Ege sularında boğulmak ya da Arizona çöllerinde susuzluktan göçüp gitmek… Dünyanın bir ucundan diğerine, göçmen kaçakçılarının eline düşen ailelerinin umut yolculuğunda yitirilen çocukların haksız ortak yazgısı. Alan bebek ve onlarcası hala zihnimizdeyken, binlerce kilometre ötede ABD-Meksika sınırında aynı acı ve erken ölümler yaşanıyor. Hepsinin kökeninde, iliklere işleyen yoksulluktan, çatışmalardan kurtuluş umudu ve yeni ufuklarda bir gelecek arayışı var.

Altı yaşındaki Gurpreet Kaur annesiyle birlikte Hindistan’ın Pencap eyaletinden çıkıp Meksika sınırına kadar gelmişti. Göçmen kaçakçıları duvarın çitlerden ibaret olduğu Arizona sınırından geçip o ıssızlıkta yollarını bulmaları için oracıkta bırakmıştı Hintli aileleri. Sıcaklık 40 dereceyi geçiyordu, Gurpreet’in annesi çocuğu gruptakilere bırakıp su aramaya gitti. Bir daha da göremedi bebeğini. Gurpreet’in susuzluktan bitmiş cansız bedeni çölün ortasında bulundu. Çocuk göçmenlerin trajedisine yakıcı bir halka daha eklendi. 





Trump’ın kaçak göçmenlere yönelik “sıfır tolerans” politikası çerçevesinde Meksika sınırında yakalanıp ailelerinden koparılan çocuklar, Teksas’ta sınır yakınındaki çadırkentlere yerleştiriliyor. Mays ayından bu yana toplanan çocuk sayısı 2 bin 300’ü buldu; ayrıca ailesi bulunamayan 12 bin çocuk daha var. Bu uygulamaya Demokratların ilerici kanadından zaten şiddetli tepki vardı. Hatta genç Kongre üyesi Alexandria Ocasio-Cortez, çadırkentleri Nazi toplama kamplarına benzetince sağ muhafazakar cenahtan ve Yahudi toplumundan çok sert itiraz gelmiş, özür dilemesi yönündeki çağrıları kesin bir dille reddetmişti ACO.





Gerçi Sağlık Bakanlığı verilerine göre çadırkentlerde her bir çocuğun bakımı devlete günde 775 dolara mal oluyor; aileleriyle birlikte gözetim merkezlerinde tutulmalarından daha yüksek bir meblağ olduğuna işaret edilerek hümanist bir tablo çiziliyor. Gözetim merkezlerindeki maliyet kişi başına 298 dolarmış! Ancak ailelerinden ve hatta Gurpreet gibi hayattan koparılmış çocukların trajedisini görmek için çok da hümanist olmaya gerek yok.

BEKLENMEDİK İYİ NİYET GÖSTERİSİ

İşte bu içler acısı ortamda Trump bir sürpriz yaptı ve geçen pazar günü başlaması beklenen kaçak göçmenlere toplu sınırdışı operasyonunu ertelediğini açıkladı. Ülke çapında birçok kentte eş zamanlı yürütülecek baskınların durdurulması için Demokratlardan çağrı gelmişti. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi yapmıştı çağrıyı. Trump, Pelosi ile zıtlaşmak yerine operasyonu durdurdu ve “Demokratların talebi üzerine yasadışı göçmenleri uzaklaştırma sürecini (sınırdışı) iki haftalığına erteledim. Bu süre içinde Demokrat ve Cumhuriyetçilerin güney sınırımızdaki soruna çözüm bulup bulamayacağına bakacağız” diye Twitter’dan mesaj verdi.





Bazı yetkililer, operasyonla ilgili çok fazla bilgi sızdığı için baskınların risk taşıması nedeniyle ertelemenin kaçınılmaz olduğunu söylerken, yeni bir siyasi açılım yorumları ağır bastı. Trump’ın sert tavrına karşın Meksika sınırını geçen kaçak göçmenlerin sayısındaki dramatik artışla baş edemeyen yönetim göç politikasında bir uzlaşı arayışına girmişti. Ve bu beklenmedik dostane tavır, 2020 başkanlık seçimine yönelik sempati atağının önemli bir ayağını oluşturuyordu.

