Türkiye bir yandan yurt içinde yaptığı başarılı operasyonlarla terör örgütü PKK'nın belini kırarken diğer yandan da yurt dışında geliştirdiği 'terörü kaynağında yok etme' stratejisiyle önemli bir ivme yakaladı. Bunun en taze örneği MİT ve TSK'nın, Irak-İran sınırındaki Kandil dağında bulunan PKK Ana Karargahı'na 26 Mayıs'ta düzenledikleri ortaklaşa operasyonda, PKK Yürütme Komitesi Üyesi ve PKK Merkez Komitesi Üyesi Kasım Engin kod adlı İsmail Nazlıkul etkisiz hale getirilmesiydi.

Peki Türkiye'nin gerek içeride ve gerekse dışarıda terörle mücadelesinde yakaladığı bu başarılı noktanın arka planında hangi faktörler rol oynadı? Bundan sonra terörle mücadelede ortaya çıkabilecek dinamikler neler olacak? Yapılması gerekenler ve bizi bekleyen muhtemel gelişmeler. Prof. Dr. Kürşat Zorlu, Çetiner Çetin, İsmail Hakkı Pekin, Mete Yarar ve Abdullah Ağar Emrah Doğru'ya konuştu.

Uzmanlar başta siyasi kararlılık olmak üzere TSK, MİT, Jandarma'nın eşgüdümle çalışmasının mevcut tabloyu şekillendirdiği konusunda hemfikir. Ayrıca İHA ve SİHA'ların terörle mücadeleye yaptığı çok ciddi katkının altını çizen isimler, Türkiye'nin bundan sonra izleyeceği yol haritasının neler olabileceğini anlattı.


PROF. DR. KÜRŞAT ZORLU (HABERTÜRK YAZARI): BAŞARIYA GÖTÜREN 3 ÖNEMLİ HUSUS

“PKK terör örgütünün gerek yurt içindeki mevcut terörist sayısı, gerekse yeni katılımlar konusunda iyice sıkıştığı görülüyor. Özellikle çözüm sürecinin sonlanmasının ardından 2017'de başlayan operasyonlarla mücadelenin ivme kazandığını söylemek mümkün. Bugün artık örgüte katılımlar 1 Haziran itibariyle 16'ya gerilemiş durumda. Bunda 7 binin üzerine yapılan ikna görüşmelerini de unutmamak lazım. Bu neticenin temelinde başlıca 3 husus yer alıyor; siyasi kararlılık, kurumlararası eşgüdüm ve teknolojik üstünlüğün sahaya yansıması. Eğer son 3 yılda siyasi irade bu kararlılıktan sapma göstermiş olsaydı kurumsal bir başarının yakalanması kolay olmayacaktı. Burada yürütme organının karar ve uygulamalarının yanı sıra özellikle MHP ile Cumhur İttifakı'nın mücadelede gösterdiği duruş ve verdiği fotoğraf göz ardı edilemez. Kayyımlar meselesi hukuk ve demokrasi açısından elbette ayrıca irdelenebilir; hatta eleştirilebilir.



"İHA VE SİHA'LAR ÇÖZÜLMEYİ BERABERİNDE GETİRDİ"

Ancak belirtmek gerekir ki geçmişte belediyeler üzerinden kazılan hendekler, dağa gönderilen maaşlar hâlâ hatırımızda. Bu konuda devletin hızlı davranması ve bu kapsamda suça karışan belediyeleri çabuk fark etmesi terör örgütünün yerel lojistiğine de ciddi zarar verdi.
Aynı şekilde İHA ve SİHA'larla 7 gün 24 saat izlenen mecralar artık terör örgütünün çözüm üretemediği bir teknolojik-psikolojik çözülmeyi beraberinde getirdi. Geçen yıla göre telsiz haberleşmeleri bile yarı yarıya düşmüş vaziyette.
Bununla birlikte sınır ötesi ve nokta operasyonlar ülke dışındaki bataklıktan yansıyan sızmalara karşı ciddi bir baskı oluşturdu. İşte burada Türkiye'nin Suriye'deki pozisyonu daha farklı bir anlam ve önem kazanıyor. Öyle ki oradaki gelişmeleri sadece Suriye sahası ile irdelememek gerekiyor. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları PKK-YPG diyalektiğini oldukça sarstı. Artık içiçe geçmiş olan, aynı terör örgünün parçalarının birleşik motivasyon çabaları akamete uğratıldı diyebiliriz.



