Demokrasi ve Özgürlük İçin Avrupalı Yargıçlar Birliği’nin, (MEDEL) Türk yargı sistemine ilişkin hazırladığı raporda, hakim ve savcıların korku içinde yaşadıklarına dikkat çekilerek, böylesi bir korkunun hakim ve savcıların kişisel ve kurumsal bağımsızlıklarına bir tehdit olduğu belirtildi.

MEDEL Yönetim Kurulu Üyeleri Vito Monetti (İtalya- Cenova İstinaf Mahkemesi Başsavcısı) ile Christoph Strecker, YARSAV’ın daveti üzerine Türk yargısındaki güncel gelişmeleri incelemek için Türkiye’de Adalet Bakanı Sadullah Ergin başta olmak üzere bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Yapılan görüşmelerin ardından hazırlanan ‘gözlem raporu’ YARSAV’da açıklandı.

YARSAV Başkanı Murat Arslan, erkler ayrımında artık yasamanın buharlaştığını, yargının da erime sürecinde olduğunu savundu. Erkler ayrımı kavramı üzerinden demokrasi ile olan son bağın kopmaması için yargının bağımsızlığının korunmasının artık herkesin ortak sorumluluğuna döndüğüne dikkat çeken Arslan, “YARSAV olarak, içeride ve dış dünyadaki muhataplarımıza, bizi dinleyen herkese uyarıyı yapma ve sorumluluklarını hatırlatma hususunda hiç ama hiç susmayacağız ve asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.

Yargının sorunlarının başta Adalet Bakanlığı olmak üzere HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay temsilcileriyle ele alındığını belirten Arslan, yargının sorunları konusunda meslek örgütlerinin dışarıda tutulduğunu, yargı ile ilgili birçok gerçeğin ıskalandığını kaydetti. Yargı sorunlarıyla ilgili konularda meslek örgütlerinin de yer ve söz sahibi yapılmasını isteyen Arslan, “Otoriter bir zihniyet ve uygulamalarının başta yargı olmak üzere tüm kurumlarda ve toplumun önemli bir kısmında yarattığı travma gittikçe artan bir dozda devam etmekte iken evrensel saygınlığa sahip bir anayasa yapmak mümkün değildir” dedi.

-ÖZERK BİRLİKLERİN ÖNEMİ BÜYÜK-

Rapor Christoph Strecker, “Türkiye’ye kendi gözlemlerimiz ışığında değerlendirmelerimizi ve elde ettiğimiz bilgilerin doğruluğunu sağlamak niyetiyle geldik” dedi. Ergenekon, Deniz Feneri gibi davalar ile tartışılan özel yetkili mahkemeler gibi konularda bilgi verilen raporda, Türk yargısında tespit edilen aksaklıklara dikkat çekildi. Raporda, “Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve hukuk devleti adına çok şey yapılmak zorundadır. Bunu temini için hakim ve savcıların mensubu olduğu özerk birliklerin önemi büyüktür” görüşünün altı çizildi. Raporun sonuç bölümünde, “Her hangi bir şüphe bulunmaksızın, görevden uzaklaştırma ve görev yerinin değiştirilmesi konusundaki genel korku ve endişeler kadar hakim ve savcıların mesleki görevleri sırasındaki davranışları ve kararlarına reaksiyon olarak yürütülen disiplin ve cezai soruşturmalarının kötüye kullanılması da gözlemlediğimiz bu gerçekliğin bir parçasıdır. Böylesi bir korku hakim ve savcıların kişisel ve kurumsal bağımsızlıklarına bir tehdittir” denildi. Yargının sıklıkla ve çeşitli yollarla yürütme erki tarafından manipule edildiğinin belirtildiği raporda, savunmayı temsil eden avukatların da ciddi biçimde bu durumdan etkilendiğine işaret edildi. Prensip olarak adaletin üç işlevi bulunduğunun altı çizilen raporda şu tespitlere yer verildi:

“Birincisi uyuşmazlık yönetimidir, ikincisi düzen sağlamadır, üçüncüsü ise siyasi gücün sınırlandırılmasıdır. Açıkçası Türkiye’de yargı siyasi gücün emrine verilmiştir ve yargının kontrol ve sınırlandırma işlevlerini yapmasına izin verilmemektedir. Şimdi bizler, hiç şüphe götürmez şeklinde olan ilk izlenimimizin açıklığı karşısında şaşkınlık içindeyiz ki Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve hukuk devleti adına çok şey yapılmak zorundadır. Bunu temin için hakim ve savcıların mensubu olduğu özerk birliklerin önemi büyüktür.”