Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Art arda başlayan ve ormanları alev topuna çeviren yangınlar, söndürme çalışmalarıyla ilgili tartışmayı da beraberinde getirdi. Yangınlara uçakla mı yoksa helikopterle mi müdahale edilmesi gerektiği sorusunu İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nin emekli hocalarından, doğa bilimci Prof. Doğan Kantarcı’ya sorduk. İşte yanıtı:

FONKSİYONLARI FARKLI

“Uçağın ve helikopterin fonksiyonu aynı değil. Uçaklar yüksek uçar. Yangının üzerinde değil, yangının gelme ihtimali olan bölgede görev yaparlar. Suyu yanmamış alana halı şeklinde atarlar. Yanan ateşe yüksekten atılan su, buharlaşır ve bir işe yaramaz. Uçakla önden halı şeklinde attığınız su, buharlaşmadan aşağı iner, ağacı ıslatır. Çam ibreleri ıslanınca yangın ulaşsa da üzerindeki su buharlaşır ama yanmaz, çünkü buharlaşmayla nem oluşur, oksijen oranı düşer, oksijen olmayınca yanma olmaz. Helikopter ise yangının hemen üzerinde görev yapar, büyükçe bir kovası vardır. O kovayı çelik halatla sarkıtır. Ve yanan yerin üzerine suyu boşaltır. Yani helikopter noktaya su boşaltır, döner yeniden su boşaltır. Helikopterinki kocaman bir kovayla su taşımaya benzer ama çok etkilidir, nokta etkilidir. Ateşin sıçradığı yerlere atar suyu. Dolayısıyla hem uçak hem de helikopterlerin birlikte görev yapması gerekir.

ORMAN KURUDU, KIZIŞTI

Ama en önemlisi Türk Hava Kurumu (THK) olmadan bu iş olmaz. THK uçakları orada dururken dışarıdan uçak kiralayıp sonra da 3 uçakla yangına müdahale etmeye çalışmak affedilmez bir hatadır. Biz ormancılar bu hatanın peşini bırakmayacağız. Yıllarca birlikte şehit verdik, girilmez vadilere girdi THK pilotları uçaklarıyla birlikte. Bu birikim yok sayılamaz. Son yangınlarda Basra alçak basıncının etkisiyle kuzeyden gelen etkili ve kuru rüzgar, yangınların kontrolünü zorlaştırdı. Orman kurudu ve kızıştı. Ama yangının çıkış nedenleri ayılar, tilkiler, kurtlar olamaz. Çünkü onlar çakmak taşımazlar. Demek ki iki ayaklı birilerinin parmağı var bu işte...”