"DAĞDAKİ TERÖRİST SUYA ULAŞMAKTA ZORLANIYOR AMA"


Fakat tüm bu başarılı süreç terörün tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Zira terörle mücadele, içerisinde uluslarası dinamikleri, ülkenin sosyo-ekonomik potansiyelini barındıran daha geniş bir mücadele ağını gerekli kılıyor. Evet dağdaki terörist neredeyse suya ulaşmakta zorlanır hale gelmiştir ancak dış ve iç bölücü projeler onlara ulaşma konusunda geri atmış değillerdir. Güvenlik güçlerinin topyekün sağladığı bu başarının ülkenin iç barış ve huzuruyla taçlandırılması teröre karşı en öldürücü darbe olacaktır".


ÇETİNER ÇETİN (HABERTÜRK YAZARI) EŞGÜDÜMLE ÇALIŞMANIN BAŞARISI

“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve MİT’in çok uzun zamandır gerek Türkiye sınırları içerisinde, gerek ülke sınırlarının ötesinde Irak’ta ve Suriye’de ortak hareket etmesi, ortak istihbarat havuzları oluşturması tabii ki terörle mücadelede önemli bir başarıyı da beraberinde getirdi. Daha önce devletin kurumlarının birbiriyle olan rekabeti bilgi paylaşımı konusundaki ‘maalesef’ sıkıntıları nedeni ile terörle mücadelede zaman zaman problemlerin yaşandığına şahit olmuştuk. Ancak son üç yıldır hemen hemen diyebiliriz ki bu sorun büyük ölçüde atlatılmış durumda. Operasyonların öncelikle birinci boyutu Türkiye’nin kendi sınırları içerisindeki başarı hikâyesidir. Zira bu hikâyenin başlangıç noktası öncelikle polisin, askerin ve jandarmanın ayrıca MİT’in belli noktalarda ortak hareket edebiliyor olması ve en önemlisi kırsal alanlarda örgütün hareket alanlarının net bir şekilde belirlenmiş olması.



"SINIRLARIMIZ İÇİ KONTROL ALTINA ALINMIŞ DURUMDA"

Daha önceki yıllarda da terörle mücadele ile ilgili birçok operasyon haberini duyduk ancak bu operasyonlarda hep belli bölgelerde yoğunlaşılmış harekâtlar söz konusuydu. Bugün gelinen noktada eş zamanlı, eş güdümlü yürütülen operasyonlar var. Yani doğrudan örgütün lojistik üstlerine, lojistik kaynaklarına, hareket alanlarına yönelik operasyonlar var. Şunu da belirtmek belirtmek lâzım; örgüt ile ilgili yılları alan bir tecrübe var. Bu tecrübe ile beraber örgütün alışkanlıkları, örgütün yapılanması, örgütün lojistik merkezleri ve oralarla ilgili irtibat noktaları ve büyük ölçüde buralardaki geçişkenliğin tespit edilmesi çok önem taşıyor. Bu anlamda Kapan-1, Kapan-2, Kapan-3'ten Kapan 7'ye kadar devam ettirilen ve neredeyse Siirt’ten başlayıp Hakkariye, Hakkari’den Ağrı’ya kadar çok geniş bir alanda bu bölgelerde operasyonlar gerçekleştirildi. Bu anlamda örgütün 19 tane lojistik üssü ve geçiş hattı kapatılmış durumda. Bu bölgelerde şu anda jandarma, polis, özel harekat timleri, jandarma özel harekat timleri ve yerelde halkın sağlamış olduğu istihbarat desteğiyle şu anda bu noktalar engellenmiş durumda. Zaten dikkati çekecektir ki, son birkaç yıldır artık sınırlarımızın içerisinde değil sınırlarımızın dışındaki operasyonlarda şehit vermeye başladık. Nitekim Irak’ın kuzeyindeki askeri üslerimizde Suriye’de benzer durumları yaşıyoruz, çok şükür sınırlarımızın içi büyük ölçüde kontrol altına alınmış durumda.



