Değerli Aydınpost okuyucuları, bu hafta da sizlere başlıkta da okuduğunuz üzere Hasankeyf Mardin Midyat üçgenini anlatacağım. Geçen haftaki yazımın devamı niteliğindedir.

Hasankeyf bana göre imkanı olan herkesin görmesi gereken bir yer. Raman dağlarının güney eteklerinde Dicle Nehrinin iki yakasına kurulmuştur. Bu mağaralar şehrinin kimler tarafından ne zaman kurulduğu ve oyulduğu bilinememektedir. Hasankeyf Batman’a bağlı olan iki yakasını Dicle’nin ayırdığı tarihi bir ilçedir. İlçenin tarihi 12 bin yıl öncesine kadar gitmektedir. Yapılan arkeolojik araştırmalara göre Batman’ın Kaltepe köyü, Hallan Çemi höyüğü ve Hasankeyf höyüğünde bulunan süs eşyaları, hayvan figürleri, resimler, taşlar Dicle’nin ilk uygar halkı olarak görülen Huri kabilelerinden sonra buraya gelen Mitaniler, Asurlar, Urartular, İskitler, Medler ve Persler hakim olmuştur. Bir süre Büyük İskender’in yönetiminde kalmıştır. Daha sonra Roma topraklarına katılmış olan Hasankeyf Roma’nın yıkılması ile Bizans egemenliğine girmiştir.

İslamiyetin yayılışından sonra Hz. Ömer’in Mezopotamyayı fethiyle Hamdani, Abbasi ve Mervaniler izlemişlerdir. Bölge sonraları Selçuklu ve Artuklu egemenliklerinin ardından 14. veya 15. yylarda Akkoyunlular ve Sefavilerin etkisinde kalmış. 1517 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Hasankeyf’in Anlamı
Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Hasankeyf’in farklı dillerde söylenişleri vardır. Bu tarihi ilçeye Süryaniler Hesnakepha, Araplar ise Hisnkayfa ve Osmanlılar Hasankeyf isimlerini vermişlerdir. Kelimenin orijinalinin hangi dile ait olduğu ise tam olarak bilinmemektedir.

Zeynel Bey Kümbeti
Kümbet, 1462 ile 1482 yılları arasında Hasankeyf’e hakim olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Otlukbeli Savaşında ölen oğlu için yaptırılmıştır. Türkistan yöresi anıt mezarlarının etkisi görülen Zeynel Bey Kümbeti dıştan silindirik, içerden sekizgen plandadır. Yüzeyinde turkuaz renkli tuğla çinilerinden oluşan Kufi hatlı Arapça yazı ile Allah, Muhammed, Ahmet ve Ali yazılıdır.

Değerli okuyucularım, Hasankeyf dünyada ilk medeniyetlerin kurulduğu bir alanda yer almaktadır. Tarihi ve doğal güzellikleri ile şehir UNESCO’nun Dünya Kültür Miras Listesinde yer almaktadır. Kenti bir dünya mirası yapan özelliklerden birisi de fetheden ülkeler her fetihte şehri yağmalamak yerine şehre her seferinde mimari anlamda yeni eserler inşa etmişlerdir. Hasankeyfte tektonik hareketler sonucu oluşmuş 6 bine yakın mağara bulunmaktadır. Hasankeyfe en parlak dönemini 1101 yılında Artukoğullarına başkentlik yaparak geçirmiştir.

Artuklu Köprüsü
Köprünün yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Köprüdeki taşçı işaretleri ve ayaklardaki kabartma figürlerden Artuklulara ait olduğu kabul edilmektedir. Günümüze iki kemer ve iki orta ayağı ile ulaşmıştır. Köprü iki katlı inşaa edilmiştir. İki ayak arasındaki mesafe kırk metredir. Bu yapılar Hristiyanlık ve İslam kültürü açısından büyük önem taşımaktadır.

