Hasankeyf, Türkiye’nin güneydoğusunda, Dicle Nehri’nin kıyısında yer alan, Batman iline bağlı tarihi bir ilçemizdir. Buna benzer bir tanımı pek çok yerde bulabilirsiniz. Ancak, Hasankeyf böyle bir tanımlamanın çok ötesinde anlamlar ifade eden, tarihi 10.000 yıl öncesine dayanan, Orta Çağ’ın en önemli İslam başkentlerinden biri olan, Roma’dan, Bizans’a, Artuklular’dan, Osmanlı’ya yirmiden fazla kültürün izlerini taşıyan, içinde bulunduğu Dicle Vadisi Doğu ve Batı medeniyetlerinin doğduğu yer olan ve 1981 yılında doğal koruma alanı ilan edilen kadim topraklarda yer alan bir ilçemizdir. Bu tanımlama da, sizlere fazla bir şey ifade etmediyse, şunu eklemek isterim  ;  Hasankeyf’i de içine alan Dicle Vadisi, UNESCO’nun, 10  “Dünya Mirası” olma kriterinin 9’unu birden karşılayan dünyadaki yegane yerdir. Ha, buna bakarak , Türkiye’nin UNESCO’ya başvurduğu falan zannedilmesin.  Böyle tarihi ve doğası ile eşsiz bir yerin hak ettiği şekilde,  “Dünya Doğa ve Kültür Mirası” olarak tescil ettirilmesi için başvuru yapmak şöyle dursun, Türkiye’nin enerji ihtiyacının çok ama gerçekten çok küçük bir bölümünü karşılamak adına bütün bu değerler yapılacak olan Ilısu Barajı’nın suları altında bırakılmaya çalışılmaktadır. Biraz araştırıp, incelediğiniz ve imkan bulup ziyaret ettiğinizde, böyle bir değerler bölgesinin nasıl ve ne için yok edilmeye çalışıldığı karşısında vicdanınız sızlar, aklınız almaz ve yüreğiniz  kanar .

Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi, 1954 yılında Dicle Nehri’nin toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine ilişkin çalışmalar doğrultusunda, DSİ tarafından başlatılmış ve 1982 yılında GAP Projesi kapsamında kabul edilmiştir. Yani, bundan tam 62 yıl önceki şartlar altında başlatılmış ve bugüne gelindiğinde canavar haline dönüştürülmüş bir projeden bahsediyoruz. 10.000 yılı aşkın bir tarihi geçmişe sahip olan Hasankeyf’teki kültürel ve doğal varlıkların yok edilmesine neden olacak baraj, Anayasa ve Uluslararası Kültür Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Buna  ve bölgede yaşayan insanların muhalefetine rağmen, bu proje, resmi makamlar tarafından onaylanmıştır.

Projenin tamamlanmasından önce taşınacağı söylenen kültürel varlıkların söylendiği şekilde taşınması mümkün olamayacağı gibi, baraj kullanıma açıldığında yapacağı doğa ve insan yıkımını da hesaplamak mümkün değildir. Kültürel varlıkların neden taşınamayacağı sorusuna, sadece bu bölgede 4000 civarında mağara olduğunu, bunların binlerce yıldır kullanılageldiğini, ayrıca tarihleri Tunç ve Neolitik Çağ’a dayanan 100’e yakın höyük bulunduğunu söylemek yeterli cevap olacaktır sanırım.  “Zihni Sinir” projelerini bile gölgede bırakacak olan böyle bir söylem, olsa olsa bu baraja karşı olanları oyalama taktiklerinden biri olabilir. Ayrıca, barajın hayata geçirilmesi halinde başta Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin ve Şırnak illerinde toplam 199 köy ve tabii ki Hasankeyf ilçesinde yaşayanlar olmak üzere, yaklaşık 60 bin insan doğrudan etkilenecektir. Bu sayı, göç yolu olarak bu bölgeyi kullanan Yörüklerin de hesaba katılmasıyla 100bine dayanacaktır. İşin doğa zararı kısmında ise, vadinin türü tehlikede olan kızılakbaba, Fırat kaplumbağası,çizgili sırtlan,yeşil arıkuşu ve Fırat kavağı başta olmak üzere, pek çok canlının yaşam alanı yok olacak, Avrupa ve Asya arasındaki sınırda yer aldığı için çok zengin bir çeşitlilik türü gösteren bölgedeki canlıların hepsi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

Projenin başlangıcında, tabii ki belli çıkarlar doğrultusunda, maddi destek sağlayan Almanya ve Avusturya gibi ülkelere ait bazı yatırım bankaları, doğaya ve kültürel mirasa vereceği zararlar nedeniyle 2009 yılında Ilısu Barajı projesinden geri dönüşsüz olarak çekilmişlerdir.

Anketlere göre yerli halkın %80’inden fazlası baraja karşı. Vadi sular altında kaldığında kullanılabilir çok az toprak kalacak. Bugünlerde Hasankeyf’te yaşayanlara, mevcut yaşam alanlarını boşaltmaları için tebligatlar gidiyor. Ancak yeni yerleşim yerinde onları bekleyen hayat, yüzyıllardır alıştıkları hayattan çok farklı. Ayrıca , yeni yerleşim yerinde mülk edinmek isteyeceklerin karşısına çıkartılan  türlü maddi ve manevi zorluk da işin cabası.

Toprak yoksa hayat, geçmiş yoksa, gelecek de yok. Bu miras hepimizin.

 

Sevgi ve Doğayla  Kalın !