"BÖLGE HALKI PKK DOLMUŞUNDAN İNMİŞ DURUMDA"

Tabii bununla beraber önemli bir gelişme daha oldu. Türkiye sınırları içerisinde bu da örgütün kendi sosyolojisinden kopması bu çok kritik bir noktadır. Bunun önemle altını çiziyorum; örgütün 3 yıldan bu yana tüm network iletişim ağı çökertildi. Örgütün alanları ve siyasetin nüfus ettiği bölgeleri kontrolü altından çıkması; yani örgütün kontrolünden çıkması, devletin kontrolüne geçmesiyle beraber büyük bir çöküşü de içeride yaşamaya başladı. Bu da belki de siyasi anlamda karşılık bulacak bir şey. Örgüt bugün itibari ile artık bölgede kendi sosyolojisinden her geçen gün uzaklaşıyor; fakat tabi burada önemli olan noktalardan biri de devletin bundan sonraki süreci çok iyi idare etmesi. Zira bölge halkı artık PKK’nın dolmuşundan inmiş durumda, durakta bekliyor. Devletin bölge halkıyla ilgili yeni politikalar geliştirerek devletin dolmuşuna bindirmesi gerekiyor. Bunun için de biraz zamana ihtiyaç olacak. İşin ikinci boyutu da dış operasyonlar. Bugüne kadar Türkiye’nin 94’den beri yaklaşık on yedi tane sınır ötesi operasyonu gerçekleşti ve bu operasyonlarda da azımsanmayacak ölçüde başarılar sağlanmıştı. Ara zamanlarda yapılan operasyonlar neticesinde terör örgütü o bölgelerden çekilmiştir. TSK,Jandarma, Özel Harekat zaman zaman MİT'e bağlı gruplar bugün artık Türkiye’nin 1996 yılından itibaren Irak’ın kuzeyinde kurmuş olduğu operasyonel alanların dışında daha derinde ve daha stratejik noktalarda üsleri var.



"SİHA VE İHA'LAR KORUNAKLI ALANLAR ORTADAN KALKTI"

Kurulan bu üslerin büyük ölçüde avantajları oldu. Burada bir başka önemli bir nokta bugüne kadar bölgede askeri hareketlilik söz konusu iken bugün MİT’in de artık Süleymaniye, Erbil, Dahok ve Zahok’ta çok ciddi bir hareketlilikleri bulunuyor ve çalışmalar gerçekleştiriyor. Bu açıdan istihbarat paylaşımıyla beraber yerel halkla kurulan diyalog ve sağlanan destek bu operasyonlara önemli bir ivme kazandırmış durumda, bunu unutmamak gerekiyor. PKK’nın 1994'te Kandil’e giriş hikayesi ile beraber terör örgütü kendisini korunaklı bir alana çekmişti. SİHA’lar ve İHA’larla beraber artık bu korunaklı alanlar tamamen ortadan kalktı. Zira örgüt bunun farkında olduğu için de artık Kandil’in güneyine inmiş durumda. Genel itibariyle Pençin diye tabir ettiğimiz Pentif bölgesindeki İran, Irak ve Türk yönetiminin sınırının olduğu bölgeler olması dolayısıyla bu alanlarda yuvalanmaya başladılar. Örgütün yeni üssü artık Kandil değil Asos Bölgesi. Daha önce Sincar’ı bir üs haline getirmeye çalışmışlardı. Ancak başarılı operasyonlar ve özellikle Zeki Şengali’nin öldürülmesiyle birlikte bu plan suya düştü.



"TERÖR ÖRGÜTÜ ÇOK CİDDİ KAYIPLAR VERMEYE BAŞLADI"

Şimdi artık tamamen Asos yada Pençif bölgesine doğru bir yönelme var. Hemen belirtelim ki 27 Mayıs’ta gerçekleştirilen operasyonda artık bu bölgelerinde ulaşılamaz, gidilemez olduğu bir kez daha görülmüştür. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; Türkiye günde ortalama 56 saatlik bir uçuş gerçekleştiriyor. Yani Kandil, Asos, Zap, Avaşin bu bölgelerde yani dolayısıyla İHA’lar ve SİHA’lar devamlı buraları tarıyor. Benim yerel kaynaklardan aldığım bilgi de zaten terör örgütünün gündüz ışığı ile yani güneş ışıklarıyla beraber sahada çok haraket edemediği ve bundan dolayı bir yerden bir yere geçiş yaptıklarında bölgede sivil insanları canlı kalkan olarak kullanmaya kalktıkları; hatta bunun için zorladıkları yönünde. Terör örgütü çok ciddi kayıplar vermeye başladı. Hatta geçtiğimiz günlerde örgütün ele başlarından Murat Kaya’nın bir 18 tane önemli yöneticilerini kaybettikleri yönünde açıklaması vardı. Bugün gelinen noktada artık örgütün bu bölgedeki hareket alanı oldukça kısıtlı ama şunun altını çizmek lazım bölge çok dağınık bir ve engebeli bir alan, Saklanma koşullarına çok müsait bir bölge. Dolayısıyla o bölgedeki dikkatleri hiçbir zaman kaçırmamak gerekiyor.



