Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

8 Mart akşamı, denizcilik camiasını ilgilendiren ve hoşuma giden bir haber izledim. Haber, denizcilikte kadın istihdamını arttırıcı 'Fırsat Eşitliği' protokolünün imzalanması ile ilgiliydi.

Yarım asır bu sektörde hayatımı geçirince, güzel geliyor kulağa bu tip haberler. Umarım uygulamada da uzak yol yük ve yolcu gemilerinde, üniformaların da yakıştığı, daha çok kadın zabitanlar ve kaptanlar görülür. Ve senelerin kaptanı değerli denizci dostumun temenni ettiği gibi ben de kadınlarımızı, stajları sonrası denizci yeterliliği alarak, ‘Deniz ve Denizcilik’ şartlarına karşı cesaret ve tercihlerine bağlı olarak denizlerde görmeyi, arzu ederim.

Malumunuz olduğu üzere fırsat eşitliği, kişilerin hayata eş imkanlarla başlaması ve mevcut fırsatlara herkesin eşit derecede sahip olması gerektiğini belirten bir durum. Başarı elde etmenin önündeki adil olmayan engelleri ortadan kaldırmakla ilgili. Toplumsal konum, bireysel çaba ve becerikliliğe dayanmalı. Bu durum herkesin eğitim alması düşüncesine sıkı sıkıya bağlı. Böylece herkes kendini tüm kabiliyetlerini kullanacak şekilde geliştirebilir.

Pratik açıdan bakıldığında, eşit fırsatlar elde etmek hiçbir zaman mümkün değil; aslında bu arzu edilir bir şey de değil. Eşit olmayan fırsatların en büyük kaynaklarından biri de aile. Çocuklarına içten bir ihtimam gösteren sıcak, müşfik ebeveynlerin olduğu ailelerle, kendi bencil arzularını daha çok önemseyen kişilerin olduğu aileler arasında farklılık bulunduğunda söz konusu olan da budur. Her ebeveynin iyi kalpli ve müşfik olmasını sağlamak mümkün değil. Dolayısıyla fırsat eşitliği ilkesinin katı bir şekilde uygulanması, çocukları ailelerinden alıp toplu halde yetiştirmeyi gerekli kılabilir.

Anayasamızın 10. Maddesi: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.”

Bill Gates, 2007 yılında yaptığı bir konuşmada; "İnsanlığın en büyük gelişimi büyük keşiflerde değil, bu keşiflerin toplumdaki eşitsizlikleri azaltmak konusunda alınacak yoldadır." demiştir.

Toplumda da insanların bir bölümü büyük miktarda varlığa ve yüksek statüye sahipken, bazıları da hem varlık hem de kaynaklara ulaşmak açısından büyük ölçüde dezavantajlıdır. İnsanlara sorulsa “Ne kadar yeter?” diye kim bilir ne cevaplar alınır. Bu soruyu okuyucularına, yüz binden fazla üyesiyle dünyanın en büyük finans bursu olan ‘’Oxford Club, Baş Stratejisti Alexander Green’’ sormuş. Bazıları ne kadar yeter bilmiyorum henüz oralarda değilim ki diye cevaplamış. Bazıları da en az 20 milyon dolar olmalı demiş.

Green şöyle yorumluyor; ‘’Sanırım bu insanlar hayalperest, çünkü hiçbiri aslında bir servet yaratmak için hiçbir şey yapmıyor görünüyordu. Ama servet yaratan bizler açgözlü müyüz? Oxford sözlüğü, açgözlülüğü bir şeye özellikle servete yönelik yoğun ve bencil arzu olarak tanımlamakta. Yine de finansal bağımsızlık peşinde koşmanın bencillik olduğuna inanmıyorum.”

Alaxander Green konu yazısına özetle şöyle devam eder; “Para bağımsızlıktır, sizi sınırlayan ilişkilerden kurtarır. İşinin, alacaklılarının, koşullarının esiri olan hiç kimse gerçekten özgür değildir. Zenginlik özgürlük, güvenlik ve gönül rahatlığıdır. Paranız varsa gücünüz vardır en iyi anlamda. Size yakın olanlara yardım etmenize olanak tanır, hayallerinizin peşinden gitmenizi, hayatınızı dilediğiniz gibi geçirmeniz, sağlar. Para size haysiyet sunar, seçenekler verir.’’

Green’e göre daha büyük bir ev, daha iyi bir araba, düz panel TV veya en yeni en iyi iphone istemek açgözlü ve bencilce mi? Para harcamak ekonomi için iyi değil mi? İş ve istihdam yaratmıyor mu? Yasal olarak kazandıysanız ve harcamak istiyorsanız bu neden yanlış?

