Bayramdan önceki hafta yazdığım laiklik ve irtica ile ilgili yazılarımın yayını üzerine Türkiye"nin birçok yerinden değişik yollarla gelen ortak bir talep var:



“Sözünü ettiğiniz Meclis konuşmanızı, günlük yazınız olarak yayınlayın ki biz de okuyalım.”



Yazımda bahsettiğim Meclis konuşmaları, CHP"den ayrıldıktan sonra kurduğumuz ve 2007 genel seçimlerinde tüm yurtta seçime soktuğumuz parti olan Halkın Yükselişi Partisi"nin genel başkanı sıfatıyla 23 Nisan TBMM olağanüstü toplantılarında üç yıl üst üste yaptığım konuşmalardır.



Burada iki noktayı bilgilerinize sunmayı gerekli görüyorum:



Birincisi şudur:



22. Dönem Milletvekili olarak TBMM"de bulunduğum yılların ilk birbuçuk yılını CHP Milletvekili olarak geçirdim. O süre zarfında, KEİPA (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamanterler Asamblesi) üyesi olarak görev yaptım ve bu birliğe üye Avrasya ülkelerinde TBMM"yi temsilen birçok toplantıya katıldım ve birçok konuşma yaptım.



Ama üyesi olduğum TBMM"de bu süre zarfında tek konuşma yapma imkânı bulamadım. Çünkü içinde olduğum parti, Anadolu"dan yoğun talepler gelmesine rağmen benim Meclis kürsüsünde konuşmama izin vermedi, âdeta engel oldu.



Gerekçe hep şu idi:



“Ağır toplar öyle her zaman konuşmaz; sizin konuşmanızın vakti var.”



Nasıl bir ağır top imişsek, CHP"den ayrıldığım güne kadar bir kere olsun parti adına konuşma fırsatı bulamadım. Sonra anlaşıldı ki, benim konuşma vaktim, CHP"den ayrılmamla başlayacaktır.



Ayrıldım; HYP"yi kurdum ve o günden sonraki Meclis günlerimde, TBMM"de, üçü olağanüstü toplantı konuşması olmak üzere 12 konuşma yaptım.



Bunların tümü, Meclis zabıtlarından deşifre edilerek, değişik bağlamlarda, değişik yerlerde yayınlanmıştır.



Bugünden itibaren üç yazı halinde size aktaracağım ilk konuşma, TBMM 23 Nisan Olağanüstü Toplantısı"nda 2005 yılı Nisan ayında, yani HYP"nin kuruluşundan yaklaşık iki ay sonra, HYP Genel Başkanı sıfatıyla yapılmıştır.



İkinci nokta şudur:



TBMM Olağanüstü Genel Kurulu, yılda bir kez ve 23 Nisan günü yapılır.



Bu genel kurul toplantısında sadece Meclis"te temsilcisi bulunan partilerin genel başkanları konuşur. Bu toplantıya; Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri, kuvvet komutanları ile Ankara"da temsilciliği bulunan yabancı devletlerin diplomatları da katılır.



Nitekim, anılan konuşmalarımın İngilizce çevirileri, o diplomatlardan gelen talep üzerine kendilerine iletilmiştir.



Şimdi, Meclis üyesi arkadaşlarımızın ifadeleriyle "tarihî önemi olan" bu konuşmaların ilkini size aktarmak üzere aradan çekiliyor, konuşmayı, Meclis zabıtlarındaki şekliyle aynen veriyorum:





TBMM KÜRSÜSÜNDEN HİTABIM



“Sayın Başkan, Saygıdeğer Cumhurbaşkanım, değerli milletvekilleri, saygıdeğer konuklar!”



“Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı bütün içtenliğimle kutluyor, Halkın Yükselişi Partisi ve şahsım adına, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.”


“Burada, "millî irade" meselesi, Sayın Meclis Başkanı"ndan başlayarak, millî egemenlik gününün anıldığı bu saatlerde, bazı eleştirel ifadeler de kullanılarak gündeme getirildi. Şimdi, ben, bir eleştiri değil ama bir tespit yapmak istiyorum; çünkü milletin yasama iradesinin anıtı, Kâbesi burasıdır. Burada söylenenler üzerinde ileriye yönelik, hepimizin düşünmesi lazım.”



“Millet iradesi burada tecelli eder.”



“Dünyanın mutlaka gördüğü; ama bazı gerekçeler ve hesaplar yüzünden ifade etmediği, telaffuz etmediği bir gerçeği bizim görmemiz lazım.”



“Bu Meclis, bugün, şu haliyle, 360 kişilik bir sandalyeyle temsil edilen bir iktidara sahip bir hükûmet çıkarmıştır. Bu hükümetin ve bu sandalye sayısının arkasında, oyların yüzde 34'ü vardır. Şimdi, bunun millî iradeyi ne derece yansıttığını millet iradesinin tecelligâhı olan bu mekânda millî egemenlik tartışılırken, hiç değilse, bir biçimde ifade etmek lazım.”



“Kopenhag Kriterleri"ni bize ısrarlı bir biçimde veren ve hatta dayatan Batı"nın, bilmiyorum, hesaplarına uygun olsaydı, "Ben, yüzde 34 oyla yüzde 67 sandalye alan bir hükümeti, Kopenhag Kriterleri"ne uygun, demokratik bularak, muhatap almam" der miydi, demez miydi?”



“Bu sorunun sorulması gerekir; ama benim esas konuşmam o konuya ilişkin olmayacaktır.”