İSMAİL HAKKI PEKİN (ESKİ GENELKURMAY İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI):
DAHA BÜYÜK BAŞARILAR GELECEK


Türkiye bu konuda şöyle bir stratejiizliyor; öncelikle türkiye içerisinde İHA'larin jandarmaların bazı birlikleri kullanmak suretiyle büyük ölçüde Türkiye içerisindeki teröristleri ortadan kaldırıyor. Hatta son rakama göre 406'ya inmiş durumda. Yani bunların tekrar terör örgütünün Türkiye içindeki mali ve siyasi bağlantılarını kesmeye çalışıyor ve yine PKK'nın asker alımına yani terörist teslimini önlemeye çalışıyor. Bu konuda da çok büyük başarılar elde ediliyor. Birinci nokta bu. İkinci nokta ise başarıları elde ettiği zaman, ister istemez Kürt kökenli vatandaşlarımız üzerindeki terör örgütü PKK'nın baskısı azalıyor. Kuzey Irak sınırından Türkiye'ye geçişleri önlemek amacıyla Pençe Harekatı başlatılmıştı. O harekâtla birlikte PKK'lı teröristlerinin Türkiye'ye sızması engelleniyor. Üçüncü olarak PKK'nın Kandil ve diğer bölgelerdeki elemanlarını özellikle de komuta kademesini ortadan kaldırmak üzere MİT ile birlikte ortak operasyonlar sözkonusu.



"SINIR ÖTESİ TECRİDİN DEVAM ETMESİ GEREKİR"

Bu arada Türkiye bir başka yönden Suriye'deki belli alanlara girmek suretiyle ve diğer operasyonlarla o bölgede bir devletin kurulmasını ve bu devletin güvenlik ordu oluşturmasına engellemeye çalışıyor. Amerika Deyrizor bölgesinde ve Tetuan bölgelerinde PKK'nın kolu olan YPG'yi destekliyor. Türkiye bu konuda Amerika'ya baskı yapıyor. Bana göre çok önemli bir başarı sağlandı. Bana göre bundan sonra yapılması gereken şu: Teröristlerin sınır ötesindeki tecritinin devam etmesi lazım. Bunun için de büyük ihtimalle Irak'la ve Suriye'yle Türk Silahlı Kuvvetlerinin işgal ettiği veya bulunduğu konumda durmaları ve bu konuda da bundan sonra yapılacak olan anlaşmalarla ya da Suriye anayasasında, Irak'la yapılacak anlaşmalarla mutlaka bizim tepkimizin olması gerekiyor. Bu kaphsamda diplomatlarımıza ve diplomasiye çok büyük bir iş düşüyor. Bir başka konu eğer bu işi devam ettireceksek; yani ülkemizin bölünmesini istemiyorsak aynı zamanda Kürt kökenli vatandaşlarımıza Doğu'da ve Güney Doğu'da, tabii İstanbul'da, Batı bölgelerinde onlar üzerinde gereken hassasiyeti göstermemiz lazım. Nedir o hassasiyet? Sosyal, psikolojik ve ekonomik olarak katkı ve yatırımların yapılması lazımdır. Ama bunların altını doldurmamız gerekiyor.