Hasankeyf 1981 yılında bütünüyle sit alanı ilan edilmiştir. Ancak günümüzde yapımına devam edilen Ilısu Barajı ve Hidroelektrik santrali sebebi ile sular altında kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Büyük Saray
Bu kompleks Roma döneminde yönetim, iç kale savunması ve muhafız birliklerinin barındığı bir askeri garnizon niteliğinde yapılmıştır.

Küçük Saray
Kalenin kuzeydoğu ucunda bulunan bu yapı 1328 yılında Mucurettin Muhammed tarafından yapılmıştır. Dış mimarisine uygun bir şekilde yontulan kaya kitlesi üzerinde tek bir mekanda oluşan seyir köşküdür. Penceresine dışarıdan baktığımızda üzerinde gücü simgeleyen iki aslan kabartması bulunmaktadır.

İmam Abdullah Zaviyesi
İmam Abdullah,Hz. Muhammed’in amcasının oğlu Caferi Tayar’ın oğludur. Bu özelliğinden dolayı türbesi her devirde büyük saygı görmüş ve 2012-2013 yıllarında Prof. Dr. Abdusselam Uluçam tarafından restore edilmiştir. Burası görülmeye değer yerlerdendir.

El- Rızk Camii
Caminin girişindeki kitabe 1409 yılında Eyübü Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Kitabenin hemen altında bitkisel süsler içinde Allah’ın 99 ismi yazılıdır. Caminin ibadet yeri heyelan nedeni ile nehre uçmuştur. Günümüzde minaresi ve kuzey bölümü ayakta kalmıştır. Minare çift yolludur. Burada bir noktaya değinmek istiyorum. Arkeolojik kazılar bitmeden kültür varlıklar taşınmadan kalenin güvenliğini sağlamadan Hasankeyf’e su gelmemeli derim.

Ulu Camii
İç kalede yer alan caminin Artuklu devri camileri ile benzer özellikleri göz önünde tutularak Artuklu eseri olduğu söylenebilir. Kalenin en yüksek noktasında bulunan caminin Roma dönemi tapınağı üzerine kurulduğu sanılmaktadır. Minaresinde 1325 ve minberde 1396 tarihlerini veren kitabeler vardır.

Hasankeyfin yakınında bulunan Mardin, verimli Mezopotamya ovasının tam ortasında yükselen kalken ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki kent, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuştur. Kervan ve savaş yolları üzerinde olan Mardin tarih boyunca önemli bir şehir merkezi olmuştur. Kervansaraylar, taşkonutlar, camiler, kiliseler, medreseler, kale ve dar sokakları ile yukarı mezopotamyanın en eski şehirlerinden biridir. Ayrıca arkeoloji müzesi de bulunmaktadır.

Midyat: Dinlerin kardeşçe yaşadığı kent
Midyat dünyanın en eski yerleşim merkezi olan yukarı mezopotamyada yer aldığı için tarih boyunca Sümerler, Urartular, Makedonyalılar, Persler, Romalılar gibi birçok uygarlığın egemenliğine sahne olmuştur. M.S. 6. yyda İslamiyetin yayılışı ile Arap akınları başlamış ve Abbasiler bölgeye hakim olmuşlardır. 1535 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Keldaniler, Yakubiler, Araplar, Rumlar ve birçok ulusun yaşam sürdüğü ve günümüzde birçok dil ve dine mensup insanların kardeşçe yaşadığı bir antik kenttir. (7)

Meryemana Manastırı(Hah)
Midyat’ın Anıtlı (Hah) köyündedir. Yöre Süryanilerinin genel kanısına göre Üç Mecusinin gelip kurduğu şehirdir. Bütün Hristiyan dünyası için büyük önem taşıyan Meryemana Manastırı Hristiyanların ilk yapıtlarındandır.

