Geçtiğimiz hafta içerisinde değerli bir büyüğümüzü, ağabeyimizi maalesef elim bir kaza sonucu kaybettik. Önceki yazılarımda da hep değinmiş olduğum üzere, bilhassa şehir merkezlerinde yapılan yol, doğal gaz, çevre düzenlemesi vb. çalışmaların titizlikle ve dikkatli bir biçimde yürütülmesi esastır. Özellikle bu çalışma alanlarında sadece çalışana özgü iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının yanı sıra üçüncü şahıslara yönelikte bir takım önleyici faaliyetler yürütülmelidir.

 Meydana gelen iş kazalarının da % 2’si ne yaparsanız yapın önlenemiyor. Bahsi geçen olay bir iş kazası niteliği taşımasa da detaylı bir biçimde irdelenmelidir. Çünkü kazanın meydana geldiği bulvarı her gün gencinden yaşlısına tüm Aydınlı hemşerilerimiz kullanmaktadır.

 Bu olayla ilgili de ister istemez insanın aklına şu sorular geliveriyor?

Örneğin elim kazanın geçtiği bulvar, çalışmalar yapılırken taşıt trafiğine kapatılmış olsa idi, çalışmalar daha seri ve daha risksiz bir şekilde yapılabilir miydi?

Trafik akışı alternatif bir güzergâhtan verilemez miydi?

Çalışma bölgesinde yeterince uyarı ikaz işareti yok muydu?

Kazaya karışan halk otobüsü şoförü daha yavaş gidemez miydi?

***

Bu sorular çoğaltılabilir.

Yanlış anlaşılmasın amacım kimseyi zan altında bırakmak değil. Sadece okullar açıldıktan sonra çocuklarımız da o yollar da olacak. Yetkililerden nerede olursa olsun bu tür bakım onarım faaliyetlerini yürütürken, üçüncü şahısların da zarar görebileceklerini düşünerek, daha dikkatli olmalarını istiyoruz.

Lakin giden gittiği ile kaldı, geride bıraktığı gözü yaşlı ailesi, babasız büyüyecek çocukları ile…

Allah rahmet eylesin, mekânın cennet olsun ağabey…

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, temelde işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasını, mevcut sağlık ve güvenlik şartlarını iyileştirilmesini, yani işyerlerinde önleyici ve koruyucu anlayışa dayalı kültürün benimsenmesini hedeflemektedir. Hedefe ulaşabilmek için işveren çalışan ve biz İSG profesyonellerine büyük görevler düşmektedir.

Çalışma hayatım boyunca farklı farklı işveren ve çalışanlar ile karşılaştım.

Örneğin; Kanunda belirtilmiş olduğu halde, hiçbir şekilde çalışana yansıtılmaması gereken, iş güvenliği eğitimi ücretini, çalışana yansıtmaya çalışan işveren ya da kendisine verilen kişisel koruyucu ekipmanı sırf firmaya zarar vermek için hasara uğratan çalışan gibi…

Genel de otelcilik sektöründe çalışanlar, sürekli fazla mesai yaptıklarından ve özlük haklarını tam anlamı ile alamadıklarından şikâyet ederler.

Bir otel düşünün çalışanına konaklamaları için bir oda versin ve iç dizaynı misafirlerin kaldığı odalar kadar konforlu olsun. Ayrıyeten lojmanda personelin kendilerine ait birde havuzları olsun. Şimdi bu personel işverenine sadakatle bağlı olmaz mı? Bu işletme de işler yıldırım hızı ile yapılmaz mı? Sonuç yüzde yüz misafir memnuniyeti ve kazanan bir işletme…

Evet, yukarıda anlattığım şekilde çalışmayı kendilerine prensip edinmiş işletmeler de var.

Ne mutlu değil mi böyle işletmelerin sahiplerine ve çalışanlarına?

Aklımızdan çıkmaması gereken parolamız ‘ÖNCE İNSAN‘ olmalıdır.

Unutmayalım  “Önlemek, Ödemekten Ucuzdur”