"BÖLGEDE SADECE PKK İLE MÜCADELE ETMİYORUZ"

Artık Kürt kökenli vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti'ne aidiyet duygusunu pekiştirmek lazım. Kürt kökenli olmaktan kaynaklanan bir bağlantı aidiyet duygusu var. Bu duygunun bir şekilde HDP'den hem de PKK'dan kopartılması lazım. İnsanlara Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın tabiidir ki Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın ne gibi şeyler getireceğini, ne gibi kazançlar sağlayacağını herkesin görmesi lazım. Ve devletin de bunu göstermesi lazım. Devletin de milletin de göstermesi lazım. Umarım bu konuda yeteri kadar uğraşılır. Yoksa biz bu bölgede sadece PKK'YA yönelik değil, diğer kollarla da daha uzun süre uğraşacağız. Yani rehavete kapılmamak lazım. Diplomatik görüşmeler, anlaşmalar ve içerde yapacağımız birtakım reformlarla da desteklememiz gerekebilir. Terör örgütü PKK'nın üst düzey yöneticisi İsmail Nazlıkul'un etkisizleştirilmesi bu konuyla ilgili çok önemli bir örnek. Türk Silahlı Kuvvetleri ve istihbarat teşkilatı da bu konuyla ilgili çok önemli başarılar elde etti. Özellikle ileriki dönemlerde çok daha başarılarını göreceğiz.




METE YARAR (GÜVENLİK VE STRATEJİ DANIŞMANI): BU BAŞARININ ÜÇ AŞAMASI VAR

Bu başarıyı yalnızca bir günlük başarıyla anlatmak mümkün değil, bunun birkaç aşaması var. Birinci aşama konsept değişikliği, o konsept değişikliğine sınır ötesi karşılama; yani PKK’nın yurt içinden temizlenmesinden çok yurt dışında barınak olarak kullandığı alanlara girerek Türkiye’ye sızma alanlarını kapatmak ve bulundukları yerleri imha etmek gibi bir karar alınmıştı. Bu karar uygulandı bunun iki tane uygulama sahası var: Irak sahasında Pençe Harekatı, Suriye sahasında da üç tane harekat. Fırat Kalkanı Harekatı , Zeytindalı Harekatı ve Barış Pınarı Harekatı. Sözkonusu üç harekat da bu konseptin sonucunda meydana geldi. Yani sınır ötesinden Türkiye’ye sızmayı engellemek ve bulundukları alanı da imha etmek birinci aşamaydoı. İkinci aşama ise teknolojiyi yoğun ölçekte kullanmak yani SİHA’ları ve İHA’ları Kullanarak alan gözetlemesi, alan keşfi ve istihbarat faaliyetlerinin yoğunlaştırmak. Yıllar öncesinde bir tugay zirvesi büyüklüğünde yapılan operasyonları bugün bir veya iki tane SİHA ile bölgenin keşfi ve tarama faaliyetleri yapmak. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi bununla mücadeleyi ikiye ayırmak. Bu nasıl oluyor peki? Yurt içindeki yoğun operasyonlu İçişleri Bakanlığı’na bağlı jandarma teşkilatı ve polis teşkilatı üzerinden yürüterek. Yurt dışındaki harekatı ise TSK üzerinden sürdürmek.



MİT'İN YAPISINI DEĞİŞTİRMENİN ETKİSİ BÜYÜK OLDU

Hatırlarsanız daha önce bu konsept ağırlıklı olarak yurt içinde silahlı kuvvetler tarafından yürütülüyordu; yani ağırlık silahlı kuvvetleri üzerinden gidiyordu. Bu konsept değişikliği ile silahlı kuvvetler yurt dışına kanalize oldu. İçişleri Bakanlığına bağlı birlikler de yurt içindeki operasyonlara gerçekleştirdi. İçişleri Bakanlığı’na ait olan birliklerin mevcutları çok yükseltildi. Daha önce Jandarma teşkilatının 10-15 taburu varken 2000'lerin ortasından başlayarak arttırmak suretiyle bugün 130’un üzerinde operasyonel taburu açıldı. Bunlar yurt içi operasyonları çok daha aktif bir şekilde şekillendirdi. Bir de Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yapısının değiştirilmesinde çok büyük etkeni var. Daha önce bildiğiniz üzere MİT'in dış operasyon yapma yetkisi yoktu. 2014 yılında çıkartılan kanunla Milli İstihbarat Teşkilatı’nın dış operasyonlar dairesi üzerinden yurt dışında çok daha aktif bir şekilde operasyon yapmaya başladı ve bu operasyonlar sayesinde de özellikle üst düzey teröristlerin bulundukları yerleri imha ederek teröristlerin kendi aralarındaki irtibatı tamamen koparttıldı. Son noktada belki de en önemli nokta bu tür terör örgütleri muhakkak insan eğitimi üzerinden ayakta kalabilir.