Çünkü anketler hiç de iç açıcı değildi. Seçmenin adayların performansına göre oy verdiği, 2016’da Trump’ın zaferinde payı bulunan eyaletlerde başkanın reytingi inişteydi. Ulusal çapta kayıtlı seçmen arasında yapılan bir ankette de Trump 39 puanla, Demokratların muhtemel adayı Joe Biden’ın 10 puan gerisinde kalmıştı. Yüzer gezer oyların bulunduğu eyaletlerde ortada duran seçmeni çekmek için bir atak gerekiyordu.

Böylece Trump, medyayla sadece muhafazakar Fox News’un çanak soruları üzerinden yürüttüğü ilişkiyi bırakıp ‘fake news’ ve ‘halk düşmanı’ dediği kanallara çıkmaya başladı. Örneğin ‘o.. çocuğu’ diye hakaret ettiği sol liberal eğilimli gazeteci Chuck Todd’u Beyaz Saray’da ağırlayıp NBC’ye mülakat verdi. Todd istediği her soruyu sordu, Trump da sabır ve nezaket içinde cevaplarını verdi. Olası bir azil sürecini hak edecek bir şey yapmadığını söyleyerek savunma yaptı. Hatta kaçak göçmen ailelerinin parçalanmasını “çok kötü” diye nitelemekle birlikte, çocukların ailelerinden koparılma sürecinin Obama Yönetimi’nde başladığı ve kendisinin bunu durdurduğu yalanını kıvırmadan da edemedi. Trump, bir dönem Bill Clinton’ın basın sözcüsü olarak görev yapan George Stephanopoulos’un ABC’deki yayınına konuk oldu ki, ufak tefek yapısı nedeniyle “Küçük George” diye alay ettiği bir isimdi.





Trump bir yandan “ülkeyi sosyalizme sürüklemeye çalışıyorlar” dediği Demokratlara sosyal medyadan sataşmaya devam ediyor; kendisini, 20 yıl önce cinsel saldırıda bulunmakla suçlayan gazeteci Jean Carroll’la, “Tipim değil” diyerek alay ediyor. Fakat uzlaşmacı görünme çabasına başka adımlar da ekliyor. Örneğin İran’a yönelik saldırıyı son anda durdurması bu tabloya oturuyor; bu konuda parti sınırları dışına çıkarak, hatta Demokratları da içeren bir çevrede danışmalarda bulunduğunu memnun bir tavırla anlatıyor. Çünkü Irak ve Afganistan işgallerinden bu yana halkın savaş yorgunu olduğunu o da biliyor. Yeni bir askeri müdahalenin reytingini daha da aşağı çekeceğinin farkına varabiliyor. Müdahale yerine, ortalama Amerikalıya dokunmayacak ilave yaptırımları tercih ediyor.

Hatta NBC’deki söyleşide en yakınındaki adamları jurnalliyor; Ulusal Güvenlik Danışmanı için “John Bolton tam bir şahin. Ona kalsa aynı anda bütün dünyayla savaşıyorduk” diyebiliyor. 2020 seçimine doğru şahinlere ayar vermek şart olsa gerek ki, Trump yanlısı The Wall Street Journal’ın bir yazarı şaşırtıcı bir tavsiyede bulunuyor. Büyük kentlerde ortada duran seçmeni geri kazanabilmesi için aşırı muhafazakar Başkan Yardımcısı Mike Pence’i görevden alıp, yerine Cumhuriyetçi Parti’nin ılımlı isimlerinden Nikki Haley’i getirmesini salık veriyor.



ABD’nin BM Daimi Temsilcisi olarak dış politikada etkin bir rol üstlenen Haley, John Bolton ve Dışişleri Mike Pompeo’nun giderek artan nüfuzu altında geçen yıl istifa etmişti. Ve görevi bırakırken Trump basının önünde övgü dolu sözlerini esirgememişti Haley’den.