Mor Gabriel(Deyrul Mur) Manastırı
Süryani kadim cemaatinin büyük ve ünlü yapıtlarından biridir. Çeşitli dönemlerde ilave restorasyonlarla bugünkü halini alan manastırın ilk temelleri M.S. 397 yılında Mor Şmuer tarafından atılmıştır.  7. yydan sonra Aziz Mor Gabriel adı ile ünlenmiştir. Dünya’nın en eski faal hristiyan manastırlarından biri olma özelliğine sahip Mor Gabriel de Meryemana Kilisesi, Resuller Kilisesi, Kırk Şehitler Kilisesi, Sekiz kemerli The Odora Kubbesi ve Mısırlılar Kubbesi bulunmaktadır. Bu yapılar zengin motif ve mozaikleri ile ünlüdür. Ayrıca Deyrul Zafaran Manastırı 4. yyda yapılmıştır. Süryani kadim cemaatinin dini merkezlerinden olan manastırın içerisinde kutsal eşyalarla birlikte 52 Süryani Patriğinin mezarı da yer almaktadır. Süryaniler Hristiyanlığı kabul etmeden önce güneşe taptıkları bir sin mabedinin üzerine kurulmuştur. Bölgedeki Kasımiye Medresesinin inşaasına Artukoğulları zamanında başlanmış ve Akkoyunlu hükümdarı Cihangiroğlu Sultan Kasım tarafından 1469 yılında tamamlanmıştır. Mükemmel mimarisi ve iki teras üzerine iki katlı kesme taş ile inşaa edilen medrese Mardin’in en büyük yapılarındandır. Bir rivayete göre medresenin avlusunda havuza akan suyun akışı doğumdan ölüme kadar insan hayatı ve sonrası simgelenmiştir. Çeşmeden çıkan su doğumu, döküldüğü yer gençliği, ince oluk olgunluğu ve suların havuzda toplanması ölümü temsil eder. Daha sonra bu su kanallar ile toprağa aktarılır ve toprakta tekrar can bulur.

Hasankeyf Mardin Midyat üçgenine nasıl gidilir?
Hasankeyf Batman- Midyat karayolu üzerinde bulunduğu için önemli bir geçiş noktasında yer almaktadır. 37 km uzaklıktaki Batman’dan ulaşmak mümkün olduğu gibi bir başka tarih hazinesi olan Mardin’den Midyat’a oradan da Hasankeyf’e ulaşılabilmektedir. Hasankeyf’in Mardin’e uzaklığı 110 km, Midyat’a uzaklığı ise 44 km’dir. Hasankeyf’e en yakın havaalanı Batman’da bulunmaktadır. Bölgenin önemli bir ulaşım noktası olan Diyarbakır Havaalanı da Hasankeyf’e 135 km mesafededir. Ayrıca Mardin’de de havaalanı bulunmaktadır. Bunun aynısıra Batman’a demiryolları ile Türkiye’nin her tarafından ulaşmak mümkündür.

Hasankeyf mutfağına gelince en önemli lezzetleri bol yağlı et yemekleri, hamurişleri, yöreye uygun çorbalar, tiftik kıçıl denilen ve çamurdan yapılmış ocaklarda pişirilen tandır ekmeği ve taş ekmeği Hevra’dır.

Sonuç: 12 bin yıllık tarihinin sonu, yerini beton yapılara bıraktı. Tarihin su altında bırakılmasının yanında Hasankeyf’in %75’inde henüz arkeolojik kazı yapılamamıştır. Bölgenin tahrip edilmesi ile birlikte 12 bin yıllık tarihinin dörtte üçü de hiçbir zaman gün yüzüne çıkarmamak üzere karartıldı. Doğal güzelliği ve tarihi yapısı ile Hasankeyf artık beton yapılarla dolu bir mekan haline geldi.
 

Anlatılan bu eşsiz yerleri görmek için 12 Kasım ve 20 Kasım tarihleri arasında YUPA TUR ailesi olarak yapacağımız Kapadokyalı Gap Kültür Turuna katılımlarınızı bekliyoruz. Bölgeyi bilen rehberler Mustafa Reşit Mirkelam ve Muzaffer Başol gezi boyunca bizlerle birlikte olacaklar. www.yupatur.com/y/gap-kultur-turu-kapadokyali.html

Değerli katılımlarınızı ve yorumlarınızı bekliyoruz.