"AVRUPA'DAKİ HAREKETLİLİĞİ DE KESMEK GEREKİYOR"

Siz etkisiz hale getirdiğinizin yerine terör örgütü silahını ve elemanını bulabiliyorsa aslında yalnızca ağacı buduyorsunuz demektir. Grupları imha etmek üzerine bir de eleman kazanma bölümünü, uyuşturucudan para kazanmayı ve bölgedeki kişilerin zorla dağa çıkartılması faaliyetlerinin engellediğiniz andan itibaren aslında ağacı kurutuyorsunuz. 2020 sürecinde, Türkiye üzerinden terör örgütüne katılım bir elin parmaklarını geçmiyor. Bir terör örgütünün bitmesi için yalnızca operasyonel faaliyetler yetmez, bunun arkasında duran dış bağlantıları kesmediğiniz müddetçe tamamen bitirmek mümkün değildir. Yalnızca yurt içinden terör faaliyetlerini ama yurtdışındakileri engelleme şansına sahip olamazsınız. Örnek veriyorum, Avrupada’ki para toplama faaliyetlerine siz müdahale edemezsiniz. Bu akışı kimin kesmesi gerekir? Avrupa Birliği ve orada ki polis teşkilatları. İstihbarat birimlerinin desteğini kesmezseniz bu örgüt bir şekilde konjonktürel değişimlerden kendisine fayda sağlayabilir. Türkiye şu anda neyi başardı? Kendi yapması gereken görevleri icra ediyor ve bunları başardı. Artık yapılması gereken en önemli şeylerden bir tanesi, bu dış testereyi kesecek konjonktürel değişimleri müttefiklerimize hatırlatmak. İşte o zaman diyebilirsiniz ki terör örgütleri bitti.



ABDULLAH AĞAR: (GÜVENLİK UZMANI): İNATLA TAKİP, TESPİT VE İMHA...

Temelde iki sebebi var, bunlardan bir tanesi Irak ve Suriye’ye yapılan harekatların devamlılığı. PKK’nın üretmiş olduğu tehdidin sınır ötesinde karşılanması, bir diğer tarafıyla da 15 Temmuz’dan darbe girişiminden bugüne kadar Türkiye’de teröristler üzerindeki baskının yaz kış, gündüz gece hep devam ettirilmesi. Yani yaklaşık 300 bin kilometre yurt içi alanda sürekli terörle mücadele hareketi ve sınırlarda yapılan sızmalara karşı alınan kalıcı tedbirler. Bir diğer önemli sebep ise teknolojik imkan ve kabiliyetlerin son derece etkili bir şekilde kullanılmaya başlanmış olması. Gerek keşif gözetleme, tespit ve bir diğer tarafıyla da takip ile imha burada koordinasyonun en iyi üst düzeyde sağlanması. Bu çalışmalar teröristlerin sayısını şu anda Türkiye’de 500’ün altına kadar düşürdü.

"PKK'NIN İRAN, ERMENİSTAN VE TÜRKİYE RİNGİNE DİKKAT!"

Yurt dışında sızmaya çalışmalarına halde durum böyle. Şu an sınırlarımızda Türkiye’ye sızmaya çalışmalarına rağmen, gerek sınırın ötesinde oluşturulan güvenlik çalışmaları, gerekse Türkiye içerisinde ki 24 saat havadan karasal alanların kontrol ediliyor olması, PKK’nın eylem kapasitesini nerede ise sıfıra indirdi. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; havadan ve karadan inatla takip, tespit ve imha. Yalnız bu saatten sonra İran tarafına çok dikkat edilmesi gerekiyor. İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu’nun sınırın dibine kadar giderek, vermiş olduğu mesaj bu anlamda son derece önemli. Yani Irak ve Suriye’ye sızma alanları %90 oranında kapatılmış olmasına rağmen İran ile ilgili bir hassasiyetin geliştiğini gösteriyor. Ve burada şu cümleyi kurmamız gerekiyor; PKK'nın İran, Ermenistan ve Türkiye ringi ilişkileri gelecekte son derece gerebilecek terör başlığına denk geliyor... Bir diğer tarafıyla da terörün Türkiye’de kullanmış olduğu aygıtların sadece silah olmadığının Türkiye’deki ana siyasi eksenleri manipüle edebilecek şekilde bir siyaset, bir terör stratejisi geliştiğini de unutmamak gerekiyor.