Pişmanlık, ertelediklerinin aklına takılmasıymış insanın… Ve demek ki artık erteleyecek günü de kalmayınca duyulan acı böyle bir şeymiş: Hakkını helal et…

Ne de çok şey ertelemişim, aklıma geliyor…

Bisiklete binmek isterdin mesela benimle hep. Hatırlar mısın? “Yarışalım, ben seni geçerim valla!” diye sevine sevine dolanırdın etrafımda… Benimse aklımda geçim telaşı. Tebessüm ederek “Şimdi olmaz” diye ertelerdim…

Hani bir kere de pastaneye gitmek istemiştin benimle. “Baba n’olur birlikte pasta yiyelim, hem limonata da içeriz.” demiştin… Ben “sonra” demiştim, sonrasının olmayacağını bile bile… Şu an canım pasta çekti… Yok yok, canım seni çekti oğlum… İçimde bir yangın, canım seni çekti…

Söz… Bu sefer gerçekten söz, çıkınca pikniğe gideceğiz… Kırlarda koşacağız özgürce, hem annen de katılır bize… Mızıkçılık yok ama! Ben seni geçince “ama babaaa” demeyeceksin, darılırım sonra… Yok yok, darılmayacağım bundan sonra…

Mesela dersini yapmadın diye kızmayacağım, vaktinde yatmadın diye söylenmeyeceğim… Hatta oturur birlikte seyrederiz senin sevdiğin filmleri… Hem mısır patlakları hazırlar annen de bize… Göreceksin yapacağım bunları…

Ertelenmişlik nasıl bir duyguydu bilemiyorum babacığım, ama ertelemişliğin pişmanlığı yakıyor içimi bir bilsen…

Niyeyse, aklıma sünnet olduğun günkü ağlayışın geldi birden, annenin teselli etmek için “ağlama kuzum” demesi… Ben, “erkekler ağlamaz” demiştim, hatırlar mısın? Hakkını helal et oğlum, insan ne hissederse onu yaşamalıymış, bunu geç anladım. Bundan sonra ağlayacaksan doyasıya ağla, sevindiysen doyasıya gül, duygularına engel olamayacağım artık…

Hani sana hep anlatırdım ya, Yunus Aleyhisselam karanlık bir gecede denize düşmüş ve Allah’tan başka hiçbir umut kalmamıştı… Öyle işte, Allah’tan başka umut kalmayınca, çırpınışlar da bitiyormuş oğlum… Ben telaşlı değilim, sen yeter ki annene söyle, o da hakkını helal etsin…

Yeri geldi üzdüm onu, neydiyse telaşım şu üç günlük dünyada… Söyle annen, eğer sağ çıkarsam söz, onu bir daha üzmeyeceğim… Bir de unutmadan söyleyeyim, hani hep “sonra” diye ertelediğim annenin o çok beğendiği küpeler var ya, çarşıda gidip gelirken baktığı… Aslında para biriktiriyordum gizliden gizliye, sürpriz yapacaktım… Biriktirmiştim de hatta ama vakit bulup alamadım bir türlü… Üzgünüm oğlum, her günün yarını var sandım… Ama sen erteleme, git al annenle o küpeleri… Erteledikçe değil, anı yaşayınca insan mutlu olurmuş, bunu geç anladım…

Sakın üzülme, eğer buradan çıkamazsam…

Üzülme oğlum, sana onurlu bir yaşam bırakıyorum…

Baban hiç çalmadı, harama el uzatmadı… Zordu geçim bunu inkâr edemem…

Söylemesem de okul masraflarınız ağır geliyordu, bunu annen de bilir, sor istersen…

Mesela, senin o çok istediğin sırt çantası vardı ya hani, üstünde çizgi film resimleri olan, adı neydi hatırlayamadım şimdi… Ben “alalım” dedim de, annen kulağıma fısıldamıştı, “üç kuruş daha üstüne koysak, pantolon alırız, çocuğun pantolonları eskidi hep” diye… Çaresizlik zordu oğlum, öbür çocuklara baktım çanta alıyorlardı, sana baktım gözlerime bakıyordun… Bir şey diyemedim bilmem fark ettin mi, “gelin başka yere bakalım” dedim sonra… Sen ardımdan gelirken, çok ağladı gözlerim ama belli etmedim… Hakkını helal et, ben seni çok sevdim… Ama babalığı beceremedim oğlum…

Helal et mesela, canın elma çekmişti yemekten önce, hatta bir ısırık almıştın… Bense “önce yemek, sonra elma” diye ısırdığın elmayı elinden almıştım… İnsan bu, unutuyor işte, unuttum sonra elmayı tekrar vermeyi o telaşla… Eğer canın hâlâ çekiyorsa, onu dolabın üstüne koydum, tabureyi koy da al… Annene söyle “babam izin verdi, yiyebilirmişim” de…

İnsan oksijensiz kalınca değil, erteledikleri hatırına düştükçe bunalıyormuş oğlum, bunu geç anladım…

Hakkını helal et…

UZMAN ADEM GÜNEŞ