Çoğumuz için servet sahibi olmak iyi görünebilir. Ne kadar fazlasına sahipseniz o kadar iyidir! Ne de olsa zenginlik; daha fazla özgürlük, yaşamınızı kendi kontrolünüz altında tutmanız, güzel şeylere sahip olmanız, arkadaşlarınızdan ve çevrenizden daha fazla saygı görmeniz, sağlığınız ile ilgili her imkana sahip olmanız gibi avantajları beraberinde getirir.

Temel ihtiyaçları karşılamak için yetersiz kaynak, ev ve iş hayatında istikrarsızlık ve geçim derdi ortamı nedenleriyle orta ve daha düşük geliri olanlar için hayat zor olabilir.

Bu nedenle, alt sosyal sınıfta bulunan insanların varlıklı bireylere göre daha bencil olacaklarını, başkalarının ihtiyaçlarını daha az dikkate alabileceklerini varsayabilirsiniz.

Kimin ihtiyacı olan birine yardı etme olasılığı yüksektir… Dar gelirli birinin mi yoksa zengin birinin mi? Ne kadar zengin olursanız, o kadar çok başkalarına ulaşabileceğinizi, böylece bunu yapacağınızı düşünme eğilimindesinizdir. Zaten fazlasıyla her şeyiniz varsa başkalarının neye ihtiyacı olduğunu düşünmek daha kolay olacaktır.

Ancak yapılan araştırmalar bunun tersinin doğru olduğunu söylüyor. Daha az kaynağa sahip olanlar, başkalarının ihtiyaçlarına daha fazla ilgi duyuyorlar. İnsanlar daha varlıklı hale geldikçe, başkalarına karşı şefkat duyguları da azalıyor.

Zengin insanlar, zor zamanlarında paralarını güvenebilirken, dar gelirliler başkalarına daha bağımlı hale gelir ve ilişkilerine daha fazla yatırım yapar. Veriler, düşük gelirli bireylerin zamanlarının çoğunu diğer insanlarla sosyalleşmek için harcadıklarını göstermekte.

Daha düşük sosyal tabakalardan insanlar da diğer insanlara daha duygusal bağlı hissetme eğiliminde. Bununla birlikte daha şefkatli ve empati sahibi.

Bolluk, kişinin şefkat duygusunu neden azaltır? Neden daha az kaynağa sahip olmak insanların daha bencil davranmasına neden olmuyor? Cevap; daha fazlasına sahip olmanın insanlara diğerlerinden daha büyük bir bağımsızlık hissi vermesi olabilir.

Amerika kaynaklı (Bureau of Labour Statistics) yapılan bir araştırmada dar gelirli hatta yoksul insanların zenginlerden çok daha fazla hayır kurumlarına yardım ettiği görülmüştür.

Başkalarına olan ilgideki zenginlik farklılıkları, bazı araştırmacıların “verme boşluğu” (giving gap) olarak adlandırdığı şeyi açıklamaya yardımcı olabilir.

‘’Daha az kaynağa sahip olanlar genellikle daha cömert görülüyor, bu eğilim zamanla artış göstermektedir.”

Psikoloji ve sosyal davranışlar uzmanı Paul K. Piff yaptığı araştırmaya göre, insanlar refah ve maddi varlık merdiveninde yükseldikçe empati ve merhamet duyguları azalır ve sahip olduklarını "hak ettikleri" konusunda güçlü bir inanç geliştirirler.

Yazımı değerli psikolog ve yazar Prof.Dr. Acar Baltaş’ın bir yazısından alıntı ile noktalamak istiyorum;

“İnsanın hayat karşısında kendisinden daha az şanslı ve ihtiyaç içindeki birisine el uzatması, yardım alandan çok yardım edene yarar sağlamaktadır. Bunu sağlamak için eğitim sistemi içine bu yaklaşımı yerleştirmek çocuklara kazandırılacak çok önemli bir değerdir. Aileler çocuklarının vicdanını geliştirmeye “başarı” konusuna verdikleri değerin çeyreği kadar önem vermeleri halinde toplumda yardımlaşma artacaktır. Diğer taraftan sivil toplum örgütlerinin, insanlarda doğuştan var olan duyguları harekete geçirecek güçlü kampanyalarla toplumdan daha büyük destek görmeleri mümkündür. Böylece tarihi fedakârlık ve kahramanlıklarla dolu olduğuna inandığımız kültürümüzün parlak yüzünü ihtiyaç duyanlara göstermemiz mümkün olacaktır.’’

Vermek zenginlik, paylaşmak güzeldir. İyi hissedersin kendini...

10 Mart 2021

Heybeliada



Kaynakça;

Wealth can make us selfish and stingy. Two psychologists explain why | World Economic Forum (weforum.org)

Does Creating Wealth Make You Selfish and Greedy? (investmentu.com)

Why the Rich Are Greedy (and What to Do About It) - NonProfit PRO

Baltaş Grubu - Zengin Olmak İnsanı Acımasız ve Cimri Yapar mı? (baltasgrubu.com)