans modelinin Türkiye üzerindeki olumlu etkileri, finans sektörü içindeki payını arttırma çabalarının yanında, bu finans modelinin arka planında bulunan teorisi ile uyumun da

özümsenmesiyle daha hissedilir olacaktır.

Kaynak: İlke Derneği